Tevbe Suresi Türkçe Meali
Tevbe 1:
Bu, Allah’dan ve Rasûlünden, kendileriyle andlaşma yaptığınız (ve bu andlaşmayı bozmuş bulunan) müşriklere, kesin olarak münasebetlerin kesiliş bildirisidir:
Tevbe 2:
Ey müşrikler! Bundan böyle yeryüzünde dört ay serbestçe dolaşın. Şunu da biliniz ki, siz, Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah mutlaka kâfirleri (dünya ve âhirette) rüsvay edecektir.
Tevbe 3:
Bu hacc-ı ekber (farz olan hac) günü, Allah’dan ve Rasûlünden insanlara şöyle bir ilândır (bildiridir): Allah ve Rasûlü, artık müşriklerden ve andlaşmalardan kat’iyyen berîdir. Şayet küfürden ve sözleşmeleri bozmaktan hemen tevbe ederseniz, o sizin için hayırlıdır. Yok yine yüz çevirirseniz, biliniz ki, gerçekten Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah’a ve Peygambere iman etmiyenleri acıklı bir azab ile müjdele.
Tevbe 4:
Ancak muahede (sözleşme) yaptığınız müşriklerden sözleşme şartlarında size hiç bir noksanlık etmemiş ve aleyhinizde hiç kimseye yardım yapmamış olanlar müstesnâdır. Bu sadakat gösterenlere, sözleşme müddetleri bitinceye kadar ahidlerini tamamiyle yerine getirin. Çünkü Allah, haksızlıktan sakınanları sever.
Tevbe 5:
O haram olan aylar (Zilhicce, Muharrem, Safer, Rebiul’evvel) çıktığı zaman, artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün; onları yakalayıp esir edin, onları hapsedin ve onların geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe ederler, namaz kılıp zekâtlarını verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Gerçekten Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
Tevbe 6:
Eğer (taarruza uğrayan) müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver, tâ ki Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu, emin olduğu yere kadar, (İslâmı kabul etmemişse), selâmete ulaştır. Çünkü bunlar, gerçeği bilmez bir kavimdirler.
Tevbe 7:
O müşriklerin Allah katında ve Rasûlüllah yanında nasıl bir sözleşmesi olabilir? (Onlar sözleşmeyi bozarlar.) Ancak Mescîd-i Harâmda muahede yaptığınız kimseler (Damîre ve Kinâne kabileleri) vardır ki, onlar müstesnâdır. Bunlar size karşı doğru durdukça (ahidlerini bozmadıkça) siz de onlara doğru harekette bulunun. Allah, şüphesiz ki hiyânetten sakınanları sever.
Tevbe 8:
Müşriklerle nasıl sözleşme olabilir ki, size galib gelseler hakkınızda ne bir yemîn, ne de bir sözleşme gözetmezler. Ağızları ile sizi râzı etmeğe çalışırlar, fakat kalbleri geri çekilir. Onların çoğu küfürde ısrar eden fasıklardır.
Tevbe 9:
Onlar, Allah’ın âyetlerini (Kur’an’ı) az bir bahaya (nefis arzusuna karşılık) sattılar da, insanları Allah yolundan çevirdiler. Gerçekten, onların yaptıkları şeyler ne kötüdür!...
Tevbe 10:
Bir mümin hakkında ne bir yemîn gözetirler, ne de bir zimmet (sözleşme). İşte bunlar mütecâvizlerdir.
Tevbe 11:
Artık tevbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirlerse, dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, anlıyacak bir kavme açıklarız.
Tevbe 12:
Eğer sözleşmelerinden sonra yeminlerini bozar ve dininize taarruza kalkarlarsa, küfür öncülerini hemen öldürün. Çünkü onların yemînleri yoktur, olur ki vazgeçerler.
Tevbe 13:
Bir kavim ile savaşmaz mısınız ki, onlar yeminlerini bozdular ve Peygamberi (Mekke’den) çıkarmağa karar verdiler; ve üstelik ilk önce size taarruza onlar başladılar. Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçek müminlerseniz, Allah, kendisinden korkmanıza daha ziyade lâyıktır.
Tevbe 14:
Onlarla muharebe edin ki, Allah, sizin ellerinizle kendilerini öldürsün ve böylece azab etsin; onları perişan etsin, size onlara karşı zafer versin ve müminler topluluğunun kalblerini ferahlandırsın;
Tevbe 15:
Ve müşriklerden eziyet çeken müminlerin kalblerindeki kîni gidersin. Allah, dilediği kimseye tevbe nasib eder. Allah Alîm’dir, Hakîmdir.
Tevbe 16:
Ey müminler, yoksa sizden cihad işi terk olunur mu zannedersiniz? ve yine Allah, içinizden ihlâsla mücadele edenleri, ne Allah’dan, ne Rasûlünden, ne de müminerden başkasını dost edinmiyenleri, bilmediğini mi sandınız? Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
Tevbe 17:
Müşriklerin küfürlerine kendileri şahid olurlarken, Allah’ın mescidlerini imar etmeye onların ehliyeti yoktur. Onların, hayır diye, bütün yaptıkları boşa gitmiştir; ve onlar, ebedî olarak ateşte kalıcıdırlar.
