Önceki dersimizde Müslüman bir kimliğin oluşmasında ailenin öneminden bahsetmiştik. Bu dersimizde bu kimliğin oluşmasında evlerimizi birer mescid ve medreseye çevirmemizin zaruretinden bahsedeceğiz. Daha sonraki derslerimizde ise (Allah dilerse) bu medresenin müfredat programında bahsedeceğiz.
وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُواْ بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَبَشِّرِالْمُؤْمِنِينَ
Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik. (Yunus, 87)
قَالَ أَكْثَرُ الْمُفَسِّرِينَ كَانَتْبَنُو إِسْرَائِيلَلاَ يُصَلُّونَ إِلاَّ فِي كَنَائِسِهِمْ وبِيَعِهِمْ، وَكَانَتْ ظَاهِرَةً، فَلَمَّا أُرْسِلَمُوسَى أَمَرَفِرْعَوْنُبِتَخْرِيبِهَا وَمَنَعَهَمْ مِنَ الصَّلاَةِ فَأَمَر أَنْ يَتَّخِذُوا مَسَاجِدَ فِي بُيُوتِهِمْ وَيُصَلُّوا فِيهَا خَوْفًا مِنْفِرْعَوْنَ،هَذَا قَوْلُإِبْرَاهِيمَوَعِكْرِمَةَعَنْابْنِ عَبَّاسٍ
Müfessirlerin çoğuna göre İsrailoğulları, ancak kendi mescid ve mabedlerinde namaz kılarlardı. Mescidleri de açıkça ortalıkta görülüryordu. Hz. Musa peygamber olarak gönderilince, Firavun emir vererek İsrailoğullarının bütün mescidleri tahrip edildi ve namaz kılmaları yasaklandı. Yüce Allah da Hz. Musa ve Hz. Harun'a, İsrailoğullarına Mısır'da bir takım evler yani mescidler edinin diye emir verdi. İbrahim ve İkrimenin İbn Abbastan rivayet ettikleri görüşleri budur.
وَمَعْنَى قِبْلَةً: مَسَاجِدَ، أُمِرُوا بِأَنْ يَتَّخِذُوا بُيُوتَهُمْ مَسَاجِدَ، قَالَهُالنَّخَعِيُّوَابْنُ زَيْدٍ، عَنْابْنِ عَبَّاسٍرَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَ كَانَتِالْكَعْبَةُقِبْلَةَمُوسَىوَمَنْ مَعَهُ
"Evlerinizi namazgah edinin". Ayetinin manası: onlar evlerini mescid haline getirmekle (evleri mescidler edinmekle) emrolundular demektir. Sevrî'nin Mansûr' dan, onun da İbrahim'den rivayetine göre; o, "Evlerinizi namazgah edinin" âyeti hakkında şöyle demiştir: Onlar korkuyorlardı da evlerinde namaz kılmakla emrolundular. Namaz ve mescid korkudan emin olmak için en iyi bir limandır.
عَنْعَبْدِ الْعَزِيزِ ابْنِ أَخِي حُذَيْفَةَعَنْحُذَيْفَةَقَالَكَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَإِذَا حَزَبَهُ أَمْرٌ صَلَّى سنن أبي داود
Bu hadîste de zikredildiğine göre; Allah Rasûlü (s.a.) herhangi bir sıkıntıya dûçâr kaldığında namaz kılardı. (Ebu Dâvûd)
İslâmî bir toplumun oluşmasında ev, cami ve medreseler en etkin olanıdır.Hz. Ali'leri, Fatma'ları ve tüm sahabeyi meydana getiren kurumlar da bunlardır. Bu gün bu kurumların yeniden aktif hale getirilmeleri gerekir. Yüce Allah şöyle buyurur:
فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَن تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُلَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ
Allah'ın yüksek tutulmasına ve içlerinden adının anılmasına izin verdiği evlerde, insanlar sabah aksam O'nu tesbih ederler.
فِي بُيُوتٍلَيْسَتْ فِي شَوَارِعَ وَلَيْسَتْ فِي مَقَاهِي. فِي بُيُوتٍ وَلَمْ يَقُلْ فِي مَسَاجِدَ لأَنَّ أَوَلَ بِيئَةٍAile يَعِيشُهَا الْمُسْلِمُ تُذَكِّرُهُ بِاللهِهِيَ بِيئَةُ الْبُيُوتِثُمَّ بِيئَةُ الْمَسَاجِدِ
Ayet, "Allah'ın izin verdiği evlerde" diyor. Caddede, sokakta, kahvede ya da camide demiyor. Çünkü ev, Müslüman ferdin gözünü açtığı, imanla, amelle ve ahlakla tanıştığı ve yaşadığı ilk yerdir. Anne ve babanın örnek davranışlarıyla insana Allah'ı hatırlatan ilk yer, evdir. Cami değildir.
رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًاوَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَلاَ تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلاَّ تَبَارًا
Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helâkini arttır. (Nuh, 28)
Hz. Nuh, "Evime mü'min olarak girenlere de mağfiret buyur ya Rabbi" diyor. Öyleyse önce evlerimizi ve kendimizi Müslümanlaştıracak –ki bu da ancak evlerimizi mescid ve medreseye çevirmekle mümkündür.- sonra da evlerimize girip çıkanların Müslümanlar olmasına dikkat edeceğiz.
Rabbimiz, cennet ehlinin dili üzere, Müslüman bir ev halkının cennetteki konuşmalarını şöyle anlatıyor:
يَقُولُ اللهُ عَلَى لِسَانِ أَهْلِ الْجَنَّةِقَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ
Derler ki: "Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile (ilâhî azaptan) korkardık." (Tur, 26)
Yani, "Biz orada zevku sefaya kapılıp, kendi âlemimize gömülüp gaflette yaşamıyorduk. Bilakis Allah'ın bizi mes'ul tutacağı bir iş yapmayalım diye daima içimizde korku taşırdık."
İnsana en çok günah işleten şeyin, kişinin çoluk çocuğunu rahat yaşatması ve onlara iyi bir servet bırakması düşüncesi olduğundan dolayı bu ayette; bilhassa "Kendi ev halkı arasında korkarak hayat geçirme" olarak zikredilmiştir. Bu yüzden o haram kazanır, başkalarının hakkına tecavüz eder ve çeşitli haram yollara sapar. Bu düşünce onların uğruna ahiretimizi mahvedecek dereceye ulaşan bir yolu seçmemize kadar bizi zorlamamıştı. Ve çocuklarımızı azaba layık kılacak bir yola itmedik.
وَلَكِنْ نَحْنُ فِي أَهْلِنَا ضَحَّاكِينَ، فِي أَهْلِنَا مَزَّاحِينَ، تُرِيدُ الصَّلاَةَ إِذْهَبْ لِلْمَسْجِدِ. تُرِيدُ تَتَعَلَّمُ إِذْهَبْ لِلْمَدْرَسَةِ. وَبِذَلِكَ فَقَدْنَا الْبِيئات فِيالْبُيُوتِ
Fakat biz bu gün, ailemizle birlikte Allah'a karşı gelmekten korkmak şöyle dursun, tamamen eğlenceye, zevku sefaya, internet ve dizilere kapılıp aileyle ilgilenmeyi unuttuk. İşi baştan savarak, namaz kılacaksan camiye git. Okuyacaksan mektebe git. Eğleneceksen internet kafeye git diyerek aileyi kaybettik.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَخَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلاَ ذَلِكَ هُوَالْخُسْرَانُ الْمُبِينُ
De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır.(Zümer, 15)
يَا أَيُّهَا الإِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِالَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَفِي أَيِّ صُورَةٍ مَا شَاء رَكَّبَكَ
Ey insan! İhsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir? O ki, seni yarattı, düzenine koydu ve dengeli kıldı. Seni dilediği herhangi bir biçimde oluşturdu. (İnfitar, 6-8)
إِنَّهُ كَانَ فِي أَهْلِهِ مَسْرُورًا
Çünkü o, (dünyâda) âilesi arasında (şımarık ve) sevinçli idi. (İnşikak, 13)
Yani onların hâli Tur suresi-26'da geçen salih insanların tam tersidir. İçinde bulundukları zevk âleminin gerisinden habersizlerdi. Ahiret yurdunda onları bekleyenlere karşı ilgisiz ve duyarsızlardı.
