Web Taraycınız bu özelliği desteklemiyor
56-Vâkıa Suresi 1. Ayet
- İzâ ve kaatil vâkıah(vâkıatu).
- بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ إِذَا وَقَعَتِ ٱلْوَاقِعَةُ
- (1-2) Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.
56-Vâkıa Suresi 2. Ayet
- Leyse li vak’atihâ kâzibeh(kâzibetun).
- لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ
- (1-2) Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.
56-Vâkıa Suresi 3. Ayet
- Hâfidatun râfiah(râfiatun).
- خَافِضَةٌ رَّافِعَةٌ
- (3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
56-Vâkıa Suresi 4. Ayet
- İzâ ruccetil ardu reccâ(reccen).
- إِذَا رُجَّتِ ٱلْأَرْضُ رَجًّا
- (3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
56-Vâkıa Suresi 5. Ayet
- Ve bussetil cibâlu bessâ(bessen).
- وَبُسَّتِ ٱلْجِبَالُ بَسًّا
- (3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
56-Vâkıa Suresi 6. Ayet
- Fe kânet hebâen mun bessâ(bessen).
- فَكَانَتْ هَبَآءً مُّنۢبَثًّا
- (3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
56-Vâkıa Suresi 7. Ayet
- Ve kuntum ezvâcen selâseh(selâseten).
- وَكُنتُمْ أَزْوَٰجًا ثَلَٰثَةً
- (3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
56-Vâkıa Suresi 8. Ayet
- Fe ashâbul meymeneti mâ ashâbul meymeneti.
- فَأَصْحَٰبُ ٱلْمَيْمَنَةِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلْمَيْمَنَةِ
- Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir!
56-Vâkıa Suresi 9. Ayet
- Ve ashâbul meş´emeti mâ ashâbul meş’emeti.
- وَأَصْحَٰبُ ٱلْمَشْـَٔمَةِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلْمَشْـَٔمَةِ
- Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir!
56-Vâkıa Suresi 10. Ayet
- Ves sâbikûnes sâbikûn(sâbikûne).
- وَٱلسَّٰبِقُونَ ٱلسَّٰبِقُونَ
- (10-11) (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir.
56-Vâkıa Suresi 11. Ayet
- Ulâikel mukarrebûn(mukarrebûne).
- أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلْمُقَرَّبُونَ
- (10-11) (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir.
56-Vâkıa Suresi 12. Ayet
- Fî cennâtin naîm(naîmi).
- فِى جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ
- Onlar, Naîm cennetlerindedirler.
56-Vâkıa Suresi 13. Ayet
- Sulletun minel evvelîn(evvelîne).
- ثُلَّةٌ مِّنَ ٱلْأَوَّلِينَ
- (13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
56-Vâkıa Suresi 14. Ayet
- Ve kalîlun minel âhirîn(âhirîne).
- وَقَلِيلٌ مِّنَ ٱلْءَاخِرِينَ
- (13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
56-Vâkıa Suresi 15. Ayet
- Alâ sururin mevdûnetin.
- عَلَىٰ سُرُرٍ مَّوْضُونَةٍ
- (15-16) Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
56-Vâkıa Suresi 16. Ayet
- Muttekiîne aleyhâ mutekâbilîn(mutekâbilîne).
- مُّتَّكِـِٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَٰبِلِينَ
- (15-16) Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
56-Vâkıa Suresi 17. Ayet
- Yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn(muhalledûne).
- يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَٰنٌ مُّخَلَّدُونَ
- (17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
56-Vâkıa Suresi 18. Ayet
- Bi ekvâbin ve ebârîka ve ke’sin min maîn(maînin).
- بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍ
- (17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
56-Vâkıa Suresi 19. Ayet
- Lâ yusaddeûne anhâ ve lâ yunzifûn(yunzifûne).
- لَّا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنزِفُونَ
- (17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
56-Vâkıa Suresi 20. Ayet
- Ve fâkihetin mimmâ yetehayyerûn(yetehayyerûne).
- وَفَٰكِهَةٍ مِّمَّا يَتَخَيَّرُونَ
- (17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
56-Vâkıa Suresi 21. Ayet
- Ve lahmi tayrin mimmâ yeştehûn(yeştehûne).
