Tâhâ 2:
Ey Muhammed! Kur´ân´ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik.
Tâhâ 3:
Ancak Allah´tan korkan kimse için bir öğüt olarak (indirdik.)
Tâhâ 4:
Yeri ve yüce gökleri yaratanın katından yavaş yavaş bir indirilişle (onu) indirdik.
Tâhâ 5:
O Rahmân (kudret ve hakimiyyetiyle) Arş´a hakim oldu.
Tâhâ 6:
Bütün göklerde olanlar, bütün yerdekiler, bu ikisinin arasında ve toprağın altında bulunanlar O´nundur.
Tâhâ 7:
Sen (Allah´a ettiğin dua ve zikirle) sesini yükseltirsen (bilki Allah bundan mustağnîdir.). Çünkü O şüphesiz gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.
Tâhâ 8:
Allah O´dur ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler O´nundur.
Tâhâ 9:
(Habîbim!) Musa´nın (başından geçen hayat) hikayesi sana geldi mi?
Tâhâ 10:
Hani o bir ateş görmüştü de, ailesine: «Yerinizde durun, benim gözüme bir ateş ilişti, belki size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösterici bulurum» demişti.
Tâhâ 11:
Ateşe vardığı zaman şöyle çağrıldı: «Ey Musa!
Tâhâ 12:
Ben şüphesiz senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen kutsal bir vadi olan Tuvâ´dasın.
Tâhâ 13:
Ben seni seçtim, şimdi (sana) vahyolunacak şeyleri dinle.
Tâhâ 14:
Şüphesiz ben Allah´ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl.
Tâhâ 15:
Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini gizli tutuyorum ki, herkes yaptığının karşılığını görsün.
Tâhâ 16:
Sakın kıyamete inanmayıp, kendi heva ve hevesine uyan kimse seni, ona iman etmekten alıkoymasın; sonra helak olursun.
Tâhâ 18:
Musa dedi: «O benim asâm (değneğim) dır, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim ve onda başka hacetlerim (faydalanacağım şeyler) de var»
Tâhâ 36:
Allah buyurdu: «Ey Musa! Dilediğin (şeyler) sana verildi.»
Tâhâ 37:
«And olsun biz, sana diğer bir defa daha ihsan etmiştik»
Tâhâ 38:
Hani bir vakit ilham edilmesi gereken (ancak ilham ile bilinebilen) şu ilhamı annene verdik:
Tâhâ 39:
«Onu (Musa´yı) tabut içine koy da denize bırak. Deniz de onu sahile atsın. Onu hem bana düşman, hem ona düşman olan biri alsın.» Bir de benim gözetimim altında yetiştirilmen için, üzerine katımdan bir sevgi bırakmıştım. (Ey Musa!)
Tâhâ 40:
Hani kız kardeşin (Firavun´un sarayına) giderek: «Ona bakacak birini size buluvereyim mi? diyordu. Böylece seni tekrar annene verdik ki, gözü aydın olsun da kederlenmesin. Hem sen, bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık. Seni çeşitli musibetlerle imtihan ettik. Bu sebeple yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra ey Musa! Belli bir çağa (peygamberlik görevini yüklenecek bir yaşa) geldin.
Tâhâ 44:
Varın da ona yumuşak söz söyleyin; olur ki, öğüt dinler, yahut korkar.
Tâhâ 45:
(Musa ile Harun) «Rabbimiz! Onun bize kötülük yapmasından veya azgınlığını artırmasından korkarız» dediler.
Tâhâ 46:
Allah buyurdu ki: «Korkmayın, zira ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.»
Tâhâ 47:
Hemen gidin de Firavun´a deyin ki: «Biz Rabbinin (sana gönderilen) elçileriyiz. Artık İsrailoğulları´nı bizimle gönder, onlara azab etme; biz sana Rabbinden bir mucize ile geldik. Selam doğru yolda gidenleredir.»
Tâhâ 48:
«Bize kesin olarak vahyolundu ki, azab şüphesiz (gerçeği) inkâr edip ona sırt çevirenleredir.»