Çoluk-çocuklarına eğlence dolu bir hayat geçirtebilmek için haram-helâl demeden her yola başvuruyorlar ve onların refahı için başkalarının haklarına tecavüz ederek, Allah'ın hudutlarını çiğniyorlardı. Âdem aleyhisselamın ilk imtihanı kendisine helal olmayan bir gıda ile olduğunu unutmayalım. Müslüman'ın evine, sofrasına, midesine, çarşı ve pazarına helal şeyler dışında bir şey girmemelidir. Girince tehlike çanları başladı demektir.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَيَأتِى عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ هِمَّتُهُمْ بُطُونُهُمْ وَ شَرَفُهُمْ مَتَاعُهُمْ وَ قِبْلَتُهُمْ نِسَاءُهُمْ وَ دِينُهُمْ دَارَهِمُهُمْ وَ دَنَانِيرُهُمْ. أُولَئِكَ شَرُّ الْخلْقِ لاَ خَلاَقَ لهُمْ عِنْدَ اللهِ أخرجه الديلمىّ
Resûlullah aleyhissalatu vesselâm şöyle buyurdu: "İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki dertleri mideleri, malları şerefleri, kadınları kıbleleri, dinarları ve dirhemleri (paraları) dinleri olur. İşte, bu kimseler Allah indinde hiçbir nasibi olmayan mahlukâtın en şerlileridir
Yüce Allah bizleri yeniden evimize dönerek ailemizle ilgilenmeye çağırıyor:
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّاللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرً
Oturun da, evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti anın. Şüphe yok ki, Allah latifdir, her şeyden (Ahzab, 34)
Ayette geçen "vezkürne" kelimesinin iki anlamı vardır: Hatırlamak ve anmak. Birinci anlamı alırsak ayet şu manaya gelir: "Ey Peygamber'in hanımları, sizin evinizin bütün dünyaya Allah'ın ayetlerinin ve Hikmet'in tebliğ edildiği ev olduğunu hiçbir zaman unutmayın. Bu nedenle sizin sorumluluğunuz çok büyük. İnsanların sizin evinizde bile cahiliyeden kalma bazı iz ve özellikler tespit etmesine meydan vermeyin."
İkinciyi kabul edersek ayet şu anlama gelir: "Ey Peygamber'in hanımları, siz duyduğunuz ve gördüğünüz her şeyi başka insanlara aktarıp anlatmalısınız. Çünkü siz, Peygamber'le (s.a) yakın ve sürekli ilişkiniz sayesinde, başka insanların sizin vasıtanız olmadan öğrenemeyeceği birçok şeyi yaşayıp öğreniyorsunuz." Rabbimiz, Hz. Peygamberin ev halkı üzerinden örnek bir ailenin nasıl davranması gerektiği dersini veriyor.
وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلاَ تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الأُولَىوَأَقِمْنَ الصَّلاَةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُإِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِوَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. (Ahzab, 33)
Bu ayete göre, kadının asıl faaliyet alanı, dış dünya değil, evin içidir. Bununla birlikte kadınlar iş için dışarı çıkmak zorunda kalırlarsa, İslâm öncesi cahiliye kadınları gibi çıkmamalıdırlar.
İslam'la hesabı olanlar kadının asli vazifesi olan kocasına eş, çocuklarına anne olma sorumluluğunu onu sokağa çekerek kaybettirdiler.
Öyle ki, erkek eve geldiğinde hanımı bulamıyor, hanım geldiğinde kocasını bulamıyor, kız gece geliyor, oğlan akşam çıkıyor. Aile bireyleri tamamen kopuk yaşıyorlar. Bu nasıl bir ailedir?
Bakın! Hanımların evlerinde oturmaları hususu ile ilgili Hz. Peygamber ne buyuruyor:
عَنْأَنَسٍقَالَ جِئْنَ النِّسَاءُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقُلْنَ يَا رَسُولَ اللَّهِ، ذَهَبَ الرِّجَالُ بِالْفَضْلِ وَالْجِهَادِ فِي سَبِيلِاللَّهِ تَعَالَى، فَمَا لَنَا عَمَلٌ نُدْرِكُ بِهِ عَمَلَ الْمُجَاهِدِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ قَعَدَ مِنْكُنَّ فِي بَيْتِهَا فَإِنَّهَا تُدْرِكُ عَمَلَ الْمُجَاهِدِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِأخرجهالْبَزَّارُ
Hz. Enes şöyle dedi: Kadınlar Hz. Peygambere dertlenerek ey Allah'ın Resulü, erkekler bizden ayrı olarak cihada gidiyor biz ise cihada gidemiyoruz. Bizim için Allah yolunda cihada gidenlerin ameline ulaşabilmemizi sağlayacak bir amel yok mu? Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Sizlerden her kim evinde oturursa; o Allah yolunda cihâd edenlerin amelinin derecesine ulaşır.
Savaşa giden kimse, dinini, namusunu ve malını korumak için cihad eder. Evindeki eşi de onun yokluğunda onun ve kendisinin dinini, namusunu, malını ve çocuklarının eğitimini muhafaza ederse kocasının cihadına denk bir iş yapmış olur. Ya da mücahid, evinde her şeyin yolunda olduğundan, karısının, eve ve çocuklarına baktığından ya da karısının, yokluğunda kendisini aldatmasının imkânsız olduğundan emin olursa huzur içinde savaşabilir. Savaşa giden kocasına, bu emniyet ve huzuru veren kadın, evde oturduğu halde savaşta kocasına ortak olmuş gibidir.
