Herhangi bir müzik aleti ile ritimli ses çıkarma.
Kur`ân-ı Kerîm`de çalgı çalmayla ilgili ne lehte ne de aleyhte açık bir hüküm yoktur. Ancak müctehidler bu mevzuda, Kur`ân`ın bazı âyetleriyle peygamber (s.a.s.)`den rivayet edilen bir takım hadislere dayanarak ictihadda bulunmuşlar; neticede farklı farklı hükümler çıkarmışlardır. Ne var ki müctehidlerin vardıkları sonuçları bize ulaştıran ve halen elde mevcut kaynaklarda yer alan rivayetler arasında da çelişkiler vardır. Meselâ, bir rivayette çalgı çalmanın haram olduğunu ifade eden bir müctehidin diğer bir rivayette bunun aksini savunduğunu görebiliyoruz.
Müziğin ve çalgı çalmanın haram olduğunu söyleyenlerle, buna itiraz ederek aksini savunanların ileri sürdükleri deliller incelenecek olursa, her iki tarafın da sundukları delillerin kendi iddialarını ispatlayacak açıklıkta olmadığı görülecektir. Meselâ:
"Insanlar arasında bilgisizce Allah yolundan sapıtmak ve sonra da onunla alay etmek için boş sözleri satın alanlar vardır. Işte alçaltıcı azap onlar içindir." (Lokman, 31/6) âyeti; çengiler, şarkıcılar ve şarkı-türkü söyleme hakkında nazıl olmuştur, (el-Vâhidî, "Esbâbü`n-Nüzûl ", Mısır 1968, 197-198; Ibnü`l-Cevzî, "Telbîsü Iblîs", 257) diyen müzik aleyhtarlarına karşılık, aksini savunanlar, bu âyetin, Kureyşliler`i, Kur`ân`ı dinlemekten alıkoymak için Iran`dan satın aldığı masalları onlara anlatan Nadr b. Hârise hakkında nazıl olduğunu iddia etmektedirler (el-Vâhidî, a.g.e., 197). Gerçekten de söz konusu âyet Mekkî olup, henüz şarap içmenin ve domuz eti yemenin dahi yasaklanmamış olduğu bir dönemde indiği düşünülürse bunun çalgı âletlerini yahut musıkıyi yasaklamak için geldiği söylenemez.
Musikî aleyhinde delil olarak gösterilen âyetlerin (en-Necm, 53/59, 60, 61; Isrâ, 17/64; el-Enfâl, 8/35; Kasas, 28/55; ve Furkan, 25/72) de aynı şekilde konu ile doğrudan alakaları yoktur.
Musıkıyi ve çalgı âletlerinin çalınmasını caiz görenlerin delil olarak gösterdikleri (er-Rûm, 30/15; ez-Zümer, 39/18, Fâtır, 35/1; Lokman, 31/19 ve A`râf, 7/32) âyetleri de kezâ, iddialarını ispatlayabilecek özellikte değildir.
Bu konudaki hadislere gelince; her iki tarafın iddiaları doğrultusunda pek çok hadis vardır. Ancak bu hadislerin de bir kısmı ya hadis âlimlerince tenkid edilmiş veya muhâlif görüşte olanlar tarafından değişik şekillerde yorumlanmışlardır.
Nafi` şöyle anlatır: Bir gün Abdullah b. Ömer beni terkişine aldı. Yolda giderken bir çobanın çaldığı kaval sesini işitti. Bu sesi işitir işitmez parmaklarıyla kulaklarını tıkadı ve yoldan uzaklaştı. Bir müddet gittikten sonra bana "Kaval sesi hâlâ geliyor mu?" diye sordu. "Hayır" demem üzerine parmaklarını kulaklarından ayırdı. "Bir kere de Rasûlullah (s.a.s.) ile birlikte bulunuyordum. Böyle bir ses işitmişler ve aynen benim yaptığım gibi yapmışlardı." dedi. (Ebu Davud Edeb, 52).
Hadisi, Sünen`inde rivayet eden Ebu Davud, bunun münker (güvenilir bir râviye muhalif olarak rivayet edilen hadis) olduğunu söylemiştir. (Ebu Davud, aynı yer) Kaldı ki sahih kabul edilse bile kaval çalmanın veya onu dinlemenin haram oluşuna delil teşkil etmez. Öyle olsa, Rasûlullah (s.a.s.) kulaklarını tıkama yerine çobanı ikaz eder, onu bu işten men ederdi. Ibn Ömer`e de dinleme izni vermezdi. (Bu konudaki diğer hadisler ve tenkidleri için bk: Ibnü`l-Cevzî, a.g.e. 261 dipnotlar; eş-Şevkânî, Neylü`l-Evtâr, VIII, 96-106; Süleyman Uludağ, "Islâm Açısından Musikî ve Semâ", Istanbul 1976)
Müziğin ve çalgı çalmanın caiz olduğu görüşünde olanlar delil olarak şunları ileri sürerler:
"Nikahı def çalarak ilan ediniz. " (Ibn Mâce, Nikah, 20)
"Nikahı ilân ediniz, mescidlerde kıyınız ve nikahta def çalınız. " (Tirmizî, Nikah).
"Nebî (s.a.s.) gizli yapılan ve def çalınarak: "Size geldik, size geldik. Bizi selâmlayın sizi selamlayalım." türküsü söylenmeyen nikahlardan hiç hoşlanmazlardı." (eş-Şevkânî, "Neylü`l-Evtâr", VI, 189).