- وَلَحْمِ طَيْرٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ
- (17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
56-Vâkıa Suresi 22. Ayet
- Ve hûrun înun.
- وَحُورٌ عِينٌ
- (22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.
56-Vâkıa Suresi 23. Ayet
- Ke emsâlil lu’luil meknûn(meknûni).
- كَأَمْثَٰلِ ٱللُّؤْلُؤِ ٱلْمَكْنُونِ
- (22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.
56-Vâkıa Suresi 24. Ayet
- Cezâen bi mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
- جَزَآءًۢ بِمَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
- (Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.)
56-Vâkıa Suresi 25. Ayet
- Lâ yesmeûne fîhâ lagven ve lâ te’sîmâ(te’sîmen).
- لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا
- Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler.
56-Vâkıa Suresi 26. Ayet
- İllâ kîlen selâmen selâmâ(selâmen).
- إِلَّا قِيلًا سَلَٰمًا سَلَٰمًا
- Sadece “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler.
56-Vâkıa Suresi 27. Ayet
- Ve ashâbul yemîni mâ ashâbul yemîn(yemîni).
- وَأَصْحَٰبُ ٱلْيَمِينِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلْيَمِينِ
- Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir!
56-Vâkıa Suresi 28. Ayet
- Fî sidrin mahdûd(mahdûdin).
- فِى سِدْرٍ مَّخْضُودٍ
- (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
56-Vâkıa Suresi 29. Ayet
- Ve talhın mendûd(mendûdin).
- وَطَلْحٍ مَّنضُودٍ
- (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
56-Vâkıa Suresi 30. Ayet
- Ve zıllin memdûd(memdûdin).
- وَظِلٍّ مَّمْدُودٍ
- (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
56-Vâkıa Suresi 31. Ayet
- Ve mâin meskûb(meskûbin).
- وَمَآءٍ مَّسْكُوبٍ
- (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
56-Vâkıa Suresi 32. Ayet
- Ve fâkihetin kesîrah(kesîretin)
- وَفَٰكِهَةٍ كَثِيرَةٍ
- (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
56-Vâkıa Suresi 33. Ayet
- Lâ maktûatin ve lâ memnûah(memnûatin).
- لَّا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ
- (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
56-Vâkıa Suresi 34. Ayet
- Ve furuşin merfûah(merfûatin).
- وَفُرُشٍ مَّرْفُوعَةٍ
- (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
56-Vâkıa Suresi 35. Ayet
- İnnâ enşe’nâ hunne inşââ(inşâen).
- إِنَّآ أَنشَأْنَٰهُنَّ إِنشَآءً
- Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık.
56-Vâkıa Suresi 36. Ayet
- Fe cealnâ hunne ebkârân(ebkâren).
- فَجَعَلْنَٰهُنَّ أَبْكَارًا
- (36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
56-Vâkıa Suresi 37. Ayet
- Uruben etrâbâ(etrâben).
- عُرُبًا أَتْرَابًا
- (36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
56-Vâkıa Suresi 38. Ayet
- Li ashâbil yemîn(yemîni).
- لِّأَصْحَٰبِ ٱلْيَمِينِ
- (36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
56-Vâkıa Suresi 39. Ayet
- Sulletun minel evvelîn(evvelîne).
- ثُلَّةٌ مِّنَ ٱلْأَوَّلِينَ
- (39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
56-Vâkıa Suresi 40. Ayet
- Ve sulletun minel âhırîn(âhırîne).
- وَثُلَّةٌ مِّنَ ٱلْءَاخِرِينَ
- (39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
56-Vâkıa Suresi 41. Ayet
- Ve ashâbuş şimâli mâ ashâbuş şimâl(şimâli).
- وَأَصْحَٰبُ ٱلشِّمَالِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلشِّمَالِ
- Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir!
56-Vâkıa Suresi 42. Ayet
- Fî semûmin ve hamîm(hamîmin).
- فِى سَمُومٍ وَحَمِيمٍ
- (42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
56-Vâkıa Suresi 43. Ayet
- Ve zıllin min yahmûm(yahmûmin).