قال النبي صلىالله عليه وسلم مَثلُ الْبَيْتِ الّذِي يُذْكَرُ اللَّهُ فِيهِ وَالْبَيْتِ الّذِي لاَ يُذْكَرُ اللَّهُ فِيهِ مَثلُ الْحَىِّ وَالْمَيِّتِ أخرجه الشيخان
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misâli, diri ile ölünün misali gibidir." [Buhârî, Müslim.]
Hadiste, içerisinde Allah'ın zikredildiği ev, diriye; zikrullaha yer verilmeyen ev de ölüye benzetilmektedir. Aslında kastedilen, evin içindekilerdir. Yâni Allah'ı zikreden kimseler diridirler, yaratılış gâyesine uygun faaliyet ve iş yapıyorlar demektir; zikretmeyenler ise ölü gibidirler, yâni yaratılış gayesi olan ibâdeti yapmıyorlar demektir.
Allah ve Resulü, evlerimizde gece gündüz kitap ve sünnet bilgisiyle bilgilenmenizi istiyor.
قال النبي صلىالله عليه وسلم مَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ في بيْتٍ مِنْ بُيُوتِ اللَّهِ تعالى يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَيَتَدَارَسُونَهُ بَيْنَهُمْ إلاَّ نَزَلَتْ عَلَيْهِمُ السَّكِينَةُ، وَغَشِيَتْهُمُ الرَّحْمَةُ، وَحَفّتْهُمُ الْمَلاَئِكَةُ، وَذَكَرَهُمُ اللَّهُ فِيمَنْ عِنْدَهُأخرجه أبو داود والترمذي ومسلم
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir grup, Kitâbullah'ı okuyup ondan ders almak üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte anar" Ebû Dâvud, Tirmizî, Müslim
Bu hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Müslümanlar arasında Kur'an bilgisinin yayılması için yaptığı teşviklerden biridir. Allah'ın evi tâbiri öncelikle mescidleri ifâde ederse de ulema, bu fazileti elde etmek arzusuyla, han, kışla, medrese gibi başka yerlerde de toplanılabileceği görüşünü beyan etmişlerdir. Esas olan Kur'an'ın müzâkeresi olduğuna göre bu maksadla evlerde akdedilen meclislerin de aynı şekilde sevablı olacağı söylenebilir.
Sekinet, esas itibariyle vakar, itminan ve mehâbet mânasına gelir. Zikredenlerin anıldığı yüce cemaat büyük meleklerin teşkil ettiği cemaattir, buna Mele-i Â'la da denir. Allah'ın onların yanında anması, Kur' ân okudukları için teşrif etmek maksadıyla medh u senâda bulunmasıdır.
Eğer evlerimizde huzur ve güven istiyorsak, evlerimizi kalp huzurunun bulunacağı bir medreseye çevirelim. Orada kendimizi ve çocuklarımızı Allah'ın ayetleriyle ve Resulün sünnetiyle tanıştıralım.
Hz. Ömer'in Müslüman oluşunu hatırlayalım. Onun eniştesi ve kız kardeşinin evinde Taha suresini talim ettiklerini unutmayalım. Hz. Peygamberin şu tavsiyelerine kuvvetle bağlanalım:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَعَلِّمُوا نِسَاءكُمُ سُورَةَ الْوَاقِعَةِ فَإِنَّهَا سُورَةُ الْغِنَى مسند الفردوس
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: Kadınlarınıza Vakıa suresini öğretin. Vakıa Sûresi zenginlik sûresidir.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَمَنْ قَرَأ سُورَةَ الْوَاقِعَةِ كُلَّ لَيْلَةٍ لَمْ يَفْتَقِرْ أخرجه البيهقي
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: Kim her gece Vakıa suresini okursa O, fakir olmaz.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلِّمُوا رِجالَكُمْ سُورَةَ الْمائِدَةِ وعَلِّمُوا نِسَائَكُمْ سُورَةَ النُّورِأخرجه البيهقيفي شعب الإيمان
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: Erkeklerinize Maide suresini, kadınlarınıza da Nur suresini öğretin. (Beyhaki)
Peki, biz ne öğretiyoruz? "Ne olacaksın, Hangi okula gideceksin, derslerin nasıl?" Ama: "Namaz kılıyor musun? Kaç sûre ezberinde? Kur'an okumasını öğrendin mi? Televizyon seyrettiğin kadar Kur'an ve hadisle aran nasıl? Kimin hayatını daha iyi biliyorsun: Filan devlet adamı, falan sanatçı veya futbolcunun mu, ya da Peygamberimizin mi?"
