Sarık, sakal, bıyık bir örf müdürler, yoksa islamî siâr mıdırlar?
SARIK, SAKAL, BIYIK BİR ÖRF MÜDÜRLER, YOKSA İSLAMÎ Şİ`ÂR MIDIRLAR?
Bu soruda adı geçen sakal, bıyık ve sarığı ayrı ayrı ele almak gerekir:
a- Sarık: Sarığı, namaz sarığı şeklinde düşünmek gerekir. Ancak hemen kaydedelim ki, sarıkla kılınan namazın faziletinden bahseden bütün hadisler, ya "Mevzû`dur, ya da "Sâbit değildir" damgasını yemişlerdir." Fakat bu, sarıkla namaz kılmanın memnu` olduğu ya da genel olarak sarığın şiar olmadığı anlamına gelmez. Gerçi namazın bir sünneti olduğunu söyleyenler de vardır. Nitekim Allah Resûlü`nün sarıkla namaz kıldığı sabittir. . Bahsi geçen görüş sahipleri de bunu sünnet derecesinde değerlendirmişlerdir.
Fakat genel olarak, sarığın bir Islâm şiarı olduğunda çoğunluk müttefiktir. Bazan hadis olarak, bazan da Hz. Ali`ye nisbeten söylenen,"Sarık Arabın tacıdır" anlamındaki, sarığı kavmî bir şiar olarak gösteren haber ve bütün benzerleri, mevzuat kitaplarında yer alırve hepsinin zayıf olduğu söylenir. (Muhammed Tâhir b. Ali el-Hindî, age.156. )
Ebû Davûd`un ve daha başkalarının rivayet ettikleri: "Müşriklerle bizim aramızdaki fark, kalan süveler üzerindeki sarıklardır" hadis-i şerifi, her ne kadar sahihlik derecesini ihraz etmiş değilse de, bir çok rivayetlerle desteklendiği için, zayıf olarak da görülmemiştir. Meselâ Süyûtî, mezkûr hadisi andıktan sonra, Beyhakî`nin rivayet ettiği "Sarık sarın, sizden önceki milletlere muhalefet edin" hadisi ve yine Beyhakî`nin tahrici olan, "Size sarık gerekir, çünkü o meleklerin simasıdır (görünümüdür)" hadisini buna sahid olarak zikreder. (Suyûtî, el-Le`âli`l-mesnû`a, N/260. ) Ibn Asâkir, Tarih`inde Imam Mâlik`in, "Sarığın terki uygun olmaz. Ben daha yüzümde tüy bitmemişken sarık sardım" (el-Münâvî, age. IV/225.) sözünü nakleder.Imam Suyûtî, sadece siyah renkle alâkalı bir sadette ve tek bir yerde, Resulullah`ın ve sahabenin sarık giydiklerine dair elliye yakın rivayeti verir. (Süyûtî, el-Hâvî, I/110-121.) Keza Hz.Cebrail`in sarıklı olarak indigi, meleklerin sarıklı olarak yardıma geldikleri hakkındaki rivayetler de sarığın bir şiar olduğunu gösterir.(Bk. Süyûtî, age. N/196.)Yine Resulullah`ın kendisini temsilen gönderdiği kimselere bizzat kendi eliyle sarık sarması, (Bk. Süyûtî, age. I/118)şeklî temsilin de matlup olduğuna bir delildir.
el-Münâvî, "Sarık peygamberlerin sünneti, nebilerin de sâdâdin âdetidir." der.Ibnü`1-Arabî`de "Sangin, başın sünneti, peygamberlerin ve sâdâtin adeti" olduğunu söyler.Sarığın vazgeçilmez bir şiar olduğundandır ki, yahudiler ve hiristiyanların da sarık giymeleri halinde, onlara muhalefetin, sarığı terkle değil, rengini değişik tutmakla olduğu söylenmiştir.Allâme Muhammed Bahît bu konuda yazdığı müstakil bir risâlede, sarık hakkındaki haber ve uygulamaları naklettikten ve Abdullah b. Ömer`in "Sarık sünnet midir?" sorusuna "Evet!" cevabını verdiği naklettikten sonra, "Bütün bunlardan anlaşılmış oldu ki, sarık giymek bir sünnettir; sarık müslümanların şiaridir; müslüman başkalarından onunla ayrılır." hükmünü veriyor. (Ancak sarığın, dinin esasından olan bir şiar olmadığı, terkedilmesiyle dinin yıkılmış olmayacağı da açıktır. Öyleyse sarığı ihtirazî bir şiar değil de, vakiî bir şiar olarak değerlendirmek daha doğrudur denebilir.)
