Your browser doesn’t support HTML5 audio
كَذَٰلِكَ سَلَكْنَٰهُ فِى قُلُوبِ ٱلْمُجْرِمِينَ
Kezâlike seleknâhu fî kulûbil mucrimîn(mucrimîne).
İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk.
Türkçesi
Arapçası
Kökü
- öylece
- كَذَٰلِكَ
- biz onu soktuk
- سَلَكْنَاهُ
- س ل ك
- içine
- فِي
- kalbleri
- قُلُوبِ
- ق ل ب
- suçluların
- الْمُجْرِمِينَ
- ج ر م
- Diyanet İşleri Başkanlığı: İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk.
- Diyanet Vakfı: (200-201) Onu günahkârların kalplerine böyle soktuk. Onun için, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
- Elmalılı Hamdi Yazır (Sadeleştirilmiş): Biz onu suçluların kalbine öyle sokmuşuzdur.
- Elmalılı Hamdi Yazır: (200-201) Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (Okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
- Ali Fikri Yavuz: Biz, o küfrü mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuz ki,
- Elmalılı Hamdi Yazır (Orijinal): Biz onu mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuzdur.
- Fizilal-il Kuran: Böylece inanmamayı ağır suçluların kalplerine aşıladık.
- Hasan Basri Çantay: Biz (küfrü) o günahkârların kalbine Öyle bir sokduk ki,
- İbni Kesir: İşte böylece onu suçluların kalbine sokarız.
- Ömer Nasuhi Bilmen: İşte öylece onu (küfrü) günahkârların kalplerine sokmuşuzdur.
- Tefhim-ul Kuran: Biz onu, suçlu günahkârların kalbine işte böyle geçirip yürüttük.
Resim yüklenemedi.