Your browser doesn’t support HTML5 audio
وَبَرَزُوا۟ لِلَّهِ جَمِيعًا فَقَالَ ٱلضُّعَفَٰٓؤُا۟ لِلَّذِينَ ٱسْتَكْبَرُوٓا۟ إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنتُم مُّغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ ٱللَّهِ مِن شَىْءٍ ۚ قَالُوا۟ لَوْ هَدَىٰنَا ٱللَّهُ لَهَدَيْنَٰكُمْ ۖ سَوَآءٌ عَلَيْنَآ أَجَزِعْنَآ أَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِن مَّحِيصٍ
Ve berezû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ ecezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs(mahîsın).
İnsanların hepsi Allah’ın huzuruna çıkacak ve güçsüzler büyüklük taslayanlara diyecek ki: “Şüphesiz bizler size uymuştuk; şimdi siz az bir şey olsun, Allah’ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?” Onlar da, “Eğer Allah bizi doğru yola eriştirseydi, biz de sizi doğru yola eriştirirdik. Şimdi sızlansak da, sabretsek de bizim için birdir. Artık bizim için hiçbir kurtuluş yoktur” derler.
Türkçesi
Arapçası
Kökü
- ve göründüler
- وَبَرَزُوا
- ب ر ز
- Allah’ın huzurunda
- لِلَّهِ
- hepsi
- جَمِيعًا
- ج م ع
- dediler ki
- فَقَالَ
- ق و ل
- zayıflar
- الضُّعَفَاءُ
- ض ع ف
- kimselere
- لِلَّذِينَ
- büyüklük taslayan(lara)
- اسْتَكْبَرُوا
- ك ب ر
- şüphesiz biz
- إِنَّا
- idik
- كُنَّا
- ك و ن
- size
- لَكُمْ
- tabi
- تَبَعًا
- ت ب ع
- misiniz?
- فَهَلْ
- siz
- أَنْتُمْ
- savabilir
- مُغْنُونَ
- غ ن ي
- bizden
- عَنَّا
- -ndan
- مِنْ
- azabı-
- عَذَابِ
- ع ذ ب
- Allah’ın
- اللَّهِ
- (en ufak)
- مِنْ
- bir şey
- شَيْءٍ
- ش ي ا
- dediler ki
- قَالُوا
- ق و ل
- eğer
- لَوْ
- bize yol gösterseydi
- هَدَانَا
- ه د ي
- Allah
- اللَّهُ
- biz de size yol gösterirdik
- لَهَدَيْنَاكُمْ
- ه د ي
- artık birdir
- سَوَاءٌ
- س و ي
- bize
- عَلَيْنَا
- sızlansak da
- أَجَزِعْنَا
- ج ز ع
- ya da
- أَمْ
- sabretsek de
- صَبَرْنَا
- ص ب ر
- yoktur
- مَا
- bize
- لَنَا
- hiç
- مِنْ
- kaçıp sığınacak bir yer
- مَحِيصٍ
- ح ي ص
- Diyanet İşleri Başkanlığı: İnsanların hepsi Allah’ın huzuruna çıkacak ve güçsüzler büyüklük taslayanlara diyecek ki: “Şüphesiz bizler size uymuştuk; şimdi siz az bir şey olsun, Allah’ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?” Onlar da, “Eğer Allah bizi doğru yola eriştirseydi, biz de sizi doğru yola eriştirirdik. Şimdi sızlansak da, sabretsek de bizim için birdir. Artık bizim için hiçbir kurtuluş yoktur” derler.
- Diyanet Vakfı: (Kıyamet gününde) hepsi Allah´ın huzuruna çıkacak ve zayıflar o büyüklük taslayanlara diyecekler ki: «Biz sizin tâbilerinizdik. Şimdi siz, Allah´ın azabından herhangi bir şeyi bizden savabilir misiniz?» Onlar da diyecekler ki: «(Ne yapalım) Allah bizi hidayete erdirseydi biz de sizi doğru yola iletirdik. Şimdi sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü bizim için sığınacak bir yer yoktur.»
- Elmalılı Hamdi Yazır (Sadeleştirilmiş): Bir de hepsi toplanarak Allah´ın huzuruna çıkarılacaktır; zayıflar büyüklük taslayanlara şöyle diyecekler: «Bizler sizlere uymuştuk; şimdi siz, Allah´ın azabından zerrece bir şeyi bizden savabilir misiniz?» «Allah bize hidayet etseydi, ebette sizi hidayete erdirirdik. şimdi bizler sızlansak da sabretsek de farketmez; bizim için kurtuluş yoktur!» diyeceklerdir.
