Saçları dağınık, gözleri kan çanağına dönmüş yürüyordu. Belli ki yine akşamdan kalmıştı. Akşama kadar pazarcılık yapıp kazandığı parayla yine şişenin dibini görmüştü. Çoğu zaman olduğu gibi sabah namazı vakti geldi evine. Ne ayakta duracak hali ne de neden cebinde parası vardı.
Evinin kapısını açmak istedi. Anahtar bir türlü yuvayı bulmuyordu. Tıkırtıya eşi uyandı. Gelip kapıyı açtı. Uykudan şişmiş gözlerini kıstı ve "-Allah cezanı versin" deyip eşini içeri aldı. Her gün aşağı yukarı böyle oluyordu. Gün sonuna kadar pazarda çalışıyor. Para kazanıyor akşam gidip bu melaneti içmeye devam ediyordu.
İçmek onun için dünyanın gerçeklerinden kaçmanın bir yoluydu ya da vicdanını dinlemememin. Aklını öyle bulandırıyordu ki vicdanının sesini sonuna kadar susturmak istiyordu.
Aslında iyi bir insandı Selim, Askerden gelince başlamıştı pazarda hamallığa. Hayat pahalıydı ve elde avuçta bir şey yoktu. Bu işi yapmaya başlayalı 8 ay olmuştu. Pazarda pek görülmeyen bir adam yaklaştı yanına "-Bende biraz domates var taşır mısın iyi para veririm" dedi. Tabi dedi Selim "-işimizin adı ne?" dedi. Adam ertesi gün yine geldi. Derken sürekli bir müşteri haline geldi. Samimiyetleri ilerledi. Adam bazen selimi içki almaya yollamaya başladı. Hamaldı ya selim onun için bu bir işti. İtiraz etmedi. Nasıl olsa içmiyorum ya diyordu. Günahı onun boynuna. Günler böyle devam ederken patronu içerken onu masasına çağırıyor bir şeyler soruyordu. Oda cevap veriyordu. Sonra patronun masasında oturma süreleri uzamaya başladı.
Patronu "-Patronu bir kereden bir şey olmaz, bir kere dene" diye ısrar etti. Eh ne olacak bir yudumdan diye bu melaneti ağzına almada tereddüt gösterse de bu acı şeyi çoktan yutmuştu. Taşımak onun işiydi ya patronu ona başka şeyler taşıtmaya başladı. İçi kapalı zarflar, ne olduğuna anlam veremediği paralar. Selim işin parasına bakıyordu. Hem hafif şeyler taşıyordu hem de çok para alıyordu bunda ne kötülük olabilirdi ki.
Hemen bir ev kiralayıp kız arama koyuldu evlenecekti. Çoluk çocuğa karışacaktı. Biraz daha para gerekiyordu. Selim çalışmaya devam etti patronun yanında. Bir şikâyeti yoktu. Patronuyla beraber bazen aynı masada içiyorlar bazen de onu verdiği kapalı zarfları paketleri bir yere götürüyordu.
Birkaç ay sonra nişanlandı ve aradan çok geçmedi evlendi. Her şey yolundaydı. Ama bir gün patronun verdiği paketi taşırken paketi teslim etmesi gereken adamdan erken gitmişti. Yanına biri sokuldu. Arkadaşının hastalandığını onun yerine paketi teslim almaya kendinin geldiğini söyledi. Selim şüphelenmedi. Paketin içeriği onun için önemli değildi. Hem parayı da almıştı. Teslimatı bu tanımadığı kişiye yaptı. Bir anda polis sirenleri çalmaya başladı. "-Yat, yat, yat." Diye yüksek sesle bağırıyorlardı.