- وَظِلٍّ مِّن يَحْمُومٍ
- (42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
56-Vâkıa Suresi 44. Ayet
- Lâ bâridin ve lâ kerîm(kerîmin).
- لَّا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ
- (42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
56-Vâkıa Suresi 45. Ayet
- İnnehum kânû kable zâlike mutrefîn(mutrefîne).
- إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ
- Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.
56-Vâkıa Suresi 46. Ayet
- Ve kânû yusirrûne alel hınsil azîm(azîmi).
- وَكَانُوا۟ يُصِرُّونَ عَلَى ٱلْحِنثِ ٱلْعَظِيمِ
- Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.
56-Vâkıa Suresi 47. Ayet
- Ve kânû yekûlûne e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâ men e innâ le meb’ûsûn(meb’ûsûne).
- وَكَانُوا۟ يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
- Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?”
56-Vâkıa Suresi 48. Ayet
- E ve âbâunel evvelûn(evvelûne).
- أَوَءَابَآؤُنَا ٱلْأَوَّلُونَ
- “Evvelki atalarımız da mı?”
56-Vâkıa Suresi 49. Ayet
- Kul innel evvelîne vel âhirîn(âhirîne).
- قُلْ إِنَّ ٱلْأَوَّلِينَ وَٱلْءَاخِرِينَ
- (49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”
56-Vâkıa Suresi 50. Ayet
- Le mecmûûne ilâ mîkâti yevmin ma’lûm(ma’lûmin).
- لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَٰتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
- (49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”
56-Vâkıa Suresi 51. Ayet
- Summe innekum eyyuhed dâllûnel mukezzibûn(mukezzibûne).
- ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا ٱلضَّآلُّونَ ٱلْمُكَذِّبُونَ
- (51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
56-Vâkıa Suresi 52. Ayet
- Le âkilûne min şecerin min zakkumin.
- لَءَاكِلُونَ مِن شَجَرٍ مِّن زَقُّومٍ
- (51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
56-Vâkıa Suresi 53. Ayet
- Fe mâ liûne minhel butûn(butûne).
- فَمَالِـُٔونَ مِنْهَا ٱلْبُطُونَ
- Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
56-Vâkıa Suresi 54. Ayet
- Fe şâribûne aleyhi minel hamîm(hamîmi).
- فَشَٰرِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ ٱلْحَمِيمِ
- Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.
56-Vâkıa Suresi 55. Ayet
- Fe şâribûne şurbel hîm(hîmi).
- فَشَٰرِبُونَ شُرْبَ ٱلْهِيمِ
- Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
56-Vâkıa Suresi 56. Ayet
- Hâzâ nuzuluhum yevmed dîn(dîni).
- هَٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ ٱلدِّينِ
- İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.
56-Vâkıa Suresi 57. Ayet
- Nahnu halaknâkum fe lev lâ tusaddikûn(tusaddikûne).
- نَحْنُ خَلَقْنَٰكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ
- Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?
56-Vâkıa Suresi 58. Ayet
- E fe reeytum mâ tumnûn(tumnûne).
- أَفَرَءَيْتُم مَّا تُمْنُونَ
- Attığınız o meniye ne dersiniz?!
56-Vâkıa Suresi 59. Ayet
- E entum tahlukûnehû em nahnul hâlikûn(hâlikûne).
- ءَأَنتُمْ تَخْلُقُونَهُۥٓ أَمْ نَحْنُ ٱلْخَٰلِقُونَ
- Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?
56-Vâkıa Suresi 60. Ayet
- Nahnu kaddernâ beynekumul mevte ve mâ nahnu bi mes- bûkîn(mesbûkîne).
- نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ ٱلْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ
- (60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
56-Vâkıa Suresi 61. Ayet
- Alâ en nubeddile emsâlekum ve nunşiekum fî mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
- عَلَىٰٓ أَن نُّبَدِّلَ أَمْثَٰلَكُمْ وَنُنشِئَكُمْ فِى مَا لَا تَعْلَمُونَ
- (60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
56-Vâkıa Suresi 62. Ayet
- Ve lekad alimtumunneş etel ûlâ fe lev lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
- وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ ٱلنَّشْأَةَ ٱلْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ
- Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya!