Tevbe 18:
Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe iman eden, gereği üzre namazı kılan, zekâtı eren, Allah’dan başkasından korkmayan kimseler imar eder, onarır (yalnız bu kimselerin yaptıkları işler, Allah katında doğru ve makbul olur.) işte hidayet üzere bulunanlardan oldukları umulanlar bunlardır.
Tevbe 19:
Siz (müşriklerin) hacılara su dağıtma işi ile Mescid-i Haram’ın imarını, Allah’a ve âhiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad eden kimsenin işi gibi tuttunuz? Bunlar Allah katında bir olamazlar (Müşriklerin batıl işleri ile müminlerin müsbet âmelleri eşit değildir.) Allah, zalimler topluluğuna hidayet ihsan etmez.
Tevbe 20:
İman edenler, hicret yapanlar, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlar, Allah katında daha büyük dereceye sahibdirler. İşte bunlar, dünya ve ahîret saadetine kavuşanlardır.
Tevbe 21:
Rableri, onlara, kendinden bir rahmet ve rıza ile, içinde tükenmez nimet bulunan cennetleri müjdeler.
Tevbe 22:
Onlar, cennetlerde ebedî olarak kalıcıdırlar. Muhakkak ki, en büyük mükâfat Allah katındadır.
Tevbe 23:
Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz, iman üzerine küfrü tercih edip seviyorlarsa, onları dostlar edinmeyiniz. Sizden kim, onları veli (dost) edinirse, işte onlar, nefislerine zulmedenlerdir.
Tevbe 24:
Ey Rasûlüm, o hicreti terk edenlere de ki: “- Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, karılarınız, soylarınız, kazandığınız mallar, geçersiz olmasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler, size Allah ve Rasûlünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
Tevbe 25:
Şüphe yok ki Allah, size bir çok savaş yerlerinde zafer verdi; ve “HUNEYN” gününde size yardım etti. O vakit Huneyn’de çokluğunuz size güven vermişti de, bir faydası olmamıştı. Yeryüzü, o genişliği ile başınıza dar gelmişti. Sonra da bozularak arkanızı dönmüştünüz.
Tevbe 26:
Sonra Allah, Rasûlünün ve müminlerin üzerine rahmetini indirdi, görmediğiniz (meleklerden) ordular indirdi de, küfredenleri azablandırdı. İşte bu, kâfirlerin cezasıdır.
Tevbe 27:
Bu savaştan sonra Allah, onlardan dilediğini tevbe ve İslâm ile aziz kılar. Allah Gafûr’dur, Rahîmdir.
Tevbe 28:
Ey iman edenler! Müşrikler, ancak bir pisliktirler; artık bu yıllarından (hicretin dokuzuncu yılından) sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız. Allah sizi fazlından zenginleştirecektir inşaallah... Gerçekten Allah Alîm’dir, Hâkim’dir.
Tevbe 29:
O kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve âhiret gününe inanmıyan, Allah’ın ve Peygamberin haram ettiği şeyi haram tanımıyan ve hak dinini (İslâmı) din edinmiyen kimselerle; onlar hor ve küçülmüş oldukları halde kendi elleriyel (boyun eğerek) cizye verinceye kadar harb edin.
Tevbe 30:
Yahudi’ler, “Üzeyr (Aleyhisselâm) Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar da “Mesîh (aleyhisselâm) Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla uydurdukları sözleridir ki daha önce küfredenlerin (Melekler Allah’ın kızlarıdır, diyenlerin) sözlerine benziyor. Allah, onları kahretsin, hakdan batıla nasıl çevriliyorlar?
Tevbe 31:
Onlar, âlimlerini ve Rahiblerini, Allah’dan başka Rabler edindiler; Meryem’in oğlu Mesîh’i de. Halbuki onlar da, ancak bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah’dan başka hiç bir ilâh yok. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden tamamen münezzehtir.
Tevbe 32:
Onlar, Allah’ın nurunu (Şeriatını) ağızlarıyla (sözleriyle) söndürmek istiyorlar. Fakat kâfirler hoşlanmasalar bile, Allah, muhakkak nurunu tamamlamak diliyor.
Tevbe 33:
Peygamberini hidayetle ve hak din ile, bütün dinlerin üzerine geçirmek için gönderen O’dur; İsterse müşrikler hoş görmesinler.
Tevbe 34:
Ey iman edenler! Gerçekten Yahudi bilginlerinden ve Hristiyan râhiblerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan çevirirler; bir de altını ve gümüşü biriktirerek saklayıp onları Allah yolunda harcamayan kimseler! İşte bunları acıklı bir azap ile müjdele...
Tevbe 35:
Kıyamette, o biriktirilen altın ve gümüşlerin üzerleri cehennem ateşinde kızdırcak da, bu mal toplayanların alınları, yanları ve sırtları bunlarla dağlanacak ve onlara şöyle denecektir; “- İşte bu, nefisleriniz için kasalara tıkıp sakladıklarınız! Artık topladıklarınızın acısını tadın bakalım!...”
