Your browser doesn’t support HTML5 audio
فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَىٰهُمْ حَتَّىٰ جَعَلْنَٰهُمْ حَصِيدًا خَٰمِدِينَ
Fe mâ zâlet tilke da’vâhum hattâ cealnâhum hasîden hâmidîn(hâmidîne).
Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti.
Türkçesi
Arapçası
Kökü
- فَمَا
- kesilmedi
- زَالَتْ
- ز ي ل
- bu
- تِلْكَ
- mırıldanmaları
- دَعْوَاهُمْ
- د ع و
- kadar
- حَتَّىٰ
- biz onları yapıncaya
- جَعَلْنَاهُمْ
- ج ع ل
- biçilmiş (ekin gibi)
- حَصِيدًا
- ح ص د
- sönmüş ateş (gibi)
- خَامِدِينَ
- خ م د
- Diyanet İşleri Başkanlığı: Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti.
- Diyanet Vakfı: Biz kendilerini, kuruyup biçilmiş ekine, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider.
- Elmalılı Hamdi Yazır (Sadeleştirilmiş): Artık olanca feryatları bu oldu kaldı. Neticede onları öyle yaptık ki, biçildiler, söndüler.
- Elmalılı Hamdi Yazır: Biz, onları biçilmiş bir ekin ve bir yığın kül haline getirinceye kadar hep sözleri bu feryad olmuştur.
- Ali Fikri Yavuz: Biz, onları, sönmüş kül yığını olarak biçilmiş bir ekin haline getirinceye kadar, hep sözleri bu feryad olmuştur.
- Elmalılı Hamdi Yazır (Orijinal): Artık bütün davaları bu oldu kaldı, nihayet onları öyle yapdık ki biçildiler, söndüler
- Fizilal-il Kuran: Onlar böyle vahlanıp dururken biz kendilerini biçilmiş ekinler gibi cansız yere seriverdik.
- Hasan Basri Çantay: Nihayet biz onları biçilmiş bir ot, ocakları sönmüş (bir kül yığını) haaline getirinceye kadar dâima feryadları bu (söz) olmuşdur.
- İbni Kesir: Bu haykırmaları devam edip dururken Biz; onları, biçilmiş bir ot, sönmüş bir ocak haline getirdik.
- Ömer Nasuhi Bilmen: Artık onların bütün çağırmaları, bundan başka olmadı. Tâ ki onları biçilmiş, sönmüş kimseler kıldık.
- Tefhim-ul Kuran: Onların bu yakınmaları, biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmadı.
Resim yüklenemedi.