Şuarâ 49:
Firavun, “Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” dedi.
Şuarâ 50:
Sihirbazlar şöyle dediler: “Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz.”
Şuarâ 51:
“(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.”
Şuarâ 52:
Biz Mûsâ’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz” diye vahyettik.
Şuarâ 53:
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
Şuarâ 54:
Dedi ki, “Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur.”
Şuarâ 86:
“Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.”
Şuarâ 87:
“(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!”
Şuarâ 88:
“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!”
Şuarâ 89:
“Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”
Şuarâ 90:
Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak.
Şuarâ 91:
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.
Şuarâ 92:
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.
Şuarâ 93:
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.
Şuarâ 94:
(94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.
Şuarâ 95:
(94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.
Şuarâ 96:
Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler:
Şuarâ 97:
“Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”
Şuarâ 98:
“Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.”
Şuarâ 99:
“Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.”
Şuarâ 100:
“İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.”
Şuarâ 139:
Böylece onlar Hûd’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helâk ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şuarâ 140:
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Şuarâ 141:
Semûd kavmi de Peygamberleri yalanladı.
Şuarâ 142:
Hani kardeşleri Salih, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
Şuarâ 143:
“Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
Şuarâ 144:
“Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
Şuarâ 145:
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
Şuarâ 153:
Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.”
Şuarâ 154:
“Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.”
Şuarâ 155:
Salih, şöyle dedi: “İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.”
Şuarâ 156:
“Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.”
Şuarâ 157:
Derken onu kestiler, fakat pişman oldular.
Şuarâ 158:
Böylece onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şuarâ 159:
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Şuarâ 160:
Lût’un kavmi de peygamberleri yalanladı.
Şuarâ 161:
Hani kardeşleri Lût, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
Şuarâ 162:
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
Şuarâ 163:
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
Şuarâ 164:
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
Şuarâ 165:
(165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”
Şuarâ 166:
(165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”
Şuarâ 183:
“İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
Şuarâ 184:
“Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının.”
Şuarâ 185:
Onlar şöyle dediler: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.”
Şuarâ 186:
“Sen sadece bizim gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.”
Şuarâ 187:
“Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.”
Şuarâ 188:
Şu’ayb, “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi.
Şuarâ 189:
Onlar Şu’ayb’ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi.
Şuarâ 190:
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şuarâ 191:
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Şuarâ 192:
Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir.
Şuarâ 193:
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.
Şuarâ 194:
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.
Şuarâ 195:
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.
Şuarâ 196:
Şüphesiz bu (Kur’an’ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı.
Şuarâ 197:
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir?
Şuarâ 198:
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.
Şuarâ 199:
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.
Şuarâ 200:
İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk.
Şuarâ 201:
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
Şuarâ 202:
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
Şuarâ 203:
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
Şuarâ 204:
Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar?
Şuarâ 205:
Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak,
Şuarâ 206:
Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (hâlleri nice olurdu?)
Şuarâ 207:
(Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı.
Şuarâ 208:
Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik.
Şuarâ 209:
Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz.
Şuarâ 223:
Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır.
Şuarâ 224:
Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar.
Şuarâ 225:
(225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler.
Şuarâ 226:
(225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler.
Şuarâ 227:
Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.