Ölünün namaz, oruç ve yemin gibi şeylerin mesulliyetinden kurtulması için verilen keffaret ve yapılan devirin dinimizdeki yeri nedir?
Keffaret, oruç tutmamak, namaz kılmamak ve yalan yere yemin etmek gibi kusur ve cinayetlerin sorumluluğundan kurtulmak için muhtaç kimselere verilmesi gereken maddi cezadır. Yemin ile oruç`un keffareti Kur`an-ı Kerim ve ehadis-i Nebeviyye ile sabit olmuştur. İnkarına mahal yoktur. Bir kimse kaç defa yalan yere yemin etmiş ise kendisi bizzat fidyesini vermeğe mecburdur.
İmkan bulamaz veya kusur işleyerek vermezse, malından verilmesi için vasiyet etmesi gerekir. Yaşlılık veya müzmin hastalıktan dolayı oruç tutmayan kimse yine hayatta iken keffaretini (fidyesini) vermeğe mecburdur. Hayz ve nifas gibi bir ma`zeret veya kusurdan dolayı oruç tutmayan kadın da orucunu kaza etmekle mükelleftir. Tutamayacak bir hale gelinceye kadar tutmamış ise yine keffaretini bizzat verecektir. Aksi takdirde malından verilmesi için vasiyet edecektir.
Namaz meselesine gelince:
Şafii mezhebinde Cumhur-u ulemaya göre, namaz için keffaret yoktur.
Hanefi mezhebine göre ise, ölen kimse kılmadığı namazlarınkeffaretinin verilmesini vasiyet etmiş ise her bir namaz için üç avuç buğday veya kıymeti verilecektir. Yoksa, varisleri ölenin malından vermeye mecbur değildir. Keffaretten maksat, ceza vermek olduğu gibi, muhtaçlara da yardım sağlamaktır. Fakat maalesef son zamanlarda muhtaç kimselerin hakkının kayb olmasına vesile olacak bir hile buldular. Cüz`i bir menfaat için Allah`ın emri olan keffareti maksadından uzaklaştırdılar. Şöyle ki: Ölünün zimmetinde mesela beşbin fidye varsa, yüz fidye gibi az bir şey ortaya getirilir. Ve İslam dininin hiç bir surette kabul etmediği bir merasim yapılır. Ölünün velisi veya vekili o yüz fidyeyi muhtaç birkaç kişiye verir, onlar da kabul ettikten sonra velisi veya vekiline devrederler. Bu iş vacib olan fidye mikdarına ulaşıncaya kadar tekrar edilir. Ve nihayet beş bin fidyenin işi yüz fidye ile hall edilmiş olur. Halk arasında buna devir denir. Böyle usul caiz olsa idi zekat ve fitre gibi bütün malı ibadetlerde aynı muameleye tabi tutulabilirdi, üçmilyon, dört milyon zekatıbulunan bir zengin, onbin liralık gibi cüz`i bir para ile yakasını kurtarabilirdi. O zaman keffaret, zekat ve fitre gibi müesseseler, maksadından uzaklaşır ve yardımlaşma mefhumu da ortadan kalkmış olurdu.
Yalnız bazı alimler: Ölünün mirası olmazsa, keffaretini eda etmek için varisi bir miktar ödünç alırve bugün yapılan merasim yapılırsa faydası olabilir demişler. Bunu istismar edip fakir ve zengine şamil kılmak doğru değildir.