Tevbe 36:
Doğrusu, Allah, gökleri ve yeri yarattığı günkü kesin hükmünde, ayların sayısı, Allah katında on iki aydır. Onlardan dördü (Zilkade, Zihicce, Muharrem, Recep) haram olanlardır. Bu ayların haram kılınışı (İbrahîm’den gelen) doğru dinin hesabı ve hükmüdür. Onun için, bilhassa bu aylarda nefislerinize zulmetmeyin. Bununla beraber, müşrikler sizinle toptan harb ettikleri gibi, siz de onlarla toptan harb edin; ve biliniz ki Allah, fenalıktan sakınanlarla beraberdir.
Tevbe 37:
Haram olan bir ayı geciktirmek (Muharremi geciktirip Safere bırakmak), ancak küfürde bir fazlalıktır ki, onunla kâfirler dalâlete düşürülürler. Allah’ın haram ettiği belirli ayların sayıları tamamen olsun diye onun yerini bir sene helâl, bir senede haram sayarlar. Böylece Allah’ın haram ettiği şeyi, onlar halâl yaparlar. Onlara, kötü âmelleri yaldızlanıp güzel gösterildi. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
Tevbe 38:
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, size: “- Allah yolunda topluca savaşa çıkın, seferber olun.” dendiği zaman, yere ve meskenlerinize meyledip ağırlaştınız? Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Fakat âhiretin yanında, dünya hayatının zevk ve faydası pek az bir şeydir.
Tevbe 39:
Eğer emrolunduğunuz bu savaşa topluca çıkmazsanız, Allah sizi çok acıklı bir azaba uğratır ve yerinize (itaat eden) başka bir kavim getirir. Siz de savaşa çıkmadığınızdan dolayı O’na zerrece zarar edemezsiniz. Allah her şeye kadirdir.
Tevbe 40:
Eğer siz, Peygambere yardım etmezseniz, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine eder. Hani Mekke kâfirleri onu Mekke’den çıkardıklarında, ikinin ikincisi (Peygamberin arkadaşı Hz. Ebu Bekir) ile (Sevr dağında) mağaradaydılar. O vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu: “- Mahzun olma, zira Allah’ın yardımı bizimle beraberdir.” Nihayet Allah Peygamberin (veya Ebû Bekirin) üzerine mânevi huzurunu indirdi ve onu, görmediğiniz ordularla kuvvetlendirdi. Böylece küfredenlerin kelimesini (şirk dâvasını), en alçak etti. O, Allah’ın kelimesi tevhid ise, en yüksek!... Allah, (her şeye) galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.
Tevbe 41:
Ey müminler, gerek hafif (süvari), gerek ağırlıklı (piyade) olarak seferber olun ve mallarınızla, canlarınzla Allah yolunda muharebe edin. Eğer bilirseniz bu, sizin için pek hayırlıdır.
Tevbe 42:
Eğer dâvet olundukları sefer, bir dünya menfaatı ve orta yollu bir sefer olsaydı, mutlaka senin arkana düşerlerdi. Fakat zahmetli ve yorucu mesafe (Tebük seferi) kendilerine (bâzı müminlere) uzak geldi. Bununla beraber; “- Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber sefere çıkardık.” deyip yakında Allah’a yemin edecekler. Böylece nefislerini helâke sürükleyeceklerdir. Allah biliyor ki, gerçekten onlar yalancıdırlar.
Tevbe 43:
Ey Yüce Peygamber! Allah senden hüznü gidersin; şu doğru söyleyenler sana belli oluncaya ve sen yalancıları bilinceye kadar, neden beklemeyip onlara izin verdin? (bekleyip de, özründe sadık olanlarla yalancı bulunanları bileydin).
Tevbe 44:
Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla, canlarıyla cihad etmek hususunda senden izin istemezler. (hemen cihada koşarlar). Allah, takva sahiplerini pek iyi bilendir.
Tevbe 45:
Senden ancak izin istiyenler, Allah’a ve âhiret gününe iman etmiyenler, kalbleri şüpheye düşenlerdir. Onlar, şüpheleri içinde bocalayıp dururlar.
Tevbe 46:
Eğer o münafıklar savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah, davranmalarını kerih gördü de onları evlerinde alıkoydu ve kendilerine: “- Oturun, oturanlarla beraber” dendi.
Tevbe 47:
Eğer içinde (Sizinle birlikte savaşa) çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka bir faydaları olmayacak ve sizi fitneye uğratmak maksadıyla aralarınza saldıracaklardı. İçinizde de onları dinliyecekler vardı. Allah, zalimleri çok iyi bilendir.
Tevbe 48:
Doğrusu bunlar, daha önce (Uhud savaşında) fitne çıkarmak istemişler ve sana türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet onlar istemedikleri halde, zafer geldi ve Allah’ın dini üstün çıktı.
Tevbe 49:
O münafıklardan kimi de şöyle diyecektir: “-Bana izin ver, (bu savaştan geri kalayım), beni fitne ve isyana düşürme. “ Bilmiş ol ki fitneye onlar düşmüşlerdir. Şüphe yok ki, cehennem, kâfirleri kuşatıcıdır.
Tevbe 50:
Sana bir iyilik (ganimet ve zafer) gelirse, fenalarına gider ve eğer sana bir musibet gelirse derler ki, biz tedbirimizi önceden almıştık; ve sana isabet eden musibetten dolayı sevine sevine döner giderler.
