Şuarâ Suresi Türkçe Meali
Şuarâ 1:
Tâ Sîn Mîm.
Şuarâ 2:
Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.
Şuarâ 3:
Ey Muhammed! Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin!
Şuarâ 4:
Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar.
Şuarâ 5:
Rahmân’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.
Şuarâ 6:
Onlar (Allah’ın âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek.
Şuarâ 7:
Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik.
Şuarâ 8:
Şüphesiz bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar.
Şuarâ 9:
Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
Şuarâ 10:
(10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti.
Şuarâ 11:
(10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti.
Şuarâ 12:
Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”
Şuarâ 13:
“Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap).”
Şuarâ 14:
“Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım.”
Şuarâ 15:
Allah dedi ki, “Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.”
Şuarâ 16:
“Firavun’a gidin ve deyin: “Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz”,
Şuarâ 17:
“İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.”
Şuarâ 18:
Firavun, şöyle dedi: “Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.”
Şuarâ 19:
“(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin.”
Şuarâ 20:
Mûsâ, şöyle dedi: “Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir hâlde iken (istemeyerek) yaptım.”
Şuarâ 21:
“Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı.”
Şuarâ 22:
“Senin başıma kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir.”
Şuarâ 23:
Firavun, “Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi.
Şuarâ 24:
Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.”
Şuarâ 25:
Firavun, etrafındakilere (alaycı bir ifade ile) “dinlemez misiniz?” dedi.
Şuarâ 26:
Mûsâ, “O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir” dedi.
Şuarâ 27:
Firavun, “Bu size gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir” dedi.
Şuarâ 28:
Mûsâ, “O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir” dedi.
Şuarâ 29:
Firavun, “Eğer benden başka bir ilâh edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim.”
Şuarâ 30:
Mûsâ, “Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?” dedi.
Şuarâ 31:
Firavun, “Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu,” dedi.
Şuarâ 32:
Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş.
Şuarâ 33:
Elini koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş.
Şuarâ 34:
Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, “Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır” dedi.
Şuarâ 35:
“Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?”
Şuarâ 36:
Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder."
Şuarâ 37:
“Sana bütün usta sihirbazları getirsinler.”
Şuarâ 38:
Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler.
Şuarâ 39:
İnsanlara da “Siz de toplanır mısınız?” denildi.
Şuarâ 40:
“Umarız, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız” (dediler.)
Şuarâ 41:
Sihirbazlar gelince, Firavun’a, “Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükâfat var mı?” dediler.
Şuarâ 42:
Firavun, “Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız” dedi.
Şuarâ 43:
Mûsâ onlara, “Hadi ortaya atacağınız şeyi atın” dedi.
Şuarâ 44:
Bunun üzerine onlar iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun’un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz” dediler.
Şuarâ 45:
Mûsâ da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor.
Şuarâ 46:
Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
Şuarâ 47:
“Âlemlerin Rabbine inandık” dediler.
Şuarâ 48:
“Mûsâ’nın ve Hârûn’un Rabbi’ne.”
Şuarâ 49:
Firavun, “Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” dedi.
Şuarâ 50:
Sihirbazlar şöyle dediler: “Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz.”
Şuarâ 51:
“(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.”
Şuarâ 52:
Biz Mûsâ’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz” diye vahyettik.
Şuarâ 53:
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
Şuarâ 54:
Dedi ki, “Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur.”
Şuarâ 55:
“Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar.”
Şuarâ 56:
“Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz.”
Şuarâ 57:
(57-58) Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık.
Şuarâ 58:
(57-58) Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık.
Şuarâ 59:
İşte böyle yaptık ve onlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Şuarâ 60:
Firavun ve adamları gün doğarken onları takibe koyuldular.
Şuarâ 61:
İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler.
Şuarâ 62:
Mûsâ, “Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi.
Şuarâ 63:
Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asan ile denize vur” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi.
Şuarâ 64:
Ötekileri de oraya yaklaştırdık.
Şuarâ 65:
Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık.
Şuarâ 66:
Sonra ötekileri suda boğduk.
Şuarâ 67:
Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi.
Şuarâ 68:
Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
Şuarâ 69:
Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku.
Şuarâ 70:
Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti.
Şuarâ 71:
“Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz” demişlerdi.
Şuarâ 72:
İbrahim, dedi ki: “Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?”
Şuarâ 73:
“Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?”
Şuarâ 74:
“Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler.
Şuarâ 75:
(75-76) İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?”
Şuarâ 76:
(75-76) İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?”
Şuarâ 77:
“Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur.”
Şuarâ 78:
“O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.”
Şuarâ 79:
“O, bana yediren ve içirendir.”
Şuarâ 80:
“Hastalandığımda da O bana şifa verir.”
Şuarâ 81:
“O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.”
Şuarâ 82:
“O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.”
Şuarâ 83:
“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.”
Şuarâ 84:
“Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.”
Şuarâ 85:
“Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.”
Şuarâ 86:
“Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.”
Şuarâ 87:
“(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!”
Şuarâ 88:
“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!”
Şuarâ 89:
“Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”
Şuarâ 90:
Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak.
Şuarâ 91:
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.
Şuarâ 92:
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.
Şuarâ 93:
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.
Şuarâ 94:
(94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.
Şuarâ 95:
(94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.
Şuarâ 96:
Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler:
Şuarâ 97:
“Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”
Şuarâ 98:
“Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.”
Şuarâ 99:
“Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.”
Şuarâ 100:
“İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.”
Şuarâ 101:
“Candan bir dostumuz da yok.”
Şuarâ 102:
“Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
Şuarâ 103:
Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi.
Şuarâ 104:
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.
Şuarâ 105:
Nûh’un kavmi de Peygamberleri yalanladı.
