Mefkûd (kayboldugu halde sag veya ölü oldugu bilinmeyen kişi)
MEFKÛD(KAYBOLDUĞU HALDE SAĞ VEYA ÖLÜ OLDUĞU BİLİNMEYEN KİŞİ)
Mefkûd kendi hakkında sağ, başkaları hakkında ölü hükmündedir. Ölümüne hükmedilmedikçe malları mirasçılara intikal etmez. Daha önce yapmış olduğu icare (kira) akdi fesholunamaz. Vefatı hakikaten veya hakimin hükmüyle sabit olmadıkça karısı başkasıyla evlenemez (Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324-31, XI, 34-35, 43).
Mefkûd başkasına vâris olamaz. Ancak onun hissesi sağ olabileceği gözönüne alınarak ihtiyaten bekletilir. Geldiğinde hissesi kendisine intikal eder. Aksi halde vârisler bu hisseye sahip olur. Kendisine yapılan vasiyete de sahip olabilmesi için sağ olarak dönmesi gerekir. Aksi halde vasiyet edilen şey mûsî (vasiyyet eden)nin vârislerine iade olunur (Serahsî, a.g.e., XI, 34-35; el-Fetâva`I, Hindiyye, Bulak 1315, II, 300).
Hâkimin mefkûd hakkında velâyeti caridir: Bu velâyet mefkûdun, mallarını korumaya yöneliktir. Bundan dolayı onun gayrımenkul veya menkul mallarının bozulma ihtimali bulunmadıkça hâkim satamaz. Eğer satarsa mefkûd döndüğünde bu malları müşteriden alabilir. Eğer mefkûdun borcu varsa borcu ödemek için akarını satabilir ve yine akarını tamir ettirebilir. Fakat hâkimin izni olmadan mefkûdun akarını meselâ hanesini mefkûdun vekili daha önce mefkud yetki vermiş bile olsa tamir edemez (Ö.N. Bilmen, Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1985, VII, 214-215).
Hâkim, mefkûdun mallarını muhafaza, başkalarının zimmetinde bulunan alacakları tahsil ve onun mallarında usulü dairesinde tasarrufta bulunması için güvenilir bir kişi tayin eder ki bu kişiye kayyim denir. Kayyim mefkûdun yakınlarından olabileceği gibi haricden de olabilir. Kayyim mefkûdun mallarını hıfzeder, ekinlerini, harmanlarını korur, borçlarından ikrar ettiklerini alır, kaybolabilecek durumdaki mallarını hâkimin emriyle satar. Kayyim mefkûdun lehine ve aleyhine olan davalarda hasm (taraf) olamaz. Mefkûdun daha önce muayyen bir hususta tayin etmiş olduğu vekili varsa o hususa kayyim müdahale edemez. Hatta mefkûdun işlerini yürütmek için tayin ettiği bir vekili varsa kayyim tayin edilemez. Çünkü müvekkilin kaybolmasıyla vekil azlolmaz. Vekil mevcut olunca da kayyime ihtiyaç kalmaz. Mefkûdun vârisleri hâkim tarafından tayin edilen kayyime muhalefet ederek malında tasarrufta bulunamazlar (Kâsânî, Bedayiu`s-Sanâyi, Kahire 1327-28/1910, VI, 196; el-Fetâva`l-Hindiyye, II, 299-300; Bilmen, a.g.e., VII, 215-217).
İmam Azam, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed`e göre, hâkim mefkudun nafakasıyla yükümlü olduğu kişilere nafaka takdir edebilir. İmam Züfere göre ise takdir edemez. Ancak hâkimin nafaka takdir etmesi durumunda kendilerinden bir kefil alması güzel görülmüştür. Çünkü mefkûd karısını daha önce boşamış veya nafakaları peşin olarak karşılamış olabilir (Kâsânî, a.g.e., VI,196-197). Hâkim mefkûdun ancak nafaka cinsinden olan mallarından nafaka takdir edebilir. Bu mallar altın-gümüş, yenilen-giyilen gibi şeylerdir. Mefkûdun diğer menkul ve gayrımenkul malları satılarak nafakaya sarfedilemez. Ancak kaybolacağından korkulan mallar satılırsa paralarıyla nafaka ihtiyacı giderilebilir. Bunun yanında hâkim, mefkûdun alacaklılarının zimmetinde veya emanet verdiği kişinin elinde bulunan mallarından nafakayı karşılayabilir. Ancak mefkûddan nafaka almaya hak sahibi olanlar mefkûdun alacaklılarından nafaka dava edemezler. Mefkûdun alacaklı olduğu kişiler onun karısına veya usul ve furûuna hâkimin emri olmaksızın nafaka veremezler. Verirlerse bu, teberru mahiyetindedir. Mefkûd, döndüğünde, onlardan alacaklarını talep edebilir (Bilmen, a.g.e., VII, 218-219).
