Your browser doesn’t support HTML5 audio
فَيَقُولُوا۟ هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ
Fe yekûlû hel nahnu munzarûn(munzarûne).
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
Türkçesi
Arapçası
Kökü
- derler
- فَيَقُولُوا
- ق و ل
- -miyiz?
- هَلْ
- biz
- نَحْنُ
- süre verilerlerden
- مُنْظَرُونَ
- ن ظ ر
- Diyanet İşleri Başkanlığı: (201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
- Diyanet Vakfı: O zaman: Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba? diyeceklerdir.
- Elmalılı Hamdi Yazır (Sadeleştirilmiş): (O zaman) diyecekler: «Acaba bize bir mühlet verilir mi?»
- Elmalılı Hamdi Yazır: O zaman «Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?...» diyeceklerdir.
- Ali Fikri Yavuz: “Bize bir mühlet verilir mi?” diyecekler.
- Elmalılı Hamdi Yazır (Orijinal): Desinler ki acaba bize bir müsaade edilir mi?
- Fizilal-il Kuran: O zaman «Acaba bize mühlet verilir mi?» derler.
- Hasan Basri Çantay: (Gelecekdir de «Acaba) bize bir mühlet verilir mî?» diyeceklerdir.
- İbni Kesir: O zaman derler ki: Acaba bekletilemez miyiz?
- Ömer Nasuhi Bilmen: İmdi derler ki: «Biz mühlet verilmişlerden miyiz?»
- Tefhim-ul Kuran: Derler ki: «Bize bir süre tanınır mı?»
Resim yüklenemedi.