Tevbe 51:
De ki, “-Bize Allah’ın takdir ettiğinden başkası ulaşmaz. O, bizim mevlâmızdır. Onun için müminler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler. (O’na güvenip bağlansınlar).
Tevbe 52:
Münafıklara şöyle de: “- Siz bize, ancak iki güzelliğin (zafer ile şehitliğin) birini gözetleyip bekliyorsunuz. Biz ise, Allah’ın kendi tarafından veya bizim elimizle size bir azab indirmesini gözetliyoruz. Haydi bekleyin durun, biz de sizinle beraber gözetleyeciyiz. “
Tevbe 53:
Ey Rasûlüm, münafıklara de ki: “- İster gönül rızası ile ve ister rıza göstermiyerek harcayın, sizden asla harcadıklarınız kabul edilmiyecektir. Çünkü siz, bir fasıklar toplulğu oldunuz.
Tevbe 54:
Harcadıklarının, onlardan kabul edilişine engel ancak şudur: Allah’a, Peygambere küfretmeleridir. Namaza ancak tenbel tenbel geliyorlar, verdiklerini de ancak istemiyerek veriyorlar.
Tevbe 55:
Ey Rasûlüm, sakın onların ne malları, ne de evlâdları seni imrendirmesin. Allah, ancak onlar kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını ve dünya hayatında bunlar sebebiyle kendilerine (münafıklara) azap etmesini diliyor.
Tevbe 56:
Sizden olduklarına dair kesin olarak Allah’a yemin de ederler. Halbuki onlar, sizden değildirler. Fakat onlar, kâfirlere yapılan muamelenin kendilerine de yapılmasından korkmakla, sırf görünüşte müslüman olan bir kavimdirler.
Tevbe 57:
Eğer sığınacak bir yer, veya barınacak mağaralar, veya sokulacak bir delik bulsalardı, başlarını diker ve sizden uzak olmak için oraya doğru koşarlardı.
Tevbe 58:
Münafıklardan bir kısmı, sadakaların (ganimetlerin) bölünmesini sana târiz ediyorlar (seni adâletsizlikle ithama kalkışıyorlar) Çünkü, o sadakalardan istedikleri şey kendilerine verilirse razı olurlar, verilmezse hemen kızarlar.
Tevbe 59:
Ne olur, bunlar, Allah ve Rasûlü kendilerine ne verdiyse razı olaydılar da şöyle diyeydiler; “-Bize Allah yeter, Allah bize fazlından yine verir, Rasûlü de... Biz, ancak Allah’a rağbet edicileriz.”
Tevbe 60:
Sadakalar (zekâtlar), Allah tarafından bir farz olarak ancak şunlar içindir: Fakirler, miskinler, zekât toplayıcıları, kalbleri müslümanlığa ısındırılmak istenenler, mükâteb köleler, borçlular, Allah yolundaki gaziler ve yolda kalmışlar. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.
Tevbe 61:
Yine münafıklardan öyleleri vardır ki, Peygamberi inicitiyorlar ve: “- O, her söyleneni dinliyen bir kulaktır.” diyorlar. De ki: “- O, sizin için bir hayır kulağıdır; Allah’a da inanır, müminlere de... İman edenleriniz için bir rahmettir. Allah’ın Rasûlüne eziyet verenlere ise, acıklı bir azab vardır.”
Tevbe 62:
Ey müminler, münafıklar, rızânızı kazanmak için: “- Biz münafık değiliz, “ diye Allah’a yemin ederler. Eğer bunlar mümin iseler, daha önce Allah’ı ve Rasûlünü razı etmeleri daha doğrudur.
Tevbe 63:
Şu gerçeği bilmiyorlar mı ki, kim Allah’a ve Rasûlüne karşı hududu aşarsa, içinde ebedî olarak kalmak üzere, ona cehennem ateşi vardır. İşte bu en büyük perişanlıktır.
Tevbe 64:
Münafıklar, kalblerinde olan küfrü yüzlerine vuracak bir Sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler (hem de alay ederler). De ki: “- Eğlenin bakalım, Allah sizin o korktuğunuz şeyleri meydana çıkarıcıdır.”
Tevbe 65:
Ey Rasûlüm. (Tebük seferine giderken seninle alay eden münafıkların) eğer kendilerine, hakkımda niçin böyle dediniz? diye sorarsan; “-Biz, ancak lâfa dalmış şakalaşıyorduk.” derler. De ki: “- Allah ile, âyetleriyle ve O’nun Peygamberi ile mi eğleniyordunuz?”
Tevbe 66:
Boşuna özür dilemeyin. Siz iman ettiğinizi söyledikten sonra, içinizdeki küfrü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını bağışlasak bile, diğer bir kısmını, suçlarında ısrar ettiklerinden azabımıza uğratacağız.
Tevbe 67:
Münafık erkeklerle münafık kadınlar, birbirine benzerler. Onlar, kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (hayır yapmazlar). Allah’ı (ona itaatı) unuttular, Allah da onları unuttu (hidayetinden mahrum etti). Doğrusu münafıklar hep fasıktırlar.