- Elmalılı Hamdi Yazır: (Kıyamet günü) İnsanların hepsi Allah´ın huzuruna çıkacaklar. Ve zayıflar büyüklük taslayanlara şöyle diyecekler: «Bizler, sizlere uymuştuk. Şimdi siz, Allah´ın azabından en ufak bir şeyi bizden savabilir misiniz?» Onlar da diyecekler ki: «Allah bizi hidayete erdirseydi, biz de size doğru yolu gösterirdik. Artık şimdi bizler sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü kaçacak yerimiz yoktur.»
- Ali Fikri Yavuz: Kıyamet gününde hepsi Allah’ın huzuruna çıkıp, bayağı ve düşük fikirli kimseler, bağlı oldukları önderlerine şöyle derler: “- Biz sizin bağlılarınızdık. Şimdi siz, üzerimizden Allah’ın azabından zerrece bir şey kaldırabiliyor musunuz?” Önderleri de derler ki” -Eğer Allah bize hidayet verseydi, muhakkak biz de size doğru yolu gösterirdik. şimdi sızlansak da, sabretsek de bizim için fark yok, bize hiç bir kurtuluş yok...”
- Elmalılı Hamdi Yazır (Orijinal): Bir de hepsi toplanarak Allahın huzuruna çıkmışlardır, zuafâ kısmı büyüklük taslıyanlara, şöyle demektedirler: bizler sizlere tabi´ idik, şimdi siz, bizden Allahın azâbından zerrece bir şey def´ edebiliyor musunuz? Eğer, demişlerdir: Allah bize hidayet verse idi elbette sizi hidayeti erdirirdik, şimdi bizler sızlansak da sabretsek de müsavîdir, bizim için kurtuluş yok
- Fizilal-il Kuran: Tüm insanlar Allah´ın huzuruna çıktıklarında güçsüz halk yığınları, büyüklük taslayan önderlere «Biz size bağlı idik, size uymuştuk. Şimdi Allah´ın bize vereceği azabın herhangi bir bölümünü başımızdan savabilecek misiniz?» derler. Önderler ise güçsüzlere şu karşılığı verirler, «Eğer Allah bizi doğru yola iletseydi, biz de sizi doğru yola erdirirdik. Şimdi feryad etsek de, sabretsek de farketmez. Çünkü kaçıp sığınabileceğimiz bir yer yok.»
- Hasan Basri Çantay: Hepsi toplanıb Allahın huzuruna çıkarlar da zaîfler o büyüklük taslayanlara: «Siz sizin tebeanız (aveneniz) dik. Şimdi siz Allahın azabından (cüz´î) bir şey´i olsun bizden uzaklaşdırıb def edebiliyor musunuz?» derler. Onlar da: «Eğer, derler, Allah bize hidâyet verseydi biz de size elbette doğru bir yol gösterirdik. Şimdi bizler sızlansak da, katlansak da birdir. Bizim için sığınacak hiç bir yer yokdur».
- İbni Kesir: Onların hepsi; Allah´ın huzuruna toplanıp çıkarlar. Zayıflar büyüklük taslayanlara: Doğrusu biz; size uymuştuk. Allah´ın azabından bizi koruyabilecek misiniz? derler. Onlar da: Allah, bizi doğru yola eriştirseydi; biz de sizi eriştirirdik. Şu halde artık sızlansak da katlansak da birdir. Bizim için kaçıp sığınacak bir yer yoktur, derler.
- Ömer Nasuhi Bilmen: Ve hepsi Allah Teâlâ´nın huzuruna çıkmış olacaklardır. Artık zayıflar, kendilerini büyük görmekte bulunmuş olanlara diyecekler ki: Muhakkak biz size tâbi olmuştuk, şimdi siz Allah´ın azabından bir şeyi bizden bertaraf edebilir misiniz? (Onlar da) derler ki: Allah Teâlâ, bize hidâyet etse idi, elbette sizi hidâyete dâvet ederdik. Bizim için şimdi (fazla mahzun olsak da, sabretsek de) müsavîdir. Bizim için bir sığınacak yer yoktur.
- Tefhim-ul Kuran: Onların tümü toplanıp Allah´ın huzuruna (kıyamette) çıktılar da zayıflar (müstaz´aflar) büyüklük taslayanlara (müstekbirlere) dedi ki: «Şüphesiz, biz size tâbi idik; şimdi siz, bizden Allah´ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?» Dediler ki: «Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik. Şimdi yakınsak da, sabretsek de farketmez, bizim için kaçacak hiç bir yer yoktur.»
Resim yüklenemedi.