Şuarâ 17:
İsrail oğullarını bizimle beraber gönder.»
Şuarâ 18:
«Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?»
Şuarâ 19:
«Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!»
Şuarâ 20:
Musa, «Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım.»
Şuarâ 21:
«Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.»
Şuarâ 22:
«O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olmandır.»
Şuarâ 23:
Firavun şöyle dedi: «Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?»
Şuarâ 24:
Musa cevap olarak: «Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi´dir.»
Şuarâ 25:
(Firavun) etrafında bulunanlara: «İşitmiyor musunuz?» dedi.
Şuarâ 26:
Musa dedi ki: «O sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.»
Şuarâ 27:
(Firavun): «Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir» dedi.
Şuarâ 28:
Musa devamla şöyle söyledi: «Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.»
Şuarâ 29:
Firavun: «Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim» dedi.
Şuarâ 30:
Musa sordu: «Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?»
Şuarâ 31:
Firavun: «Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen» dedi.
Şuarâ 32:
Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.
Şuarâ 33:
Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi.
Şuarâ 34:
Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: «Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!»
Şuarâ 35:
«Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?»
Şuarâ 36:
Dediler ki: «Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder.»
Şuarâ 37:
«Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.»
Şuarâ 38:
Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
Şuarâ 49:
Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: «Ben size izin vermeden O´na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!»
Şuarâ 50:
«Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz.»
Şuarâ 51:
«Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz»
Şuarâ 52:
Biz, Musa´ya: «Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz» diye vahyettik.
Şuarâ 53:
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:
Şuarâ 54:
«Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır.»
Şuarâ 55:
«(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar.»
Şuarâ 56:
«Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız.» (diyor ve dedirtiyordu.)
Şuarâ 57:
Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan,
Şuarâ 58:
Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık.
Şuarâ 59:
Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık.
Şuarâ 60:
Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler.
Şuarâ 61:
İki topluluk birbirini görünce, Musa´nın adamları «Eyvah, yakalandık! dediler.
Şuarâ 62:
Musa: «Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir.»
Şuarâ 63:
Bunun üzerine Musa´ya «Vur asân ile denize» diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi,
Şuarâ 64:
Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik.
Şuarâ 65:
Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık,
Şuarâ 88:
«O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!»
Şuarâ 89:
«Ancak Allah´a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer).»
Şuarâ 90:
(O gün) Cennet müttakilere yaklaştırılmıştır.
Şuarâ 91:
Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır.
Şuarâ 92:
(92-93) Onlara, «Allah´ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?» denilir.
Şuarâ 93:
(92-93) Onlara, «Allah´ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?» denilir.
Şuarâ 94:
Ve arkasından hep onlar (putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar.
Şuarâ 95:
(95-96) Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:
Şuarâ 96:
(95-96) Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:
Şuarâ 97:
«Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.»
Şuarâ 98:
«Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.»
Şuarâ 139:
Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.
Şuarâ 140:
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Şuarâ 141:
Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
Şuarâ 142:
Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?»
Şuarâ 143:
«Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
Şuarâ 144:
«Gelin artık, Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
Şuarâ 145:
«Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.»
Şuarâ 146:
«Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?»
Şuarâ 216:
Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: «Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım.»
Şuarâ 217:
Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.
Şuarâ 218:
O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.
Şuarâ 219:
Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.)
Şuarâ 220:
Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O´dur.
Şuarâ 221:
Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?
Şuarâ 222:
Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler.
Şuarâ 223:
Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır.
Şuarâ 224:
Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar.
Şuarâ 225:
(225-226) Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?
Şuarâ 226:
(225-226) Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?
Şuarâ 227:
Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah´ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.