Sakal
Sakal: Sarığa göre daha özel bir durum arzeder. Zira sakalın bırakılması ve salıverilmesi hususundaki hadis-i şerifler, son derece sahih olmaları yanında, sayıca da çoktur. Sakalı âmir olan bu haberlerden başka Müslim, Ebu Davud ve daha başkalarının rivayet ettikleri ve on şeyin fıtrattan olduğunu bildiren, sakalı da bunlardan birisi sayan hadis-i şerif (Müslim, tahâret, 56; Ebû Dâvûd, tahâret, 29; Tirmizî, edeb 15, Nesaî zîne, 1; Ibn Mâce, tahâra, 8; Ahmed b. Hanbel, VI/l37.) kanaatimize göre sakalın bulunması gerektiği hususunda şüpheye mahal bırakmayacak kadar açıktır. Yani, sakal fıtratın gereğidir. Bir başka deyişle, Allah`ın kendi yaratışı olarak görmek istediği şeklin de tamlayacısıdır. Kadının saçına saç takması, kaşlarını alması, vücutta kalıcı döğmelerle süslenmeler yapması... Hep fıtratı bozdukları gerekçesiyle yasaklanıyor, lânet ediliyor; dişlerini güzellik için seyrelten, keza yaratılış yani fıtratı bozduğu için lânete uğruyordu. (Aynî, Umdetü`l-Kâri; XXN/66. ) Sakal da fıtrattan olduğuna göre, aynı gaye ile traş edilmesi, onlar gibi nehyedilmiş olur.
Ebu Davud sârihi Mahmud Muhammed Hattâb es-Sübkî, sakalı emreden on kadar sahih hadis zikrettikten sonra, aksine delil olmadığı için, bu emirlerin vücûb ifade ettiğini, bu yüzden sakalı kesmenin dört mezhebe göre de haram olduğunu söyler. (Hattâb es-Sübkî, el-Menhel,I/186. ) Daha sonra da dört mezhepten çeşitli fukahanın görüşlerini naklederek, söylediklerine destek arar. Kezâ bir kabzeden az olan sakalından almanın muhameslik ve bazı Magribliler`e benzemek olduğunu, bir kabzeden fazlasının ise alınması gerektiğini delilleriyle anlatmaya çalışır. (Aynı kaynak. )
Bıyık
Bıyık: Bıyık çoğu zaman sakalla beraber zikredilmiş ve bıyık için bazen "Kass" bazen da "Ihfa" istenmiştir. Birisi kısaltmak, diğeri ise tamamen kesmek demektir. Meselâ Tahavî, bıyığı kısaltmanın güzel, kazıtmanın ise sünnet olduğundan daha güzel olduğunu söylemiş, Ibnü`1-Kasim da Mâlik`ten kazıtmanın müsle olacağını, ihfayı aşırı kısaltmak şeklinde anlamak gerektiğini bildirmiştir. Binaenaleyh, bıyığı kesmekle, dudakları kapatmamak üzere uzatmak arasındaki tercih kişiye aittir denebilir. Ya da her iki emre imtisal için bazan kesip bazan kısaltmak tavsiye edilebilir. (Hattâb es-Sübki; age. I/185`(ten bazı tasarruflarla)) Ancak bütün bunlar, sakalla beraber olarak düşünülen bıyığın durumudur. Sakal yokken bıyığı da kazımak, kadına benzemek sayılacağından, muhanneslik olması itibariyle ikinci bir mahzurlu iş olmalıdır.