Okuldaki başarı mı, hayattaki başarı mı; dersler mi, ahlâk mı; notlar mı ibadet mi? Üniversite sınavı mı, yoksa Allah'ın dünyadaki kulluk sınavı mı? Asrı saadette öncelikli sorular, Allah'a kulluk ile ilgili idi. Biz neyi, nasıl ve niçin öğretiyoruz?
قال رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى الله عَلَيه وسَلَّم كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَالإمَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ في أهْلِهِ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالْمَرْأةُ في بَيْتِ زَوْجِهَا رَاعِيَةٌ، وَهِىَ مَسْئُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا، وَالْخَادِمُ في مَالِ سَيِّدِهِ رَاعٍ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ أخرجه الخمسة إلاّ النسائِى
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mes'ulsünüz. İmam çobandır ve sürüsünden mes'ûldür. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes'uldür. Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mes'ûldür. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'ûldür." [Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvud.]
Hadis, herkesin bir sorumluluk ve selâhiyet dairesinin olduğunu göstermektedir. Dikkat edilirse imam, erkek, kadın, hizmetçi, evlat gibi fonksiyonları farklı şahıslar, "çoban" vasfıyla tavsifte birleşmektedirler. Şüphesiz bunların her birinin sorumlu olduğu husûslar farklıdır.
Devlet başkanının çobanlığı, hudûdu tatbik ve hükümde adâlete riâyetkâr olmak sûretiyle şeriatı korumaktır; erkeğin ailesine çobanlığı, işlerini idâre, haklarını yerine getirmek; kadının çobanlığı evin, çocukların, hizmetçilerin işlerini tanzim etmek, her hususta kocasına hayırhah olmaktır; hizmetçinin çobanlığı, eli altında bulunan şeyleri koruması, kendisine terettüp eden hizmetleri yapmasıdır".
قال رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى الله عَلَيه وسَلَّم مَا مِنْ عَبْدٍ يَسْتَرْعِيهِ اللَّهُ رَعِيَّةً يَمُوتُ يَوْمَ يَمُوتُ وَهُوَ غَاشٌّ لِرَعِيَّتِهِ إِلاَّ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ رواه مسلم
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim, demişti ki: "Allah bir kimseyi başkaları üzerine çoban yapmış, o da idaresi altındakilere hile yapmış olarak ölmüş ise, Allah ona cennetini kesinlikle haram eder." [Buhârî, Müslim]
Mekke'de ilk Kur'an dersinin Erkam bin Ebi'l-Erkam'ın evinde yapıldığını hepimiz biliyoruz. Peygamberimizin kendi evi de bir medreseydi. Eşleriyle ve çocuklarıyla sohbetler yapardı.
أَنَّأَبَا هُرَيْرَةَرَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حِينَ أَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّوَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأَقْرَبِينَقَالَ يَا مَعْشَرَقُرَيْشٍأَوْ كَلِمَةً نَحْوَهَااشْتَرُوا أَنْفُسَكُمْ لاَ أُغْنِي عَنْكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًايَابَنِي عَبْدِ مَنَافٍلاَ أُغْنِي عَنْكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا يَاعَبَّاسُ بْنَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِلاَ أُغْنِي عَنْكَ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَيَاصَفِيَّةُ عَمَّةَ رَسُولِاللَّهِ لاَ أُغْنِي عَنْكِ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَيَافَاطِمَةُ بِنْتَ مُحَمَّدٍسَلِينِي مَا شِئْتِ مِنْ مَالِي لاَ أُغْنِي عَنْكِ مِنَ اللَّهِ شَيْئًاأخرجه البخاري ومسلم والنسائي
Ebu Hüreyre anlatmaktadır: Rasulullah (s.a.v.) "Sen Önce, en yakın akrabalarını uyar" [Şuara, 50] ayeti indirilince ayağa kalkıp: "Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi Allah'tan satın alın. Yoksa ben Allah'ın azabından kurtarmak için size, hiçbir fayda veremem. Ey Abdulmuttalib oğulları! Allah'ın azabından kurtarmak için size hiçbir fayda veremem. Ey Abbas İbn Abdilmuttalib! Ben Allah'ın azabından kurtarmak için sana hiçbir fayda veremem. Ey Allah'ın Resulünün halası Safıyye! Ben Allah'ın azabından kurtarmak için sana hiçbir fayda, veremem. Ey Fatıma Bint Muhammedi Benden dilediğini iste! Ancak Allah'ın azabından kurtarmak için sana hiçbir fayda veremem" dedi. Buharı, Müslim, Nesai
Hz. Aişe annemizin çok hadis rivayet etmiş olması bunun en güzel örneğidir.