Tevbe 68:
Allah, münafık erkeklere, münafık kadınlara ve bütün kâfirlere, içinde ebedî olarak kalmak üzere, cehennem ateşini vaad buyurdu. Bu azab onlara yeter. Allah onları rahmetinden uzaklaştırdı. Onlara devamlı bir azab vardır.
Tevbe 69:
Siz ey münafıklar, kendinizden öncekiler gibisiniz. Üstelik onlar, kuvvetçe sizden daha çetin, mal ve evlâd bakımından sizden daha çok idiler. Dünya hayatından nasîbleri kadar zevk sürmeğe bakmışlardı. İşte sizden öncekiler, nasibleriyle nasıl zevk sürmek istedilerse, siz de öyle kısmetinizle zevk sürmeğe baktınız; siz de o bataklığa dalanlar gibi daldınız. İşte bunların, dünya ve âhirette, bütün amelleri boşa gitmiştir. İşte bunlar, hüsranda kalanlardır.
Tevbe 70:
Onlara, şu kendilerinden öncekilerin haberi gelmedi mi? Nûh kavminin Âd’ın, Semûd’un İbrahim kavminin, Medyen sahiblerinin ve Mu’tefikelerin (Lût kavminin)... Onlara, Peygamberleri mu’cizeler getirmişti (de inkârları yüzünden helâk olmuşlardı). Böylece Allah onlara zulmetmiş değildi. Fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Tevbe 71:
Erkek ve dişi bütün mü’minler, birbirlerinin yardımcılarıdır: İyiliği emrederler, fenalıktan alıkoyarlar, namazı gereği üzre kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte bunları, muhakkak surette Allah rahmetiyle bağışlayacaktır. Gerçekten Allah Azîz’dir (Her şeye galibdir), Hakîm’dir (hükmünde hikmet sahibidir).
Tevbe 72:
Allah, müminlerin erkeğine ve dişisine, ağaçları altından ırmaklar akar cennetler vaad buyurdu, içlerinde ebedî olarak kalacaklar; hem Adn cennetlerinde güzel meskenler... Allah’ın bir rızası ise daha büyüktür. İşte bu, en büyük saadettir.
Tevbe 73:
Ey yüce Peygamber! Kâfirlere karşı silâhla, münafıklara delil ve hüccet getirerek muharebe et. Onlara karşı çetin ol. Onların barınağı cehennemdir ve O, ne kötü bir dönüş yeridir!..
Tevbe 74:
Münafıklar Allah’a yemin ediyorlar ki, (Peygamberle alay ve ona hakaret sözünü) söylemediler. And olsun ki, o küfür kelimesini söylediler; ve İslâmı kabul ettiklerini açıkladıktan sonra da kâfir oldular; ve muvaffak olamadıkları cinâyeti (Peygambere sûlikasdi) kurdular. Münafıkların Peygambere ve müminlere kin beslemeleri, ancak Allah ile Rasûlünün onları ihsanından zenginleştirmiş olmasıdır. Bununla beraber eğer nifaklarından tevbe ederlerse, haklarında hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse; Allah, onları dünya ve âhirette acıklı bir azaba uğratır. Artık onların yeryüzünde ne bir dostu, ne de bir yardımcısı yoktur.
Tevbe 75:
Onlardan kimi de Allah’a şöyle kesin söz (ahd) vermişti: Eğer (Allah) bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, muhakkak zekâtını vereceğiz, gerçekten sâlihlerden olacağız.
Tevbe 76:
Ne zamanki Allah, kereminden istediklerini verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten yan çizip duruyorlardı.
Tevbe 77:
Nihayet Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söylemeği âdet edindikleri için, Allah da bu işlerinin sonunu, kalblerinde kıyamet gününe kadar devam edecek bir nifaka çeviriverdi.
Tevbe 78:
Hâlâ (o münafıklar) bilmediler mi ki, Allah, onların gizledikleri sırları da bilir, fısıltılarını da... Allah, bütün gaibleri kemâliyle bilendir.
Tevbe 79:
Sadakalar hakkında, zekâttan başka gönül rızası ile bağışlarda bulunanlara bir türlü, ancak güclerinin yettiğini bulup verenlere de bir türlü lâf atıp eğlenenler var ya, Allah onları maskaraya çevirecektir ve bir de onlar için acıklı bir azap vardır.
Tevbe 80:
Ey Rasûlüm, o münafıklar için, ister mağfiret dile veya mağfiret dileme. Onlar için yetmiş defa mağfiret istesen de, yine Allah, onları asla bağışlayacak değil... Bu mağfiretten mahrum edilişleri şundandır: Çünkü onlar, Allah’ı ve Rasûlünü tanımadılar, inkâr ettiler. Allah ise, öyle fasıklar topluluğuna hidayet etmez.
Tevbe 81:
Tebük savaşına iştirak etmeyip geri kalan münafıklar, Rasûlüllah’a muhalefet ederek oturup kalmalarıyla sevindiler. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele etmeyi çirkin gördüler ve; “- Bu sıcakta harbe çıkmayın” dediler. De ki: “- Cehennemin ateşi daha sıcaktır. Fakat gidecekleri yeri bilseler!...”
