مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Bu gün yazıma birkaç ayet mealiyle başlamak istiyorum. Yüce Allah şöyle buyurur: Ve de ki: Çalışın! Çünkü yaptıklarınızı hem Allah görecek, hem Resulü, hem de mü'minler; ve hepiniz mutlaka o gizli ve açığı bilen Allah'ın huzuruna götürüleceksiniz; o zaman O, size neler yaptığınızı haber verecek. (Tevbe, 105) Gerçekten sizin çalışmalarınız, gayretleriniz ve niyetleriniz farklıdır. Artık kim verir ve sakınırsa ve engüzeli de tasdik ederse, Allah'a sığınıp emirlerine yapışırsa, ona kolayı kolaylaştırırız. (Leyl, 4 - 5) Bilsin ki, insan için çalıştığının karşılığı vardır. Ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir. (Necm, 39 – 41.) Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her eseri yazarız. ( Yasin, 12) Yüce Allah, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. (Mülk suresi 2.) Bu ayetler, hayatın ilahi kamera ve mikrofonlar önünde filme alındığını, nasıl bir hayat yaşanırsa öyle bir sonuç göreceğini ifade etmektedir.
İyi insanların iyi yolda; kötü insanların da, kötü yolda ölmeleri muhtemeldir. Bu bakımdan, iyilik yapmayı görev bilen bir insan iyilikleriyle, kötülük yapmayı meslek edinmiş bir insan da, kötülükleriyle gömülür. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyrulur: "Amelleriniz yöneticilerinizdir, onlar sizlerin eseridir." [Keşful Hafa] Ameller ancak sonuncuları ile değerlendirilir. [Buharî] "Her insan yaşadığı hâl üzere Ölür ve her kul Öldüğü hâl Üzere diriltilir" [Müslim] Yani iman ve amel üzere ölen o hal üzere dirilir. Bir adam, Arafat'ta Peygamberimizle dururken devesi onu (yere atıp) boynunu kırdı ve adam öldü. Efendimiz: "Adamı su ve sidr ile yıkayın, iki parça bezle kefenleyin, kefene koku sürmeyin, başını da örtmeyin. Zira Allah onu kıyamet günü telbiye getirirken diriltecektir!" [Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesâî]
Küfür ve kötülük üzere ölen de o hal üzere dirilecektir. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyrulur: İçki müptelası olan, (yani içerken ölen) de Yüce Allah’ın huzuruna puta tapanlar gibi çıkar. [İmam Ahmed, İbnu Hibban] Bu hadisler, nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz gerçeğini en güzel biçimde ifade ediyorlar. Kuran da, aynı gerçeğin altını çizererek İslam üzere yaşayıp, İslam üzere can vermeyi emreder. Yüce Allah şöyle buyurur: Ey iman edenler! Ancak Müslümanlar olarak ölün. (Ali-İmran,102) Yani, inandığınız gibi yaşayın ve ölüm size geldiğinde, ancak Müslüman olarak ölün demektir. Bu anlayışı Hz. İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak ölünüz (dedi). (Bakara,132)
Bir insanın hayat tarzı, onun şuuraltını oluşturur. Zamanında din ve iman, bir vicdan işidir diyerek İslam’ı hayattan tecrid edenler bu gün o şuuraltının izlerini ve sonuçlarını yaşamaktadırlar. Bu tip insanlar kendilerine göre bazı kurallar, prensipler oluşturur, dinin de bu prensiplere uygun olması gerektiğini düşünürler. Bu büyük bir yanılgıdır. Bu çarpık mantık örgülerine göre hareket edenlere yüce Allah soruyor: Yoksa insan, her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır? (Necm Suresi, 24)Yoksa câhiliyye hükmünü mü arıyorlar? İyi bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir? (Maide, 50) Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var? İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye. (Kalem Suresi, 36-40) İnandığının aksini yapmak bazen zor ve baskıyla, bazen de sağlanacak dünyalık menfaatler sebebiyle gündeme gelir. Zorlayıcı baskı altında bulunan için dînî hükümler açıktır. Menfaate gelince, her mü’min bilir ki, değil 20 dolar, dünyayı verseler, inancımıza aykırı davranmayı kendimize açıklayamayız.
Bu düzen içerisinde okurken, çalışırken ya da hizmet ederken inandığı gibi yaşamaktan taviz verenler bunu baskıyla açıklayamazlar, çünkü o menfaati tercih etmekle o şartları baştan kabul etmiş oluyorlar. Ancak çelişkiyi gidermek için yaşadıklarına inanmaya, yani gerekçeler üretmeye başlarlar. Öyle ki, aynı şeyi yapmayan kardeşlerini dahi eleştirmeye kalkışırlar. Yüce Allah: “Bir kavim kendini bozmadıkça Allah onları bozmaz” diyor. (Rad, 11)
Sözün özünde Hazreti Ömer ne güzel demiş: İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız. Bitirirken yine sizleri birkaç ayet mealiyle baş başa bırakıyorum. Yüce Allah şöyle buyurur: Erkek veya kadından, her kim mü’min olarak yararlı bir iş yaparsa, biz ona muhakkak güzel bir hayat yaşatırız ve işlemekte oldukları amellerin daha güzeli ile mükâfatlarını mutlaka veririz. (Nahl, 97) Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim!, der. (Allah) buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun! (Taha, 124-126)