وعن عائشة رَضِىَ اللَّهُ عَنْها قالَتْ : كَانَ رسولُ اللَّهِ إذَا صَلَّى رَكْعَتَى الْفَجْرِ، فَإنْ كُنْتُ مُسْتَيقِظَةً حَدَّثَنِى وَ إلاَّ اضْطَجَعَ حَتَّى يُؤَذَّنَ بالصَّلاَةِ أخرجه الخمسة إلاّ النسائى
Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabahın iki rek'at nafilesini kıldı mı, uyanıksam benimle konuşurdu, değilsem, müezzin namaz için (ikâmet okuyuncaya kadar yatardı)." [Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî]
عَنِ الشِّفَاءِ بِنْتِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَتْ دَخَلَ عَلَىَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَنَا عِنْدَ حَفْصَةَ فَقَالَ لِى أَلاَ تُعَلِّمِينَ هَذِهِ رُقْيَةَ النَّمْلَةِ كَمَا عَلَّمْتِيهَا الْكِتَابَةَ سنن أبي داود
Şifâ binti Abdullah'dan rivayet olunmuştur; dedi ki: (Bir gün) ben Hafsa'nın yanında iken Rasûlullah (s.a) yanıma geldi ve bana: "Şu Hafsa'ya yazı yazmayı öğrettiğin gibi karıncalanma (hastalığına karşı korunma rukyesini) duasını da öğretsen ya" buyurdu.
يَقُولُ سَيِّدُناَ سَعْدُ بْن أبِي وَقَّاص كُنَّا نُعَلِّمُ أوْلاَدَناَ مَغازِي رَسولِ اللهِ صلّى الله عليه وسلَّم كَمَا نُعَلِّمُهُمُ السُّورَةَ مِنَ الْقُرْآنِ الْكَرِيمِ محمد رسول الله لمحمد رشيد رضا
Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) diyor ki: "Biz, çocuklarımıza nasıl Kur'an surelerini öğretiyorduksa, öylece Peygamber (a.s.) Efendimizin savaşlarını da en canlı noktalarıyla öğretiyorduk."
عَنْ إسْمَاعِيلَ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ سَعْدِ بْنِ أبِي وَقَّاصٍ كَانَ أَبِي يُعَلِّمُنَا الْمَغازِي وَالسَّرَيَا و يَقُولُ يَا بُنَيَّ إِنَّهَا شَرَفُ آبَائِكُم فَلاَ تُضَيِّعُوا ذِكْرَهَا محمد رسول الله لمحمد رشيد رضا
Sa'd b. Ebi Vakasın oğlu anlatıyor: "Babam Hz. Peygamberin gazve ve seriyelerini bize öğretir ve şöyle derdi: Ey oğul! Bunlar babalarınızın şerefidir. Sakın bunların zikrini zayi etmeyin."(yani bunları anlatmayı ihmal etmeyin)
قال رسول الله صلي الله عليه وسلم أَدِّبُوا أوْلاَدَكُمْ عَلَى ثَلاثِ خِصَالٍ حُبِّ نَبِيِّكُمْ وَحُبِّ أَهْلِ بَيْتِهِ وقِرَاءَةِ الْقُرْآنِ فإنَّ حَمَلَةَ الْقُرْآنِ فِي ظِلِّ اللهِ يَوْمَ لاَ ظِلَّ إلاّ ظِلَّهُ مَعَ أَنْبِيَاء اللهِ وَأَصْفِيَائه رواه الديلمي
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Çocuklarınızı şu üç haslet üzerine eğitip edeplendirin: Peygamberinizi sevmek, Onun aile halkını ve yakın arkadaşlarını sevmek ve Kur'an okumak."
Bu rivayetler, başta Hz. Peygamber olmakla beraber, sahabenin de aileleriyle yakından ilgilendiğini gösteren sadece birkaç örnektir.