Tevbe 82:
Artık kazandıklarının cezası olarak az gülsünler ve çok ağlasınlar.
Tevbe 83:
Eğer Tebük savaşından sonra Allah, seni Medine’de kalan münafıklardan bir kısmının yanına döndürür de başka bir savaşa çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “- Artık benimle beraber ebediyyen sefere çıkamazsınız, beraberimde olarak hiç bir düşmanla muharebe edemezsiniz. Çünkü ilk defa, oturup kalmayı arzu ettiniz. (Tebük seferine çıkmadınız). Şimdi de geri kalan kadın ve çocuklarla oturup kalın.”
Tevbe 84:
Münafıklardan ölen hiç bir kimse üzerine, hiç bir zaman namaz kılma; kabri başında (gömülürken veya ziyaret için) durma. Çünkü onlar, Allah’ı ve Rasûlünü tanımadılar ve kâfir olarak can verdiler.
Tevbe 85:
Onların ne malları, ne de evladları senin gözüne batmasın (bunlar hiç bir şey değil), Ancak Allah, onları dünyada bunlarla azablandırmayı ve kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını murad ediyor.
Tevbe 86:
“Allah’a iman edin ve Rasûlünün maiyyetinde cihada gidin” diye bir süre indirildiği zaman, içlerinde servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve : “- Bırak bizi oturanlarla beraber olalım” dediler.
Tevbe 87:
Kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Onların kalbleri üzerine nifak damgası vuruldu. Artık onlar, cihaddaki saadeti ve geri kalmaktaki şekaveti anlayamazlar.
Tevbe 88:
Fakat Peygamber ve onun beraberindeki müminler, mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler (savaştılar). İşte bütün hayırlar bunların...Ve asıl kurtuluşa erenler de, işte bunlardır.
Tevbe 89:
Allah, onlara (ağaçları) altlarından nehirler akan cennetler hazırladı; içlerinde ebedî olarak kalacaklar. İşte bu, en büyük saadettir.
Tevbe 90:
Bedevilerden özür ileri sürenler, Tebük savaşından geri kalmak için kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah’a ve Rasûlüne yalan söyliyenler de (Yerlerinden kıpırdamayıp) oturdular. Şüphe yok ki, bunlardan kâfir olanlara çok acıklı bir azab isabet edecek.
Tevbe 91:
Allah’a ve Rasûlüne sadık kalmak (hiç bir fenalığa meyletmemek) şartiyle, ne zayıflara (ihtiyar, çocuk ve sakatlara) ne hastalara, ne de sarfedeceklerini bulamıyan fakirlere, savaştan geri kalmakta bir günah yoktur. İyilik edenleri ayıplamaya bir yol yoktur. Allah da Gafûr’dur, Rahîm’dir.
Tevbe 92:
Bir de o kimselere günah yoktur ki, kendilerini bindirip savaşa sevkedesin diye, sana geldikleri zaman (kendilerine): “-Sizi bindirecek bir hayvan bulamıyorum” demiştin. Bu uğurda sarf edecekleri şeyi bulamadıklarından dolayı kederlerinden gözleri yaş döke döke döndüler.
Tevbe 93:
Muahazeye yol, ancak o kimseleredir ki, zengin oldukları halde, savaştan geri kalmak için senden izin isterler. Bunlar, kadınlarla beraber olmağa razı oldular. Allah da kalblerini mühürledi. Artık başlarına gelecek felâketi bilmezler.
Tevbe 94:
Savaştan geri dönüp münafıkların yanına vardığınız zaman, onlar size özür dileyecekler. De ki: “- Boşuna özür dilemeyin, size inanmıyacağız. Doğrusu Allah bize durumunuzdan bir çok haberler verdi. Bundan böyle Allah ve Rasûlü, yaptıklarınızı görecektir. Sonra gaybı ve hazırı bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O vakit size, Allah, ne yapmış olduğunuzu haber verecektir.”
Tevbe 95:
Yanlarına döndüğünüz zaman, kendilerinden yüz çevirirsiniz (ayıplamıyasınız) diye, size karşı Allah’a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin (kendilerini ayıplamayın.) Çünkü onlar murdardır. Kazandıklarının cezası olarak varacakları yer de (barınakları) cehennem’dir.
Tevbe 96:
Kendilerinden razı olasınız diye, size yemin edecekler. Fakat siz, onlardan razı olsanız da asla Allah o fasıklar topluluğundan razı olmaz.
Tevbe 97:
Bedevî’ler, küfür ve nifak bakımından daha şiddetlidirler. Bununla beraber, Allah’ın, Rasûlüne indirdiği hükümlerin sınırını bilmemeye daha lâyıktırlar. Allah her şeyi kemaliyle bilicidir, hükmünde hikmet sahibidir.
Tevbe 98:
Bedevî’lerden kimi vardır ki, Allah yolunda harcadığını ziyan sayar ve bundan kurtulmak için, size, inkılâp ve devrimlerin gelmesini bekler. O kötü devir kendi başlarına olsun. Allah, onların söylediklerini işitir, kalblerindekini bilir.
