Sâffât 5:
O, göklerle yerin ve aralarındakilerin Rabbi’dir. Güneşin doğduğu yerlerin de Rabbi’dir.
Sâffât 6:
Gerçekten biz, en aşağıda olan gökyüzünü, yıldızlardan ibaret bir süsle donattık.
Sâffât 7:
(Hem o göğü), itaatten çıkan her şeytandan koruduk.
Sâffât 8:
O şeytanlar, melekler topluluğunun kelâmını dinleyemezler, her taraftan koğulup atılırlar.
Sâffât 9:
Uzaklaştırılırlar. Onlara (ahirette) devamlı bir azap var.
Sâffât 10:
Ancak (o şeytanlar içinden, meleklerin sözünü) bir çalıb kapan olur. Onu da yakan parlak bir yıldız tâkib eder.
Sâffât 11:
Şimdi sor Mekke halkına: (Öldükten sonra) kendilerini yaratış mı zor; yoksa bizim yarattıklarımız (melekler, gökler, arz ve yıldızlar) mı? Biz kendilerini (Adem’den, Adem’i de) yapışkan bir çamurdan yarattık.
Sâffât 12:
Doğrusu (Ey Rasûlüm, Allah’ın kudretini ve öldükten sonra dirileceklerini inkâr etmelerine) sen şaştın. Onlar ise, seninle (ve taaccüb edişinle) alay ediyorlar.
Sâffât 13:
Onlara Kur’an’la öğüd verildiği zaman da, düşünüp nasihat kabul etmiyorlar.
Sâffât 14:
Bir mucize gördükleri vakit de eğlenceye alıyorlar.
Sâffât 15:
Ve: “-Bu, ancak apaçık bir sihirdir.” dediler.
Sâffât 16:
Öldüğümüz ve bir toprakla çürümüş bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, biz mi diriltilecek mişiz?
Sâffât 75:
Gerçekten Nûh bize dua etmişti de ne güzel icabet etmiştik (duasını kabul edip kavmini suda boğmuş, kendisi ile iman edenleri kurtarmıştık).
Sâffât 76:
Biz, hem onu, hem ehlini (kendisine iman edenleri) o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Sâffât 77:
Hem (Nûh’un kıyamete kadar) zürriyetini, bakî kalanlar kıldık.
Sâffât 78:
Hem de Nûh için, sonradan gelenler içinde iyi bir yâd bıraktık.
Sâffât 79:
(Onu şöyle yâd ederler): “- Bütün âlemler içinde Nûh’a selam olsun...”
Sâffât 80:
İşte biz, güzel söz söyleyib güzel iş yapanları böyle mükafatlandırırız.
Sâffât 102:
Vakta ki, yanında koşmak çağına erdi, (ona şöyle) dedi: “- Yavrum! Ben rüyamda görüyorum ki, seni boğazlıyorum. Artık bak, ne düşünürsün?” (Çocuk ona şöyle) dedi: “- Babacağım! Sana, ne emrediliyorsa yap; İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.”
Sâffât 103:
Vakta ki, bu suretle ikisi de, (baba-oğul Allah’ın emrine) teslim oldular. İbrahim, çocuğu yanı üzerine yıktı.
Sâffât 104:
Biz de ona şöyle nida ettik: “- Ey İbrahîm!
Sâffât 105:
Gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Şüphe yok ki biz, güzel amel işliyenleri işte böyle mükafatlandırırız.”
Sâffât 137:
(137-138) Elbette siz, sabah ve akşam onlara (harabeye dönmüş yurdlarına ticaret maksadıyla gelib geçerken) uğrarsınız. Artık düşünüb ibret almaz mısınız?
Sâffât 138:
(137-138) Elbette siz, sabah ve akşam onlara (harabeye dönmüş yurdlarına ticaret maksadıyla gelib geçerken) uğrarsınız. Artık düşünüb ibret almaz mısınız?
Sâffât 139:
Şüphesiz Yûnus da gönderilen peygamberlerdendi.
Sâffât 140:
Hani o, (kavmine vaad ettiği azab gelmeyince aralarında çıkıb) yüklü gemiye kaçmıştı.
Sâffât 141:
(Gemiye binince gemi durdu. O zaman, gemicilerin inancına göre geminin durması, aralarında kaçak bir kölenin bulunmasından ileri gelirdi. İşte kaçağı bulmak için aralarında) Kur’a çekti de mağlublardan oldu. (Bunun üzerine kendini denize attı).