وعن عبداللَّهِ بن عامر قال: دَعَتْنِي أُمِّي يَوْماً وَرَسُولُ اللَّهِ قَاعِدٌ في بَيْتِنَا. فَقَالَتْ: هَا تَعَالَ أُعْطِيكَ. فقَالَ صلي الله عليه وسلم لَهَا مَا أرَدْتِ أنْ تُعْطِيهِ. قَالَتْ: أرَدْتُ أنْ أُعْطِيَهُ تَمْراً. فقَالَ صلي الله عليه وسلم لَهَا: أمَا إنَّكِ لَوْ لَمْ تُعْطِيهِ شَيْئاً كُتِبَتْ عَلَيْكِ كَذْبَة أخرجه أبو داود
Abdullah İbnu Amir anlatıyor: "Bir gün, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), evimizde otururken, annem beni çağırdı ve: "Hele bir gel sana ne vereceğim!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm anneme: "Çocuğa ne vermek istemiştin?" diye sordu. "Ona bir hurma vermek istemiştim" deyince, Aleyhissalâtu vesselâm: "Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan üzerine bir yalan yazılacak!" buyurdular." [Ebu Davud]
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لأَنْ أَقْعُدَ مَعَ قَوْمٍ يَذْكُرُونَ اللَّهَ تَعَالَى مِنْ صَلاَةِ الْغَدَاةِ حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُ أَحَبُّ إِلَىَّ مِنْ أَنْ أُعْتِقَ أَرْبَعَةً مِنْ وَلَدِ إِسْمَاعِيلَ وَلأَنْ أَقْعُدَ مَعَ قَوْمٍ يَذْكُرُونَ اللَّهَ مِنْ صَلاَةِ الْعَصْرِ إِلَى أَنْ تَغْرُبَ الشَّمْسُ أَحَبُّ إِلَىَّ مِنْ أَنْ أُعْتِقَ أَرْبَعَةً سنن أبي داود
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmâil'in oğullarından dört tanesini âzad etmemden daha sevgili gelir. Allah'ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batımına kadar oturmam dört kişi âzad etmemden daha sevgili gelir." [Ebû Dâvud]
وعن عمر بن أبي سلمة قال كُنْتُ غُلاَماً في حِجْرِ النَّبىِّ وَكَانَتْ يَدِى تَطِيشُ فِي الصَّحْفَةِ فقَالَ لِى رَسُولُ اللَّهِ يَا غُلاَمُ سَمِّ اللَّهَ، وَكُلْ بِيَمِينِكِ وَكُلْ مِمَّا يَلِيكَ. فَمَا زَالَتْ تِلْكَ طُعْمَتِى بَعْدُ أخرجه الخمسة
Ömer İbnu Ebî Seleme radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın terbiyesinde bir çocuktum. Yemekte elim, tabağın her tarafında dolaşıyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana ikazda bulunda: "Evlat! Allah'ın ismini an, sağınla ye, önünden ye!" Bundan sonra hep böyle yedim." [Buhârî, Müslim]
Hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın evinde, İslam'a uymayan her hangi meselenin anında düzeltilip yerine doğrusunun öğretildiğini ifade ediyor.
عَنْ رَجُلٍ مِنْ بَنِي عَامِرٍ إنَّهُ استأذَنَ عَلى النّبيِّ صَلَّى الله عَلَيه وسَلَّم وَهُوَ في بَيْتٍ فقَالَ: ألِجُ؟ فقَالَ صَلَّى الله عَلَيه وسَلَّم لِخَادِمِهِ: اُخْرُجْ إلى هذَا فَعَلِّمْهُ اسْتِئْذَانَ فَقُلْ لَهُ قُلِ: السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ، أأدْخُلُ؟ فَسَمِعَهُ الرَّجُلُ. فَقَالَ: السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ، أأدْخُلُ؟ فَأذِنَ له النّبيُّ صَلَّى الله عَلَيه وسَلَّم فَدَخَلَ أخرجه أبو داود
Benî Âmir'e mensub bir adamdan naklediyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir evde bulunduğu sırada, yanına girmek için: "Girebilir miyim?" diye izin istedi. Aleyhissalâtu vesselâm hizmetçisine:"Çık, şu gelene isti'zân âdâbını öğret, bu maksadla ona: "Esselâmün aleyküm, girebilir miyim?" demesini söyle!" buyurdu. Adam bunu işitmişti, (hizmetçiyi beklemeden):"Esselâmü aleyküm, girebilir miyim?" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) da adama izin verdi, o da girdi. [Ebû Dâvud.]
قال رسولُ اللَّه صَلَّى الله عَلَيه وسَلَّم إذَا دَخَلَ الْبَصَرُ فَلاََ إذْنَ، إنَّمَا اسْتِئْذَانُ مِنَ النَّظَرِ أخرجه أبو داود
"Göz içeri girdi mi artık izin yok. İzin istemek görme sebebiyledir." [Ebû Dâvud]
Bu rivayetlerde de Hz. Peygamberin anında müdahale edip konuyla ilgili İslam'ın hükmünü öğrettiğini görüyoruz. İzinsiz yabancı bir eve bakmak caiz değildir. İzinsiz içeri görüldüğü takdirde haram işlenmiş olur. İzin istemek haram işlememek içindir. İçeri görülünce, artık izin istemeye hacet kalmaz. İçeri izinsiz girmekle, izinsiz bakmak günahta eşittir, ikisi de haramdır.
