Şuarâ 2:
Bu ayetler, sıhhatı apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.
Şuarâ 3:
Ey Rasûlüm, Kureyş halkı) iman etmiyecekler diye, kederden nerde ise, nefsine kıyacaksın.
Şuarâ 4:
Biz eğer dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (iman etmelerini gerektirecek bir delâlet) indiriveririz de ona boyunları eğile kalır (artık hiç biri isyan etmez).
Şuarâ 5:
Kendilerine, Rahman’dan yeni bir öğüt her geldikçe, muhakkak ondan yüz çevirici olmuşlardır.
Şuarâ 6:
Onlar, ısrarla Peygamberi ve Kur’an’ı yalanladılar. Fakat o istihza ettikleri Kur’an’ın dehşetli (azab) haberi kendilerine yakında gelecektir. (Bedir savaşında veya kıyamette perişan olacaklardır).
Şuarâ 7:
(O kâfirler), yeryüzüne bakmadılar mı? Her çift ve çeşit iyi nebattan orada nicelerini bitirmişizdir!...
Şuarâ 8:
Şüphesiz ki bu nebatları bitirmekte (Allah’ın kudretine, merhamet ve nimetinin genişliğine delâlet eden) bir alâmet vardır. Bununla beraber onların çoğu mümin olmadılar.
Şuarâ 9:
Muhakkak ki senin Rabbin Azîzdir (kâfirlerden intikam almaya kâdirdir), Rahîm’dir (Müminlere merhametlidir).
Şuarâ 10:
Bir vakit Rabbin, Mûsa’ya şöyle buyurmuştu: “- Git o zalimler kavmine;
Şuarâ 11:
Firavun kavmine. Hâlâ (küfürden) sakınmıyacaklar mı?”
Şuarâ 49:
(Firavun onlara şöyle) dedi: “- Ben size izin vermeden ona (Mûsa’ya) iman ettiniz, anlaşıldı ki o size büyü öğreten büyüğünüzmüş! O halde mutlaka yakında bileceksiniz: Muhakkak surette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve gerçekten hepinizi asacağım.”
Şuarâ 106:
O vakit kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “- Siz Allah’dan korkmaz mısınız?
Şuarâ 107:
Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
Şuarâ 108:
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Şuarâ 109:
Buna karşı, ben sizden bir mükâfat da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.
Şuarâ 110:
O halde, Allah’dan korkun ve bana itaat edin.”
Şuarâ 111:
Onlar dediler ki: “- Arkana hep düşük kimseler takılmışken, biz sana iman eder miyiz?”
Şuarâ 112:
Nûh dedi ki: “- Onların yapmakta oldukları amellere dair benim bilgim yoktur (sadakatlarını bilmem, dış görünüşlerine bakıyorum).
Şuarâ 113:
Onların hesabı ancak Rabbime aiddir; eğer iyice düşünseydiniz bunu bilirdiniz (fakat siz cahillik yapıyor, bilmediğiniz şeyi söylüyorsunuz).
Şuarâ 139:
Böylece onu (Hûd peygamberi) tekzib ettiler. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak ki, onlara yaptığımız bu işte, sonrakiler için bir ibret vardır; öyle iken çoğu mümin olmadı.
Şuarâ 140:
Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki, O Azîz’dir= düşmanlarından intikam alıcıdır, Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir.
Şuarâ 141:
Semûd kavmi gönderilen peygamberleri tekzib etti.
Şuarâ 142:
O vakit, kardeşleri Salih (Peygamber) onlara şöyle demişti: “- Allah’dan korkmaz mısınız?
Şuarâ 143:
Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim.
Şuarâ 144:
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Şuarâ 145:
Buna karşı, ben, sizden bir ücret istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.
Şuarâ 146:
Siz, buradaki nimetler içerisinde emîn olarak bırakılacak mısınız?
Şuarâ 152:
(Onlar) o kimselerdir ki, yeryüzünü fesada verirler de düzeltmezler.”
Şuarâ 153:
Onlar (Salih peygambere) dediler ki: “- Sen çok büyülenmişlerdensin.
Şuarâ 154:
Sen ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyliyenlerden isen, haydi bir mucize getir.”
Şuarâ 155:
(Salih peygamber onlara şöyle) dedi: “- İşte bu, (Allah’ın emriyle kayadan çıkardığım) dişi bir deve! Su içme (işi), bir gün onun, belli bir gün de (nöbetle) sizin...