Hz. Âişe`den: "Bir kere Rasûlullah (s.a.s.) yanıma gelmişti. Yanımda, Buas günü ile ilgili şiirleri def çalarak terennüm eden iki câriye bulunuyordu. Rasûlullah (s.a.s.) yatağına yatıp yüzünü öbür tarafa çevirdi, sonra Hz. Ebu Bekir içeri girdi. "Bu ne hal! Rasûlullah`ın huzurunda şeytan mizmarı (şeytan düdüğü sesi) ne gezer?" diye beni azarladı. Bunun üzerine Rasûlullah ona dönüp: "Bırak onları, her milletin bir bayramı var bu da bizim bayramımızdır. " buyurdu. Babam başka şeyle meşgul olunca cariyelere işaret ettim dışarı çıktılar." (Buhârî, Ideyn) Hadisleri Ibnü`l-Cevzî, "Telbîsü Iblîs" adlı eserinde genel olarak şu şekilde tenkid etmektedir:
"Hz. Âişe hadîsinde, câriyeler teğanni etmemiştir. Belki Buas günü ile ilgili şiir terennüm etmişlerdir. Bunun şarkı söylemek ile arasında çok fark vardır. Kaldı ki günümüzde yapılan teğannî. kızdan kadından, yanaktan, boydan-bostan ve nefsi şehevî arzularla coşturan ğına türüdür. Ensâr`ın mâsumane şiirleriyle kıyas edilemez" (Ibnü`l-Cevşî, a.g.e., 265)
Mezhep imamlarının ve fıkıh âlimlerinin bu konudaki görüşleri:
Imâm-ı A`zam Ebu Hanife`ye göre eğlenmek için çalınan tüm çalgılar haramdır. (el-Merginânî, el-Hidâye, IV, 80)
el-Hidâye sahibi, Hanefi mezhebinin görüşlerini şöyle açıklar:
Düğün yemeğine davet edilen kimse düğüne gittiği zaman orada oyun ve çalgının bulunduğunu görse oturup yemeğini yemesinde bir sakınca yoktur. Ebu Hanife der ki: "Bir kere böyle bir şeye mübtelâ olmuştum, fakat sabrettim." Yani davet mahalli olan düğün yerinden ayrılmadım. Oyun ve çalgı bulunan yeri terketmemekten ibaret olan bu hüküm, davete icabet etmenin sünnet oluşundandır. Hadiste: "Davete icabet etmeyen Ebu`l-Kasım`a asi olmuştur. " buyurulmuştur. O halde düğünde çalgı ve oyun gibi bidatler vardır diye sünnet olan davete icabet terkedilemez. Bu, başkaları için örnek olma durumunda olmayan kimseler hakkında söz konusudur. Başkalarına örnek olanlar bu gibi şeyleri önleme gücüne sahip değillerse orada oturmaz çekip giderler. Çünkü gitmemelerinde dine kötülük etme ve müslümanlara günah kapısını açma gibi mahzurlar vardır. Imâm-ı A`zam`ın bahis konusu hareketinin, örnek olma durumuna gelmeden önceki dönemine ait olduğu nakledilir.
Çalgı ve oyun, düğün yapılan evin yemek yenen kısmında ise, örnek olmayan insanların bile orada oturmaları caiz değildir. Çünkü Kur`ân`da:
"Sana Kur`ân nazıl olduktan sonra zâlim insan gruplarıyla oturma." (el-En`âm, 6/68) buyrulur.
Bu hüküm, çalgı ve oyunun olup olmadığını bilmeden düğüne gidenler için söz konusudur. Gitmeden evvel bunu bilenler düğüne gidemezler. (el-Merginânî, a.g.e., IV, 80)
Imâm Mâlik`in meazıf (genellikle telli çalgılar) ve ûd gibi çalgı aletlerini mübah gördüğünü Keffâl ve Reyyânî naklederler. (Şevkânî, a.g.e., VIII, 105)
Medine uleması, çalgı aleti ile bile olsa, mûsikînin caiz olduğunu söylemişler, Şafiîlerle Zâhirîler de bu hususta onlara uymuşlardır. (Şevkânî, a.g.e., aynı yer)
Ibnü`l Cevzî, Imam Mâlik`in: "Medinelilere hangi mûsikî türü hakkında ruhsat veriyorsun?" diye sorulduğunda "Hiçbir türüne müsaade etmiyorum bunu içimizden fâsık olanlar yapıyor" diye cevap verdiği nakleder. (ibnü`l-Cevzî, a.g.e., 256)
Hanbeliler; ûd, davul ve saz gibi çalgı âletlerini caiz görmezler; bu tür aletlerin çalındığı düğüne gitmenin doğru olmadığına inanırlar. Fakat mücerred musıkıyi, yani güzel sesle terennümü mübah görürler. (el-Fıkhu ala mezâhibi`l-erbaa, II, 44)
Ibn Hazm, mûsikî`ye dair bağımsız bir eser yazmış ve mûsikîyi yasaklayan tüm hadisleri tenkid ederek bunlardan hiçbirinin sahih olmadığını ileri sürmüştür. Bu mezhebe göre mûsikînin her çeşidi helâldir. (Süleyman Uludağ, Islâm Açısından Mûsikî ve Semâ, Istanbul 1976, 187)
Imam Gazâlî, semâın (müzik dinleme) mübah olduğunu zikreder ve sesleri; canlılardan çıkan seslerle, cansızlardan çıkan sesler diye iki kısma ayırır; bunları dinlemenin caiz olduğunu söyler. Ancak içki ile çalınması mûtâd olan çalgıların haram olduğunu ifade eder. (Gazalî, Ihya, Kahire 1967, I, 343-348).