56-Vâkıa Suresi 63. Ayet
- E fe reeytum mâ tahrusûn(tahrusûne).
- أَفَرَءَيْتُم مَّا تَحْرُثُونَ
- Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!
56-Vâkıa Suresi 64. Ayet
- E entum tezre ûnehû em nahnuz zâriûn(zâriûne).
- ءَأَنتُمْ تَزْرَعُونَهُۥٓ أَمْ نَحْنُ ٱلزَّٰرِعُونَ
- Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
56-Vâkıa Suresi 65. Ayet
- Lev neşâu le cealnâhu hutâmen fe zaltum tefekkehûn(tefekkehûne).
- لَوْ نَشَآءُ لَجَعَلْنَٰهُ حُطَٰمًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ
- Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz:
56-Vâkıa Suresi 66. Ayet
- İnnâ le mugremûn(mugremûne).
- إِنَّا لَمُغْرَمُونَ
- “Muhakkak biz çok ziyandayız!”
56-Vâkıa Suresi 67. Ayet
- Bel nahnu mahrûmûn(mahrûmûne).
- بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
- “Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!”
56-Vâkıa Suresi 68. Ayet
- E fe reeytumul mâellezî teşrebûn(teşrebûne).
- أَفَرَءَيْتُمُ ٱلْمَآءَ ٱلَّذِى تَشْرَبُونَ
- İçtiğiniz suya ne dersiniz?!
56-Vâkıa Suresi 69. Ayet
- E entum enzeltumûhu minel muzni em nahnul munzilûn(munzilûne).
- ءَأَنتُمْ أَنزَلْتُمُوهُ مِنَ ٱلْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ ٱلْمُنزِلُونَ
- Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
56-Vâkıa Suresi 70. Ayet
- Lev neşâu cealnâhu ucâcen fe levlâ teşkurûn(teşkurûne).
- لَوْ نَشَآءُ جَعَلْنَٰهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
- Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya!.
56-Vâkıa Suresi 71. Ayet
- E fe reeytumun nârelletî tûrûn(tûrûne).
- أَفَرَءَيْتُمُ ٱلنَّارَ ٱلَّتِى تُورُونَ
- Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!
56-Vâkıa Suresi 72. Ayet
- E entum enşe’tum şeceretehâ em nahnul munşiûn(munşiûne).
- ءَأَنتُمْ أَنشَأْتُمْ شَجَرَتَهَآ أَمْ نَحْنُ ٱلْمُنشِـُٔونَ
- Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
56-Vâkıa Suresi 73. Ayet
- Nahnu cealnâhâ tezkireten ve metâan lil mukvîn(mukvîne).
- نَحْنُ جَعَلْنَٰهَا تَذْكِرَةً وَمَتَٰعًا لِّلْمُقْوِينَ
- Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık.
56-Vâkıa Suresi 74. Ayet
- Fe sebbih bismi rabbikel azîm(azîmi).
- فَسَبِّحْ بِٱسْمِ رَبِّكَ ٱلْعَظِيمِ
- O hâlde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).
56-Vâkıa Suresi 75. Ayet
- Fe lâ uksimu bi mevâkiin nucûm(nucûmi).
- ۞ فَلَآ أُقْسِمُ بِمَوَٰقِعِ ٱلنُّجُومِ
- (75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
56-Vâkıa Suresi 76. Ayet
- Ve innehu le kasemun lev ta’lemûne azîm(azîmun).
- وَإِنَّهُۥ لَقَسَمٌ لَّوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ
- (75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
56-Vâkıa Suresi 77. Ayet
- İnnehu le kur’ânun kerîm(kerîmun).
- إِنَّهُۥ لَقُرْءَانٌ كَرِيمٌ
- O, elbette değerli bir Kur’an’dır.
56-Vâkıa Suresi 78. Ayet
- Fî kitâbin meknûn(meknûnin).
- فِى كِتَٰبٍ مَّكْنُونٍ
- Korunmuş bir kitaptadır.
56-Vâkıa Suresi 79. Ayet
- Lâ yemessuhû illel mutahherûn(mutahherûne).