Selim neye uğradığını şaşırdı. Üzerine çullanan polislerden kurtulmayı bile denemedi. O kadar şaşırmıştı ki. Adını soran polise uzun süre cevap veremedi. Selim karakolda taşıdığının uyuşturucu olduğunu öğrendi. Başında aşağı bir varil dolusu kaynamış su dökülmüş gibi hissetti. Hem kandırılmıştı. Hem de kendine gelen kolay paranın kaynağını sorgulama ihtiyacı hiç görmemişti. Bu işe sanki gönüllü olmuştu. Polisler izin alarak Selimi uyuşturucu kullanıp tadavi gören insanların bulunduğu hastaneye götürdüler. Ona kararttığı hayatları göstermek yaptığı işten pişman olmasını sağlamak istiyorlardı. Çok geçmeden mahkemeye çıkarılıp tutuklandı.
Taşıdığı şeyin ne olduğunu bilmediğine hâkimi inandırınca birkaç ayda serbest kaldı. Hapisten çıkınca doğruca patronuna gitti ve olanları anlattı. Ucuz kurtulmuştu. Ama bu kez eskisinden daha gönüllü ve daha tedbirli bir suçluya dönüşmüştü. Hem alkol alıyor hem uyuşturucu kullanıyor hem de kuryelik yapıyordu. Arada hastanede gördükleri geliyordu aklına. O zaman vicdanını susturmak için sabahlara kadar içiyordu.
Bu yaşamı devam ettikçe çevrede bilinen sevilmeyen berduş bir adama dönüştü Selim. Polis sürekli peşindeydi. Yaptığı hatayı yakalayıp onu enselemek istiyorlardı. Bu nedenle patronu ile de arası açıldı çok dikkat çektiği ve artık ona iş vermeyeceğini söyledi. Parası suyunu çekene kadar bunun bir önemi olmadığını düşündü. Ama Hesabı ödeyemedi lokantada kavga çıkarınca parasının bitmiş olduğunu anladı.
Başka çaresi yoktu yeniden pazardaki hamallığa dönecekti. Susmayan vicdanıyla birlikte. Artık akşam kadar çalışıp sabaha kadar içen intiharın eşiğindeki bir adam dönüştü. Kendini tüm kötülüklerin sebebi olarak görmeye başladı.
Kaç defa kendi hayatına son vermeyi denedi ama hep son anda vazgeçti. Son bir umut cami imamının yanına gitti. İmam bu pejmürde berduşu görünce yüzünü astı. Arada biraz mesafe bırakarak "-Ne istiyorsun" dedi. O da "-Konuşmak" diye cevap verdi. İmama tüm günahlarını anlattı ve "-Sizce Allah beni affeder mi? Bu yanlışlardan kurtulabilir miyim?"
İmam dedi ki: "Onlar çirkin bir günah işledikleri veya herhangi bir günaha girerek kendilerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlarlar ve günahlarını bağışlaması için O'na niyazda bulunurlar. Günahları ise Allah'tan başka affedecek kim vardır? Ve onlar işledikleri günahta bile bile ısrar etmezler."(Al-i İmran: 135) Allah kuranda böyle diyor. Neden affetmesin. Sen yeter ki "-Allahım ne olur bana yardım et diye niyazda bulun". Peki dedi Selim ne yapmalıyım.
Evine git, Önce bir gusül abdesti al, seccadeni ser ve tevbe namazı kıl Allahın yardımını umarak ona dua et. İmkânın varsa sadaka ver.
Selim dedi ki: Ama ben çok günah işledim hocam öyle böyle değil.
İmam, bak güzel kardeşim: "Allah Teâlâ: Ey Ademoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım."
"Ey Ademoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen Benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim."
"Ey Ademoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım." (Tirmizî, Daavat: 98) dedi."
Bunun üzerinde Selim gerçekten affedileceğine inandı. Gidip ümitle gusül abdesti alıp tevbe namazı kıldı. Bundan sonra tertemiz olmaya söz verdi.
Aradan iki yıl geçti rabbi ona bir de kız çocuğu nasip etti. Selim helal kazancı ve seccadeleri ıslatan pişmanlıklarıyla yaşamına devam etti.
15 Nisan 2013