KUYU, KUYULAR
İslâm fıkhında kuyu denilince kuyu sularının temizliği ve bu suların hükmü akla gelir. Dolayısıyle bir kuyu daima akan bir su üzerinde olmadıkça veya kuyunun su kaynağı oldukça bol olup, devamlı akan bir ayağı olmadıkça "küçük su" hükmüne tabidir.
Buradan hareketle bir kuyunun, içine düşen deve, koyun, keçi, at, katır, merkep, sığır, manda tersleriyle -az miktarda olmak şartıyla- pis olamayacağı hükmünü çıkarabiliriz. Bu terslerin kuru ve yaş olmasıyla, kırık veya sağlam olması arasında fark yoktur. İslam hukukçularının tercih edilen görüşü budur. Çünkü tarla, bahçe ve benzeri düz yerlerde bulunan kuyuları, bu tür artıklardan korumak oldukça güçtür. Fakat kuyudan çekilen her kovada bu terslerden en az bir iki tanesi tesadüf edecek kadar çok ise, o kuyunun suyu "pis" hükmündedir ve temizlenmedikçe kullanılamaz. Bazı fakihler bu hükmü sadece şehir yerleşim alanları dışındaki kuyulara mahsus kılmışlardır. Söz konusu hükmün zarurete binaen verildiğini nazar-ı dikkate alarak, sahraya yapılan kuyuların da, zamanımızın teknik imkanlarını kullanarak ağızlarının betonlanması veya uygun şekilde kapatılmasını temin etmek en emin yoldur.
Güvercin, serçe gibi eti yenen kuşların tersleri kuyulardaki suları bozmadığı gibi, eti yenmeyen kuşların tersleri de bu suları bozmaz. Fakat tavuk, kaz ve ördek tersleri "büyük necaset" hükmünde olduğundan, içine düştükleri kuyunun suyunu bozar ve suyu tamamen çekilip temizlenmedikçe o kuyu şer`an pis sayılır.
Kuyuya düşen bu tür artıkların yanında, bir de insan veya herhangi bir hayvanın düşmesi durumunda karşımıza çıkan hükümler vardır. Böyle bir kuyunun suyu, içine düşen insan veya hayvan`a göre şu şekilde işlem yapılarak dinen temizlenmeye çalışılır.
Kuyuya düşen insan veya eti yenen koyun, deve gibi bir hayvan, daha ölmeden çıkarılırsa kuyunun suyu bozulmuş olmaz, yani pis sayılmaz. Ama bu sayılan şeylerin üzerinde necaset kabul edilen artıklar varsa, o taktirde söz konusu kuyunun suyu pislenmiş olur. Aynı şekilde katır, merkep, yırtıcı kuşlar, köpekler, kurtlar, kapları gibi yırtıcı hayvanlar da düştükleri kuyudan diri olarak çıkarılabildiklerinde, kuyunun suyunu pisletmiş olmazlar.
Buna karşılık bir kuyuya fare, serçe veya bu büyüklükte bir hayvan düşüp ölse ve henüz şişip dağılmadan bu hayvan kuyudan çıkarılsa, söz konusu kuyudan yirmi kova su çekmek gerekir. Otuz kova çekmek ise müstehabtır. Dolayısıyle bu kuyudan bu miktarda su çekilmedikçe, suyunu kullanmak caiz değildir. Bu sudan ne içilebilir, ne de abdest alınabilir. Ayrıca temizlik için bile kullanılamaz.
Kuyunun içine düşen hayvan, kedi, tavuk veya güvercin kadar olur ve kuyunun içinde ölür, fakat şişmeden çıkarılırsa, bu durumda o kuyudan da kırk kova su çıkarmak gerekir. Bu miktarı 50 60 kovaya kadar çıkarmak ise müstehaptır.
Öbür taraftan bir kuyunun içine bir damla kan, şarap veya idrar gibi sıvı necaset damlasa, domuz düşse, koyun keçi büyüklüğünde bir hayvan düşüp ölse; serçe veya fare büyüklüğünde hayvan düşüp öldükten sonra şişerek dağılsa, o kuyu, suyu tamamen boşaltılmadıkça temiz sayılmaz. Fakat kuyunun kaynağı bol olup, devamlı su çıktığı için suyunu tamamen boşaltmak mümkün olmazsa, bu kuyudan iki yüz kova su çıkarmak farz, üç yüz kova çıkarmak ise müstehaptır. İhtiyata en uygun olanı ise, kuyunun hacmi hesaplanarak, o hacimde su çıkarmaktır.
Kediden kaçan bir fare veya kurttan kaçan kuzu ölmeden kuyuya düşse, bu kuyunun suyu da tamamen boşaltılmalıdır. Zira bu durumdaki bir hayvanın, korkusundan, suya idrarını kaçırması kuvvetle muhtemeldir.
Bir kuyuda lâşeden başka bir necaset görülse ve ne zaman buraya düştüğü bilinmese; o kuyunun suyu, bu necasetin görüldüğü vakitten itibaren pis sayılır. Artık o su temizlikte kullanılamaz. Fakat kedi, fare gibi bir hayvanın ne zaman kuyuya düştüğü bilinirse, kuyunun suyu o vakitten itibaren pis sayılır. Fakat kuyudan çıkarılan lâşenin kuyuya ne zaman düştüğü bilinmezse, söz konusu kuyu, lâşe şişerek dağılmış tüyleri dökülmüş ise üç gün üç geceden itibaren; hayvan ölmüş" fakat lâşesi dağılmamış iset bir gün bir geceden itibaren murdar (pis) sayılır. Dolayısıyle de bu müddet içinde kılman namazların kaza edilmesi, alınan gusül abdestinin yenilenmesi, necaset bulaşmış ve bu kuyunun suyu ile yıkanmış çamaşırların tekrar yıkanması gerekir. Necâset bulaşmamış çamaşırların tekrar yıkanması gerekmez.
Öbür taraftan çekirge, kurbağa, sinek, akrep gibi akıcı kanı bulunmayan hayvanın kuyuda ölmesi, kuyuyu murdar etmez. Bu sudan abdest alınabilir.
Bir kuyu ile tuvalet arası, necasetin eseri olan renk koku ve tattan biri kuyunun suyuna nüfuz etmeyecek derecede uzak olursa, o kuyunun suyu pis olmuş olmaz. Fakat bunlardan biri suya nüfuz ederse, kuyu pis sayılır (el-Mevsilî, el-İhtiyar li Ta`lili`l-Muhtar, İstanbul 1980, l, 17-18; el-Merginanî, el-Hidaye, İstanbul, t.y., I, 12-14: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul t.y. s. 53-55). Böyle durumlarda kuyunun suyunun tahlilini yaptırarak, ondan sonra kullanılması insan sağlığı için çok önemlidir.
Bütün bu hükümler İslâm`ın temizliğe verdiği değerin birer işaretidir. Kalp ve ruh temizliği kadar, beden ve çevre temizliğine de gereken önemin verilmesi İslâm`ın en büyük nimetlerindendir.