Şuarâ 156:
Sakın ona bir fenalıkla dokunmayın ki, bu yüzden sizi büyük bir günün azabı yakalar.”
Şuarâ 157:
Derken o deveyi kestiler, fakat pişman oldular.
Şuarâ 158:
Çünkü azab kendilerini yakalayıverdi. Muhakkak ki bunda bir ibret var. Öyle iken (arkadan gelenlerin) çoğu mümin olmadı.
Şuarâ 159:
Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir, Rahîm’dir.
Şuarâ 160:
Lût kavmi, gönderilen peygamberleri tekzib etti.
Şuarâ 161:
O vakit, kardeşleri Lût kendilerine şöyle demişti: “- Allah’tan korkmaz mısınız?
Şuarâ 162:
Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.
Şuarâ 163:
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Şuarâ 164:
Buna karşı ben sizden bir ücret de istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.
Şuarâ 165:
İnsanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz;
Şuarâ 166:
Ve Rabbinizin, sizin için helâl yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz? Doğrusu siz harama tecavüz eden bir kavimsiniz.”
Şuarâ 167:
Onlar şöyle dediler: “- Ey Lût, eğer söylediklerinden vaz geçmezsen, yemin olsun ki, muhakkak (memleketimizden) çıkarılanlardan olacaksın.”
Şuarâ 168:
(Lût, kavmine şöyle) dedi: “- Doğrusu ben, sizin yaptıklarınıza buğz edenlerdenim.
Şuarâ 169:
Ey Rabbim! Beni ve âilemi, bunların yapmakta oldukları kötülüğün azabından kurtar.”
Şuarâ 170:
Biz de onu ve âilesini (kendisine iman edenleri) tamamen kurtardık.
Şuarâ 171:
Ancak ailesinden, geridekiler içinde yalnız karısı kaldı.
Şuarâ 172:
Sonra geride kalanları hep helâk ettik.
Şuarâ 173:
Üzerlerine (kızgın lâvlardan ibaret) taş yağmuru yağdırdık. İşte bak, azabla korkutulanların yağmuru ne kötüdür!...
Şuarâ 174:
Muhakkak ki bunda (onlara yaptığımız helâk işinde), arkalarından gelecekler için büyük bir ibret vardır; öyle iken, çoğu mümin olmadı.
Şuarâ 175:
Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır. Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir.
Şuarâ 176:
Eyke (adındaki yerin) halkı gönderilen peygamberleri tekzip etti.
Şuarâ 177:
O vakit, (peygamberleri) Şuayp onlara şöyle demişti: “- Allah’dan korkmazmısınız?”
Şuarâ 178:
Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.
Şuarâ 179:
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Şuarâ 180:
Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.
Şuarâ 181:
Ölçüyü ve tartıyı tam yapın da eksiltip hak yiyenlerden olmayın.
Şuarâ 183:
İnsanların mal ve haklarını düşürmeyin ve yeryüzünü yağmacılıkla, ihtilâlcilikle fesada vermeyin.
Şuarâ 184:
O Allah’dan korkun ki, hem sizi, hem de sizden evvelki halkı yaratmıştır.
Şuarâ 185:
(Onlar, peygamberleri Şuayb’a şöyle) dediler: “- Sen muhakkak çok büyülenenlerdensin.
Şuarâ 186:
Sen ancak bizim gibi bir insansın. Doğrusu biz, seni muhakkak yalancılardan sanıyoruz.
Şuarâ 187:
Eğer doğru söyliyenlerdensen, hemen üzerimize gökten bir parça düşür.”
Şuarâ 188:
(Şuayb, kavmine şöyle) dedi: “- Rabbim yaptıklarınızı daha iyi bilendir.”
Şuarâ 189:
Böylece Şuayb’ı tekzib ettiler de, (güneşin bunaltıcı sıcaklığından gölgelenmek için bulutun altında sığındıkları zaman, yakılıb mahvedildikleri) o gölge gününün azabı kendilerini yakalayıverdi. Gerçekten o büyük bir günün azabı idi.
Şuarâ 190:
Doğrusu bunda, (onlara yaptığımız bu helâk işinde), kendilerinden sonra gelenler için büyük bir ibret var, öyle iken çoğu mümin olmadı.