Tevbe 99:
Yine Bedevî’lerden öylesi de vardır ki, Allah’a ve âhiret gününe inanır; ve harcadığını, Allah katında (rahmetine) yakınlıklara ve Peygamberin dualarını kazanmıya vesile edinir. Doğrusu, harcamış oldukları şeyler, Allah’ın rahmetine yaklaşmaya kendileri için bir sebebdir. Allah, onları rahmetine (cennet’ine) koyacaktır. Çünkü Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
Tevbe 100:
İslâma ve dolayısiyle (cennete girişte) ileri geçerek birinciliği kazanan Muhacirler ve Ensar, bir de güzel âmellerle onların izinde giden müminler (var ya), Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’dan razı olmuşlardır. Allah, onlara, ağaçları altından ırmaklar akar cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedî olarak kalacaklardır. İşte bu, en büyük saadettir.
Tevbe 101:
Çevrenizdeki Bedevî’lerden ve Medîne halkından bir takım münafıklar vardır ki, onlar, nifak yapmaya alışmışlardır. Sen, onları bilmezsin, onları biz biliriz. Biz, onları iki defa (dünyada ve kabirde) azablandıracağız. Sonra da kıyamette, büyük bir azaba (ateşe) atılırlar.
Tevbe 102:
Münafıklardan diğer bir kısmı da, günahlarını itiraf ettiler ve (evvelce yapmış oldukları) iyi bir ameli, sonradan yaptıkları başka bir kötü (Nifak) ile karıştırdılar. Olur ki Allah, onların tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
Tevbe 103:
Onların mallarından bir zekât al ki, onunla kendilerini temize çıkarmış (günahlarından kurtarmış), mallarına bereket vermiş olasın. Bir de onlara dua et; çünkü senin duan onlar için bir rahatlık ve huzurdur. Allah onların itiraflarını (senin de duanı) işitici, kalblerindeki pişmanlığı bilicidir.
Tevbe 104:
O tevbekârlar bilmediler mi ki, bizzat Allah kullarından tevbeyi kabul eder ve sadakaları alır. Gerçekten Allah tevbeleri kabul edicidir, çok merhametlidir.
Tevbe 105:
De ki: “- Ey tevbekârlar, çalışın (İstediğinizi yapın)! Çünkü yaptıklarınızı Allah da, Rasûlü de, müminler de görecektir. Hepiniz mutlaka gaybı ve hazırı bilenin (Allah’ın) huzuruna çevrileceksiniz ve o zaman, ne yapmış olduğunuzu, O, size haber verecektir.
Tevbe 106:
O savaştan geri kalan diğer bir kısmı da, Allah’ın kaderi icabı tevbe etmekte gecikmişlerdi. Eğer günahlarında ısrar edip tevbe etmezlerse, Allah onlara azab eder; yok tevbekâr olursa, tevbelerini kabul eder. Allah, Alîm’dir, Hakîm’dir.
Tevbe 107:
O kimseler ki, müminlerin arasını ayırmak için, küfürlerini kuvvetlendirmek için, zarar yapmak için ve daha önce Allah’a ve Rasûlüne karşı harb eden kimseye (öteden beri peygambere düşmanlık eden ve sonrada Şam’a kaçan ve münafıklar tarafından tekrar kendilerine yardımcı olmak üzere geri gelmesi beklenen rahip Ebu Amir’a) yatak hazırlayıp onu beklemek için bir MESCİD edindiler: “- İyilikten başka bir şey murad etmedik”, diye yemin de edecekler. Fakat Allah şâhid ki, bunlar, gerçekten yalancıdırlar. (Fenalık için kurulan bu mescid, Peygamberin emriyle yıktırılıp arsası çöplük yapıldı.)
Tevbe 108:
Ey Rasûlüm, orada (Mescid-i Dırar’da) ebediyyen namaza durma. İlk günden beri temelleri takva üzerine kurulan MESCİD (Kuba mescidi) içerisinde namaza durmana daha lâyıktır. Orada, günahlardan ve pisliklerden temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da böyle çok temizlenenleri sever.
Tevbe 109:
O halde, dininin binasını, sağlam bir temel olan Allah korkusu ve rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır; yoksa binasını çökecek bir yarın kenarına kurup da onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
Tevbe 110:
Onların yapmış bulundukları binaları, kalblerinde bir şüphe ve nifak düğümü olarak kalacaktır. Meğer ki kalbleri, ölmek suretiyle parçalanmış olsun. Allah Alîm’dir, Hâkim’dir.
Tevbe 111:
Allah yolunda savaşıp düşmanları öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, Allah, cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır. onlara vaad olunan cennet hakdır ki, Tevrat’da, İncîl’de ve Kur’an’da sabittir. Allah’dan ziyade ahdine vefa eden kimdir? O halde, yaptığınız bu hayırlı alış-verişten dolayı sevinin. İşte bu, çok büyük saadettir.
Tevbe 112:
Şirk ve nifaktan tevbe edenler, Allah’a ihlâsla ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar rükû ve secde yapanlar (Namaz kılanlar), iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın şeriat hükümlerini koruyanlar (onları yerine getirenler var ya)! İşte böyle müminleri cennet ile müjdele...