Şuarâ 106:
Hani kardeşleri Nûh, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
Şuarâ 107:
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
Şuarâ 108:
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
Şuarâ 109:
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
Şuarâ 110:
“O hâlde, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
Şuarâ 111:
Dediler ki: “Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız?”
Şuarâ 112:
Nûh, şöyle dedi: “Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?”
Şuarâ 113:
“Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!”
Şuarâ 114:
“Ben inananları kovacak değilim.”
Şuarâ 115:
“Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
Şuarâ 116:
Dediler ki: “Ey Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!”
Şuarâ 117:
Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.”
Şuarâ 118:
“Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.”
Şuarâ 119:
Derken biz onu ve beraberindekileri dolu geminin içinde (taşıyıp) kurtardık.
Şuarâ 120:
Sonra da geride kalanları suda boğduk.
Şuarâ 121:
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şuarâ 122:
Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.
Şuarâ 123:
Âd kavmi de peygamberleri yalanladı.
Şuarâ 124:
Hani kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
Şuarâ 125:
“Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
Şuarâ 126:
“Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
Şuarâ 127:
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
Şuarâ 128:
“Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?”
Şuarâ 129:
“İçlerinde ebedî yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?”
Şuarâ 130:
“Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.”
Şuarâ 131:
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
Şuarâ 132:
(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.”
Şuarâ 133:
(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.”
Şuarâ 134:
(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.”
Şuarâ 135:
“Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.”
Şuarâ 136:
Dediler ki: “Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir.”
Şuarâ 137:
“Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir.”
Şuarâ 138:
“Biz azaba uğratılacak da değiliz.”
Şuarâ 139:
Böylece onlar Hûd’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helâk ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şuarâ 140:
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Şuarâ 141:
Semûd kavmi de Peygamberleri yalanladı.
Şuarâ 142:
Hani kardeşleri Salih, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
Şuarâ 143:
“Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
Şuarâ 144:
“Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
Şuarâ 145:
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
Şuarâ 146:
(146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?”
Şuarâ 147:
(146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?”
Şuarâ 148:
(146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?”
Şuarâ 149:
“Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz.”
Şuarâ 150:
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
Şuarâ 151:
(151-152) “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.”
Şuarâ 152:
(151-152) “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.”
Şuarâ 153:
Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.”
Şuarâ 154:
“Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.”
Şuarâ 155:
Salih, şöyle dedi: “İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.”
Şuarâ 156:
“Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.”
Şuarâ 157:
Derken onu kestiler, fakat pişman oldular.
Şuarâ 158:
Böylece onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şuarâ 159:
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Şuarâ 160:
Lût’un kavmi de peygamberleri yalanladı.
Şuarâ 161:
Hani kardeşleri Lût, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
Şuarâ 162:
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
Şuarâ 163:
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
Şuarâ 164:
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
Şuarâ 165:
(165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”
Şuarâ 166:
(165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”
Şuarâ 167:
Dediler ki: “Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!”
Şuarâ 168:
Lût, şöyle dedi: “Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.”
Şuarâ 169:
“Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.”
Şuarâ 170:
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.
Şuarâ 171:
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.
Şuarâ 172:
Sonra diğerlerini helâk ettik.
Şuarâ 173:
Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi!
Şuarâ 174:
Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şuarâ 175:
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Şuarâ 176:
Eyke halkı da peygamberleri yalanladı.
Şuarâ 177:
Hani Şu’ayb, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
Şuarâ 178:
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
Şuarâ 179:
Artık, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Şuarâ 180:
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
Şuarâ 181:
“Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın.”
Şuarâ 182:
“Doğru terazi ile tartın.”
Şuarâ 183:
“İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
Şuarâ 184:
“Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının.”
Şuarâ 185:
Onlar şöyle dediler: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.”
Şuarâ 186:
“Sen sadece bizim gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.”
Şuarâ 187:
“Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.”
Şuarâ 188:
Şu’ayb, “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi.
Şuarâ 189:
Onlar Şu’ayb’ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi.
Şuarâ 190:
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şuarâ 191:
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Şuarâ 192:
Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir.
Şuarâ 193:
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.
Şuarâ 194:
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.
Şuarâ 195:
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.
Şuarâ 196:
Şüphesiz bu (Kur’an’ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı.
Şuarâ 197:
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir?
Şuarâ 198:
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.
Şuarâ 199:
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.
Şuarâ 200:
İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk.
Şuarâ 201:
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
Şuarâ 202:
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
Şuarâ 203:
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
Şuarâ 204:
Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar?
Şuarâ 205:
Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak,
Şuarâ 206:
Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (hâlleri nice olurdu?)
Şuarâ 207:
(Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı.
Şuarâ 208:
Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik.
Şuarâ 209:
Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz.
Şuarâ 210:
O Kur’an’ı şeytanlar indirmemiştir.
Şuarâ 211:
Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri de yetmez.
Şuarâ 212:
Çünkü onlar (vahyi) işitmekten uzaklaştırılmışlardır.
Şuarâ 213:
Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!
Şuarâ 214:
(Önce) en yakın akrabanı uyar.
Şuarâ 215:
Mü’minlerden sana uyanlara kanatlarını indir.
Şuarâ 216:
Eğer sana karşı gelirlerse, “Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım” de.
Şuarâ 217:
(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et.
Şuarâ 218:
(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et.
Şuarâ 219:
(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et.
Şuarâ 220:
Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Şuarâ 221:
Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?
Şuarâ 222:
Onlar, her günahkâr yalancıya inerler.
Şuarâ 223:
Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır.
Şuarâ 224:
Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar.
Şuarâ 225:
(225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler.
Şuarâ 226:
(225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler.
Şuarâ 227:
Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.
Sistemli Evden Eve Taşımacılık
Wholesale B2B Marketplaces