Pencereden esen rüzgarın yüzünü yalamasıyla ayıldı. Yavaşça yattığı yerden doğruldu. Gözleri etrafı süzdü. Unuttuğu bir şeyler vardı. Açık sarı duvarın önünde masada duran kağıtlara ilişti gözleri. "- Formlar" dedi heyecanla. Bunlar üniversiteye giriş formlarıydı. Muhtemelen de son gün olmalıydı bu gün. Olabildiğince acele giyinmeye başladı.
Bir yandan da saatini kontrol etmekten kendini alamıyordu-. "-yarım saat kalmış nasıl yetişeceğim" diye geçirdi içinden. Hay Allah bankaya parayı da yatırmamıştı. Neden bu terslikler onu buluyordu ki. Her zaman olduğu gibi hiçbir işini son ana bırakmayacağına dair onlarca kez söz verdi. Gerçi banka yakındı hem de üniversite ama en değerli şeydi kısıtlı olan. Zamanla yarışacaktı. Formları eline aldı. Telaşla evden çıktı. Kapıda gördüğü ve her zaman selamladığı Rıza Amcaya bile selam vermeyi unutarak hızla koştu. Öyle ya hayat memat meselesiydi bu sınav. Aylardır bunun için uykusuz kalmıyor muydu? Hayatını bu sınav için bir düzene sokmamış mıydı? Neden bu kadar önemli bir şeyi ihmal edip de son güne kadar bırakmıştı? Cevapsız onlarca soru birbirini kovalıyordu. Tıpkı akrebin yelkovanı kovaladığı gibi.
Sonra annesini hatırladı. "-oğlum bak benim yüzümü kara çıkarma. Seni ceketli kravatlı bir öğretmen olarak görmek istiyorum". Ha gayret oğlum Cemil biraz daha hızlı yürümelisin. Ama olmaz yetişemem. Hayır hayır koşmalıyım. Doğrusu haklıydı da bu konuda, çünkü zaman azalıyordu ve bankaya yetişse bile üniversiteye formu veremeden zaman bitmiş olabilirdi. Nitekim bu duygu onu koşmaya ikna etti ve cemil bacaklarına tüm gücüyle yüklendi. Tüm insanların bir şeyler için böyle koştuğunu düşündü önce. Sonra acaba bu koşmaya değmez bir sınav mıydı? Hemen toparlandı. Bu saçma düşünceleri kafasından kovmak için. Bacakları ağırlaşmaya başlamıştı bile, ama yol bitmek üzereydi ve yokuş aşağı koşuyordu. Bankaya yaklaştıkça hayallere dalmaya başladı. Ne de güzel öğretmen olurdu ondan. Tüm öğrenciler çevresinde toplanırlardı. Öğretmenim öğretmenim diyen onlarca öğrenci, ondan bir şeyler öğrenebilmek için birbirleriyle yarışırlardı. Boyu da uzundu kravat pek iyi giderdi bu fiyakaya. Hele de bir Ayşelerin oğlu öğretmen olmuş dediler mi tamamdı. Köyde ona kız vermeyecek adam yoktu. Hele de Karahasanların Fadime'si de ona pek yakışırdı. En güzel bu hayali seçti. Ohh nihayet bankanın önündeydi artık. Hızla içeri girdi. Kan ter içinde kalmış bu gençe çevredekiler acıma karışımı bir sempatiyle bakıyorlardı. Önüne gelen ilk banka görevlisine
-"Sınav parası yatırmam gerek lütfen yardım edin" diyebildi.
Görevli gülümsedi ve "-birinci express gişe sınav için ayrıldı"dedi.
Yorgunluktan bunu fark edemeyen cemil baktı ve görevlinin gösterdiği gişeye parasını yatırdı. Saatine tekrar baktı. Yirmi dakika geçmişti aradan. Olamazdı bu. Geri hem de yokuşa doğru koşmak zorundaydı ama bir farkla geldiğinin iki kat hızıyla. Ama koşmak bir yana o zor yürüyordu. Şaşkın bakışlarla ne yapacağını düşünürken bir el dokundu omzuna ve;
-"Sen de mi formu yatırmak için geç kaldın?" dedi.
Adam gülümsedi benim afacan da geç kalmış hadi taksi tutacağım. Sende gel istersen" dedi. Cemile sadece
-"Olur" demek kalmıştı.
Hem ne kadar da mutlu olmuştu. Nerdeyse adamın elini ayağını öpecekti. Ne büyük iyilikti. Aman Allah'ım yoksa bu adam melek miydi. Taksi üniversiteye doğru yola çıktı.
Sınav formlarını teslim etmek için aceleyle arabadan indi cemil. Kendine taksi tutan adama kocaman bir teşekkür etti ve hızla sınav formlarını yatırmak için üniversiteye girdi. Son dakikalarda yetişmişti. Sınav formlarını da böylece yatırmıştı. Artık o hayallerine kavuşabilirdi. En sevdiği hayali gerçekleştirmek için en büyük adımlardan birini atmıştı. Ama birden içini tuhaf bir duygu kapladı. Ee formsa yatırmıştı. Bu neydi şimdi. Onu rahatsız eden yataktan kalktığında unuttuğunu sandığı şeyi görünce içine doğan gariplikti bu. Sanki formu yatırmamış mıydı. Hava yavaş yavaş kararırken içine düşen unutmuşluk ve tedirginlik artıyordu. Derken kendisini rahatsız eden şey bir anda açığa çıktı ve sırını ifşa etti "-Allahu Ekber, Allahu Ekber..." olamaz olamaz. İkindi namazını kılmamıştı. Başının üzerinde durup da bir türlü boşalmayan su, şimdi boşalmaya başlamıştı. Onu rahatsız eden duygu aslında sadece formları unutmuş olması değildi. Beş vakit alınması gereken cennet biletlerinden biriydi. Bir hayat için bu kadar zahmet çekmek, bu hayata o kadar ehemmiyet vermek gerekiyor idiyse; içinde sonsuz hayatların bulunduğu ahiret için ne kadar çile çekilmeli ve ahirete ne kadar ehemmiyet verilmeliydi? Allah'ım bu ne ağır imtihan beni affet diye sayıklamaya başladı. Bir yandan da gerçekten sesler gelmeye devam ediyordu. "-Essalatu hayrun minen nevm" gözlerini açtı. Ve duyduğu şey sabah ezanıydı. Ağzından "-Elhamdülillah" kelimesi döküldü".