- لَّا يَمَسُّهُۥٓ إِلَّا ٱلْمُطَهَّرُونَ
- Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.
56-Vâkıa Suresi 80. Ayet
- Tenzîlun min rabbil âlemîn(âlemîne).
- تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
- Âlemlerin Rabb’inden indirilmedir.
56-Vâkıa Suresi 81. Ayet
- E fe bi hâzel hadîsi entum mudhinûn(mudhinûne).
- أَفَبِهَٰذَا ٱلْحَدِيثِ أَنتُم مُّدْهِنُونَ
- (81-82) Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah’ın verdiği rızka O’nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?
56-Vâkıa Suresi 82. Ayet
- Ve tec’alûne rızkakum ennekum tukezzibûn(tukezzibûne).
- وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ
- (81-82) Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah’ın verdiği rızka O’nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?
56-Vâkıa Suresi 83. Ayet
- Fe lev lâ izâ belegatil hulkûme(hulkûme).
- فَلَوْلَآ إِذَا بَلَغَتِ ٱلْحُلْقُومَ
- Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize!
56-Vâkıa Suresi 84. Ayet
- Ve entum hîne izin tenzurûn(tenzurûne).
- وَأَنتُمْ حِينَئِذٍ تَنظُرُونَ
- Oysa siz o zaman bakıp durursunuz.
56-Vâkıa Suresi 85. Ayet
- Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lâkin lâ tubsirûn(tubsirûne).
- وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنكُمْ وَلَٰكِن لَّا تُبْصِرُونَ
- Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz.
56-Vâkıa Suresi 86. Ayet
- Fe lev lâ in kuntum gayre medînîn(medînîne).
- فَلَوْلَآ إِن كُنتُمْ غَيْرَ مَدِينِينَ
- (86-87) Eğer hesaba çekilmeyecekseniz ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize!
56-Vâkıa Suresi 87. Ayet
- Terciûnehâ in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
- تَرْجِعُونَهَآ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ
- (86-87) Eğer hesaba çekilmeyecekseniz ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize!
56-Vâkıa Suresi 88. Ayet
- Fe emmâ in kâne minel mukarrebîne(mukarrebîne).
- فَأَمَّآ إِن كَانَ مِنَ ٱلْمُقَرَّبِينَ
- (88-89) Fakat (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
56-Vâkıa Suresi 89. Ayet
- Fe revhun ve reyhânun ve cennetu naîm(naîmin).
- فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ
- (88-89) Fakat (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
56-Vâkıa Suresi 90. Ayet
- Ve emmâ in kâne min ashâbil yemîn(yemîni).
- وَأَمَّآ إِن كَانَ مِنْ أَصْحَٰبِ ٱلْيَمِينِ
- (90-91) Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, “Selâm sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!” denir.
56-Vâkıa Suresi 91. Ayet
- Fe selâmun leke min ashâbil yemîn(yemîni).
- فَسَلَٰمٌ لَّكَ مِنْ أَصْحَٰبِ ٱلْيَمِينِ
- (90-91) Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, “Selâm sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!” denir.
56-Vâkıa Suresi 92. Ayet
- Ve emmâ in kâne minel mukezzibîned dâllîn(dâllîne).
- وَأَمَّآ إِن كَانَ مِنَ ٱلْمُكَذِّبِينَ ٱلضَّآلِّينَ
- (92-93) Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
56-Vâkıa Suresi 93. Ayet
- Fe nuzulun min hamîm(hamîmin).
- فَنُزُلٌ مِّنْ حَمِيمٍ
- (92-93) Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
56-Vâkıa Suresi 94. Ayet
- Ve tasliyetu cahîm(cahîmin).
- وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ
- Bir de cehenneme atılma vardır.
56-Vâkıa Suresi 95. Ayet
- İnne hâzâ le huve hakkul yakîn(yakîni).
- إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ حَقُّ ٱلْيَقِينِ
- Şüphesiz bu, kesin gerçektir.
56-Vâkıa Suresi 96. Ayet
- Fe sebbih bismi rabbikel azîm(azîmi).
- فَسَبِّحْ بِٱسْمِ رَبِّكَ ٱلْعَظِيمِ
- Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et.