Tevbe 113:
Müşriklerin cehennemlik oldukları (küfür üzere öldükleri) müminlere belli olduktan sonra-bunlar akraba bile olsalar- artık onlar için, ne Peygamberin, ne de mümin olanların mağfiret dilemeleri yoktur.
Tevbe 114:
İbrahim’in, babası için mağfiret dilemesi ise, ancak ona önceden vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Fakat babasının Allah’a bir düşman olduğu, kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı (istiğfar etmedi). Gerçekten İbrahim (aleyhisselâm), çok ah çeken (ince duygulu), merhametli ve yumuşak ahlâklıydı.
Tevbe 115:
Allah bir kavmi hidâyete (İslâma) ulaştırdıktan sonra, nelerden sakınacaklarını kendilerine açıklamadıkça, onları sapıklıkla sorumlu tutacak değildir. Muhakkak ki, Allah her şeyi kemâliyle bilendir.
Tevbe 116:
Bütün göklerin ve yerin mülkü, gerçekten Allah’ındır; O’nundur. O hayat verir ve öldürür. Size Allah’dan başka ne bir veli vardır, ne de bir yardımcı...
Tevbe 117:
And olsun ki, Allah, Peygambere ve o güçlük saatinde (Tebuk savaşında çekilen sıkıntı ve mahrumiyet günlerinde) ona uyan Muhacir’lerle Ensar’a lütfetti; öyle ki, içlerinden bir kısmının kalbleri az daha eğilecek gibi olmuş iken, sonra onların tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü, O, çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.
Tevbe 118:
(Tebük savaşından) geri kalan üç kişiyi (Ensar’dan Kâb İbni Mâlik, Hilâl İbni Ümeyye, Mürare İbni Rebî’i) de Allah bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliği ile onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıkmıştı ve Allah’dan kurtuluşun ancak Allah’a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Bundan sonra Allah onları tevbekâr olmaya muvaffak kılıp tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edicidir, çok merhametlidir.
Tevbe 119:
Ey müminler! Allah’dan korkun (fenalıklardan sakının), imanda ve sözünde doğru olanlarla beraber olun.
Tevbe 120:
Medîne’lilere ve civarlarındaki çöl bedevilerine, Rasûlüllah’ın emrine aykırı hareket etmek (ve yaptığı savaştan geri kalmak) uygun olmadığı gibi, kendisinin bizzat katlandığı zahmetlere onların da katlanmaya rağbet etmemeleri yaraşmaz. Muhalefetin câiz olmayışının sebebi şudur: Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri kızdıracak bir yeri çiğnemeleri ve düşmana karşı bir muvaffakiyete erişmeleri yoktur ki, mukabilinde kendilerine sâlih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel amel edenlerin mükâfatını zâyi etmez.
Tevbe 121:
Onların Allah yolunda harcadıkları küçük ve büyük bir nafaka ve geçtikleri bir vadi olmaz ki, (bunun karşılığında) Allah, yapmakta olduklarından daha güzelini kendilerine vermek için hesaplarına yazılmış bulunmasın.
Tevbe 122:
Bununla beraber müminlerin hepsi toplanıp birden savaşa çıkmaları uygun değildir. Her kabileden büyük bir kısım savaşa gitmeli, onlardan bir kısmı da, din ilimlerini öğrenmek ve kabileleri savaştan kendilerine döndüğü zaman, onları Allah’ın azâbı ile korkutmak için, geri kalmalıdır. Olur ki, Allah’ın azâbından sakınırlar.
Tevbe 123:
Ey müminler! Önce, kâfirlerden size yakın bulunanlarla savaşın. Onlar, sizde, şiddet ve kuvvet bulsunlar. Biliniz ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
Tevbe 124:
Bir sûre indirildiği zaman, münafıklar alay yollu birbirine; “- Bu sûre hanginizin imanını artırdı? “der. Fakat müminlere gelince; Her inen sûre, onların imanını artırmıştır ve onlar (Bundan) sevinip müjdeleşirler.
Tevbe 125:
Kalblerinde bir hastalık (küfür ve nifak) olanların ise, bu sûreler, küfürlerine küfür kattı ve kâfir olarak ölüp gittiler.
Tevbe 126:
Münafıklar, her yıl bir veya iki kere çeşitli belâlara çarpıldıklarını görmezler mi? Böyle iken, yine tevbe etmezler ve ibret almazlar.
Tevbe 127:
Münafıkların kabahatını anlatan bir Sûre indirildiği zaman, birbirlerine bakıp: “-Müminlerden sizi gören oluyor mu? “diye işaretleşirler. (Gören yoksa) hemen sıvışır giderler. Allah, onların kalblerini, imanı kabulden çevirmiştir: Çünkü onlar, gerçeği anlamayan kimselerdir.
Tevbe 128:
Andolsun, size, içinizden bir Peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür; müminlere çok merhametlidir, onlara hayır diler.
Tevbe 129:
Ey Rasûlüm, eğer senden yüz çevirirlerse (sana iman etmezler ve emirlerini dinlemezlerse) de ki: “- Bana Allah yeter, ondan başka hiç bir ilâh yoktur. Ben, ancak ona güvendim ve o büyük ARŞ’ın sâhibidir.”
Sistemli Evden Eve Taşımacılık
Wholesale B2B Marketplaces