Şuarâ 191:
Gerçekte senin Rabbin, muhakkak ki o, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahim’dir= müminlere çok merhametlidir.
Şuarâ 192:
Bu Kur’ân, muhakkak ve elbette âlemlerin Rabbi katından indirilmedir.
Şuarâ 196:
Gerçekten o, (Kur’an’ın nâzil olacağına dair vasıf) daha evvelki kitablarda da vardır.
Şuarâ 197:
İsrailoğulları âlimlerin, kitâblarında Kur’an’ın vasfını bilmesi de, o kâfirlere bir delil değil mi? (Bundan da Kur’an’ın sıhhatini anlamıyorlar mı?...)
Şuarâ 198:
Eğer onu Arabca bilmiyenlerden birine indirseydik de,
Şuarâ 199:
Onu Kureyş kâfirleri üzerine okusaydı, yine iman etmiyeceklerdi.
Şuarâ 200:
Biz, o küfrü mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuz ki,
Şuarâ 201:
O acıklı azabı görecekleri ana kadar, bu Kur’ân’a iman etmezler.
Şuarâ 202:
İşte, bu azab, hiç farkında değillerken, ansızın kendilerine gelecektir.
Şuarâ 203:
“Bize bir mühlet verilir mi?” diyecekler.
Şuarâ 204:
Şimdi onlar azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
Şuarâ 205:
Gördün ya, artık onları senelerce zevklendirsek,
Şuarâ 206:
Sonra kendilerine verilen azab vaadi gelip çatarsa,
Şuarâ 207:
O yaşadıkları zevkin kendilerine hiç faydası olmıyacaktır.
Şuarâ 208:
Biz hangi memleket halkını helâk ettikse, muhakkak o memleket halkını korkutucu peygamberler olmuştur.
Şuarâ 209:
(Onlara) öğüd verilmiştir. Biz (onları helâk etmekle) zulmetmiş değilizdir.
Şuarâ 211:
Kur’an’ı indirmek, onlara uygun düşmez; hem de buna güçleri yetmez.
Şuarâ 212:
Şeytanlar, vahyi işitmekten kesin olarak menedilmişlerdir.
Şuarâ 213:
O halde, sakın Allah ile beraber, diğer bir ilâha ibadet etme; azaba uğratılanlardan olursun.
Şuarâ 214:
Önce en yakın soydaşlarını (Allah’ın dinine dâvet ederek, kendilerine öğüd ver de cehennem azabı ile) korkut.
Şuarâ 215:
Sana tabi olan müminlere kanadını indir (tevazu yap).
Şuarâ 216:
(Buna rağmen) sana isyan ve muhalefet ederlerse de ki: “- Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim,”
Şuarâ 217:
Ve o Azîz Rahim’e tevekkül et (her şeye üstün, müminlere çok merhametli olan Allah’a güven).
Şuarâ 218:
O Allah’dır ki, namaza kalktığın zaman seni görüyor,
Şuarâ 219:
Secde edenler (namaz kılanlar) içinde dolaşmanı da...
Şuarâ 220:
Çünkü her şeyi künhü ile işitib bilen O’dur.
Şuarâ 221:
Ey müşrikler, size haber vereyim mi, şeytanlar kimin üzerine inerler?
Şuarâ 222:
Onlar, her düzenbaz günahkârın (kâhinlerle sahte peygamberlerin) üzerine inerler.
Şuarâ 223:
O düzenbazlardır ki, şeytanlara kulak verirler ve çoğu yalan söylerler (şeytanların telkinatını kendi bilgilerine katarlar).
Şuarâ 224:
(Peygamberi hicveden kâfir ve İslâm dışı) şairler ise, onlara sapık kimseler uyarlar.
Şuarâ 225:
Görmez misin o şairler, her yöne meyleder ve boş şeylere dalarlar.
Şuarâ 226:
Gerçekten onlar, şiirlerinde, yapmıyacakları şeyleri söylerler.
Şuarâ 227:
Ancak iman edib salih amel işliyenler, Allah’ı çok ananlar, kendilerine zulmedildikten sonra (Peygambere hiciv yapan kâfirleri reddederek) öclerini alanlar müstesnadır. O zulmedenler, yakında hangi dönüş yerine döneceklerini bilecelerdir.