Mefkûdun sağ olarak dönmemesi hafinde ne kadar zaman geçtikten sonra ölümüne hükmedileceği konusunda ihtilâf vardır. Hasan b. Ziyad`a göre doğumundan itibaren 120 yıl, İmam Ebû Yusuf`a göre 100 yıl, Zahiru`r-rivâye`ye göre ise 90 yıl geçmesi durumunda mefkûdun öldüğüne hükmedilir. İmam Malik`e göre bu süre 4 yıldır. Hz. Ömer (r.a) dan da böyle bir görüş nakledilmiştir. Hanefi mezhebinde yaygın olan görüşe göre mefkûdun ölümüne hükmedilecek süre, yaşıtlarının hayattan gitmesidir.
Yaşıtları öldüğü halde dönmemiş olan mefkûdun ölümüne hükmedilir. Ancak tercih`e şayan olan görüş (muhtar) süre tayininin imama bırakılmasıdır (Serahsî, a.g.e., XI, 35-36; Kâsânî, a.g.e., V, 197; el-Fetâva`l-Hindiyye, II, 300). Mefkûd, savaş sırasında kaybolmuşsa mücahit ve esirlerin dönüşünden itibaren bir yıl geçtikten sonra hâkim karı ile kocanın nikâhını feshedebilir.
Artık mefkûdun vefatına hükmedildikten sonra malları vârislere intikal eder ve karısı da vefat iddeti bekler. İddeti bittikten sonra bir başkasıyla evlenebilir. Ölümüne hükmedilen mefkûd, malları taksim edildikten ve karısı evlendikten sonra sağ olarak gelirse vârişlerdeki mallarını alabilir. Fakat harcanmış olanları tazmin ettiremez ve karısını ikinci kocasından ayıramaz (el-Fetâva`l-Hindiyye, II, 300). Fakat kadın, hâkimden, ayrılma kararı almadan evlenip de sonradan eski kocası da ortaya çıkarsa, ikinci nikâh münfesih olur (Hukuk-ı Aile Kararnâmesi, mad. 128, 129; Kadri Paşa kodu, mad. 471, 481).
Mefkûdun malı ve aile fertleri üzerinde hâkimin yetkileri şöyle özetlenebilir:
1) Hâkim, kaybolan kişinin mallarını koruyacak güvenilir bir kimse tayin eder. Bu, mefkûdun mallarını, çocuk ve akıl hastasının malı üzerine tayin edilen kayyım gibi idare eder, gelirlerini toplar ve ona ait hakları korur.
2) Bozulacak malları satar ve parasını muhafaza eder. Çünkü satış, korumanın gereklerindendir.
3) Mefkûdun malından karısına, küçük erkek ve kız çocukları ile özürlü olup çalışmayan erkek ve kadın yoksul büyük çocuklarına nafaka verir. Mefkûdun malı olmaz; fakat başkalarının elinde nakit para, yiyecek ve giyecek kabılinden emanetler bulunursa bunlardan infak eder. Ancak mefkûdun malı yalnız ticaret eşyası veya gayrimenkul cinsinden olursa hâkim bunlara nafaka veremez. Çünkü bunlar satılmadıkça infak mümkün olmaz. Hâkimin ise gaibe ait ticaret malını ve gayrimenkulü satma yetkisi yoktur. Sadece baba kendi nafakası için gaib oğlunun ticaret mallarını izinsiz, gayri menkulünü ise hâkimin izni ile satabilir (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 196; İbnü`l-Hümâm, a.g.e., IV, 440; İbn Âbidîn, Reddü`l-Muhtâr, III, 360; ez-Zühaylî, el-Fıkhu`l-İslâmî ve Edilletüh, V, 784, 785).