قال رسول للَّه صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ دَبَّ إلَيْكُمْ دَاءُ الأمَمِ قَبْلَكُمُ: الْحَسَدُ وَالْبَغْضَاءُ، وَهِىَ الْحَالِقَةُ أمَا إنِّى لاَ أقُولُ تَحْلِقُ الشَّعْرَ، وَلكِنْ تَحْلِقُ الدِّينَ، وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لاَ تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُوْمِنُوا، وَلاَ تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا، أَلاَ أدُّلُّكُمْ عَلى مَا تَحَابُّونَ بِهِ؟ أفْشُوا السَّلاَمُ بَيْنَكُم أخرجه الترمذى
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Size ümem-i kadime hastalığı sirayet etti: Bu, hased ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz; kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum. O dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi: Aranızda selâmı yaygınlaştırın." [Tirmizî]
Yukarda zikrettiğimiz öneklerde de görüldüğü gibi özelde Hz. Peygamberinev halkı, genelde evine gelen herkes selamlaşmayı, yeme içmeyi,cesur olmayı, cömert olmayı, fedakâr olmayı, paylaşmayı, dayanışmayı, kardeş vs. gibi birçok konuyu yerinde öğrenirlerdi.
Kadınların talebi üzerine Efendimizin onlara ders yapması:
عن أبى سعيدٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قالَ: قَالَ النّسَاءُ لِلنَّبِىِّ صَلَّى الله عَلَيه وسَلَّم يَا رَسُولَ اللَّهِ غَلَبنَا عَلَيْكَ الرِّجَالُ، فَاجْعَلْ لَنَا يَوْماً مِنْ نَفْسِكَ فوَعَدَهُنَّ يَوْماً، فوَعَظَهُنَّ وَأمَرَهُنَّ، وَكانَ فِيمَا قَالَ لَهُنَّ: مَا مِنْكُنَّ اِمْرَأةٌ تُقَدِّمُ ثََلاثَةً مِنْ وَلَدَهَا إلاَّ كَانُوا لَهَا حِجَاباً مِنَ النَّارِ. فقَالَتِ امْرَأةٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَاثْنَيْنِ؟ قَالَ: وَاثْنَيْنِ أخرجه الشيخان
Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kadınlar Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü! Sizden (istifade hususunda) erkekler bize galip çıktı (yeterince sizi dinleyemiyoruz). Bize müstakil bir gün ayırsanız! "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunun üzerine onlara bir gün verdi. O günde onlara vaaz u nasihat etti, bazı emirlerde bulundu. Onlara söyledikleri arasında şu da vardı: "Sizden kim, kendinden önce üç çocuğunu gönderirse, onlar mutlaka kendisine ateşe karşı bir perde olur! "Bir kadın sormuştu: "Ey Allah'ın Resûlü! Ya iki çocuğu ölmüşse? "İki de olsa!" buyurmuşlardı." [Buharî, Müslim]
Bu hadiste sahabe hanımlarının dinlerini öğrenme hususunda hırsları gözükmektedir. Zira Mescid-i Nebevî'nin arka kısmında yer alan kadınların, araya giren erkek cemaati sebebiyle Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işitmeleri zorlaşmış olunca daha yakından dinleme imkanı sağlayacak hususî bir gün talep ediyorlar. Bazı rivayetlerde Resulullah'ın "Falanca hanımın evinde toplanın" diyerek, kadınlara mahsus vaaz gününü hususî bir evde yaptığı belirtilir.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَأَكْرِمُوا بُيُوتَكُمْ بِبَعْضِ صَلاَتِكُمْالمستدرك على الصحيحين
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namazlarınızın bir kısmıyla evlerinize ikramda bulununuz".(Hakim, Müstedrek)
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَصَلُّوا فِي بُيُوتِكُمْ، وَلاَ تَتَّخِذُوهَا قُبُورًاالمستدرك على الصحيحين
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namazlarınızdan bazılarım evlerinizde kılınız, oraları kabirlere çevirmeyiniz".(Hakim, Müstedrek)
Bu son iki rivayet de fiili bir eğitime dikkatlerimiz çekmektedir. Asrısaadete sahabeler tüm namazlarını mescitte kılmaya özen gösterirlerdi. Dolayısıyla evdeki eşlerin ve çocukların, geçek mahiyetini görerek öğreneceği bu ibadetleri, taklit etme imkânı da olmuyordu. Bundan dolayı Hz. Peygamber, özellikle nafile namazlarının evlerde kılınmasına sıkı tembihatta bulunuyordu. Taki bu ibadetlerin pratiği uygulamalı bir şekilde öğrenilmiş olsun.
Sonuç olarak Sabah akşam birlikte Me'surat okunması, Haftada bir gün ayet, hadis ve ilmihal okunması, Haftada en az bir gün pazartesi veya perşembe oruçlarının tutulması. Haftada en az bir iki gün Teheccüd namazına kalkılması gibi hafif bir programla işe başlayabiliriz.