Sâffât 142:
(Kavminden kaçmış olduğundan ötürü) nefsini kınamış bir halde iken, hemen balık onu yuttu.
Sâffât 146:
Üzerine (gölge vermek için) kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.
Sâffât 147:
Biz onu yüzbine, hatta daha ziyadesine peygamber göndermiştik.
Sâffât 148:
Nihayet (Yunus peygamberin gaybubetinde azab gören kavmi) ona iman ettiler de onları ömürlerinin sonuna kadar geçindirdik.
Sâffât 149:
(Ey Rasûlüm), şimdi Mekke halkına sor: “- Kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı?
Sâffât 150:
Yoksa biz, melekleri dişi yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış?
Sâffât 151:
Haberin olsun ki, onlar, uydurmalarından dolayı şöyle derler:
Sâffât 152:
“- Allah doğurdu.” Mühahakkak ki onlar (sözlerinde) yalancıdırlar.
Sâffât 153:
(Yoksa Allah), kızları oğullara tercih mi etmiş?
Sâffât 154:
Ne oluyor size, nasıl (bu kadar kötü) hüküm veriyorsunuz?
Sâffât 155:
(Allah’ın evlâd edinmekten münezzeh olduğunu) hiç de mi düşünmezsiniz?
Sâffât 156:
Yoksa, sizin (gökten inen) açık bir hüccetiniz, (kitabınız) mı var?
Sâffât 157:
Doğru söyliyenlerseniz, getirin kitabınızı...
Sâffât 158:
Bir de Mekke kâfirleri, Allah ile cinler (melekler) arasında tuttular bir hısımlık uydurdular. Gerçekten cinler bilirler ki, onlar yakalanıb cehenneme götürüleceklerdir.
Sâffât 159:
Allah, onların isnad ettikleri bütün noksan vasıflardan münezzehtir.
Sâffât 160:
Lâkin Allah’ın ihlâs sahibi (mümin) kulları müstesna; (onlar böyle noksan vasıfları söylemezler ve cehennemlik değildirler).
Sâffât 161:
(Ey Mekke’liler), siz ve Allah’dan başka taptıklarınız,
Sâffât 162:
Allah’a karşı kimseyi kandırıb ifsad edemezsiniz.
Sâffât 163:
Meğer ki, (Allah’ın ezelî ilminde) cehenneme girecek kimse olsun.
Sâffât 164:
(Cebrail şöyle dedi) “- Bizden (melekler topluluğundan) herkes için belli bir makam vardır, (orada Rabbine ibadet eder).
Sâffât 165:
Gerçekten biz, (Allah’ın emri karşısında) saf bağlayanlarız.
Sâffât 166:
Ve Muhakkak ki biz, (Allah’ı şanına lâyık olmayan şeylerden) tenzih edenleriz.”
Sâffât 167:
Doğrusu (Peygamberin gelmesinden önce Mekke halkı) şöyle diyorlardı:
Sâffât 168:
“- Eğer yanımızda evvelkilerin kitablarından bir kitab olsaydı,
Sâffât 169:
Herhalde Allah’ın ihlas sahibi kullarından olurduk.”
Sâffât 170:
Fakat şimdi onu, (Peygamber’i ve Kur’an’ı) inkâr ettiler. Artık ileride (başlarına gelecek azabı) bileceklerdir.
Sâffât 171:
Gerçekten elçilikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir:
Sâffât 172:
“- Muhakkak onlar (peygamberler), bizzat onlar muzaffer olacaklardır.
Sâffât 173:
Ve elbette bizim (mümin) askerlerimiz; muhakkak onlar galib geleceklerdir.”
Sâffât 174:
Onun için bir zamana kadar o kâfirlerden yüz çevir (Rasûlüm).
Sâffât 175:
Gözetle onları, yakında (kendilerine ne yapılacağını) görecekler.
Sâffât 176:
Şimdi çabucak azabımızı mı istiyorlar?
Sâffât 177:
Fakat civarlarına (ansızın azab) indiği vakit, ne fenadır o kendilerine acı haber verilenlerin sabahı!...
Sâffât 178:
Yine sen (Ey Rasûlüm), bir zamana kadar onlardan yüz çevir.
Sâffât 179:
Gör onları, yakında (azabı) göreceklerdir.
Sâffât 180:
İzzet sahibi Rabbin, onların (uygunsuz) vasıflamalarından münezzehdir.