Tâhâ 49:
Firavun: «Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?» dedi.
Tâhâ 50:
Musa: «Bizim Rabbimiz her şeye şeklini veren, sonra da yolunu gösterendir.» dedi.
Tâhâ 51:
Firavun : «Öyleyse geçmiş asırlar (daki insanlar)ın durumu nedir?» dedi.
Tâhâ 52:
Musa dedi ki: «Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitapta (yazılı)dır. Rabbim yanlış yapmaz ve unutmaz.»
Tâhâ 53:
«Yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, oradan sizin için yollar açan ve gökten bir su indiren O´dur.» İşte biz o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler çıkardık.
Tâhâ 54:
Hem siz yiyin, hem de hayvanlarınızı otlatın. Akıl sahibleri için bunda nice ibretler vardır!
Tâhâ 55:
Sizi yerden (topraktan) yarattık, yine (ölümünüzden sonra) ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi bir kere daha çıkaracağız.
Tâhâ 56:
And olsun ki, biz, Firavun´a mucizelerimizin hepsini gösterdik. Böyle iken o yine onları yalan sayıp kabulden çekindi.
Tâhâ 57:
(Firavun Musa´ya şöyle) dedi: «Ey Musa! Sen sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize?»
Tâhâ 58:
«O halde biz de senin sihrin gibi bir sihirle sana geleceğiz (karşına çıkacağız); şimdi bizimle senin aranda bir vakit ve bir buluşma yeri tayin et ki; ne senin, ne bizim caymayacağımız uygun bir yer olsun.»
Tâhâ 59:
Musa: «Sizinle buluşma zamanı, süs (bayramı) günü ve insanların toplanacağı kuşluk vaktidir.» dedi.
Tâhâ 60:
Bunun üzerine Firavun döndü gitti ve bütün hile vasıtalarını topladıktan sonra geldi.
Tâhâ 61:
Musa onlara dedi ki: «Yazıklar olsun size! Allah´a yalan uydurmayın. Sonra bir azab ile kökünüzü keser. Gerçekten (Allah´a) iftira eden hüsrana uğramıştır.»
Tâhâ 62:
Sihirbazlar aralarında işlerini tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular
Tâhâ 63:
(Sihirbazlar daha sonra Musa ve Harun´u göstererek şöyle) dediler: «Bu ikisi muhakkak sihirbazdır; büyüleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve de örnek dininizi yok etmek istiyorlar.»
Tâhâ 64:
«Onun için bütün tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra hep bir sıra halinde gelin. Bugün üstün gelen muhakkak zafer kazanmıştır.»
Tâhâ 65:
Sihirbazlar: «Ey Musa! Ya sen at, yahud ilk atan biz olalım» dediler.
Tâhâ 66:
Musa dedi ki: «Hayır, siz atın.» Bir de ne görsün! Onların ipleri ve değnekleri, yaptıkları sihirden ötürü kendisine sanki yürüyorlarmış gibi geldi.
Tâhâ 67:
Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti.
Tâhâ 68:
Biz dedik ki: «Korkma, çünkü sen muhakkak üstünsün (galib geleceksin)»
Tâhâ 69:
«Sağ elindekini atıver, o, onların yaptıklarını yutar. Çünkü onların yaptıkları ancak bir büyücü tuzağıdır. Büyücü ise, her nerede olursa olsun başarıya ulaşamaz.»
Tâhâ 70:
Sonunda bütün sihirbazlar secdeye kapandılar, «Musa ile Harun´un Rabbine iman ettik» dediler.
Tâhâ 71:
Firavun: «Ben size izin vermeden mi ona iman ettiniz? O, muhakkak size sihir öğreten büyüğünüzdür. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve muhakkak sizi hurma dallarına asacağım. Böylece hangimizin azabının daha şiddetli ve devamlı olduğunu bileceksiniz» dedi.
Tâhâ 72:
(İman eden sihirbazlar şöyle) dediler: «Bize gelen bu açık mucizeler ve bizi yaratana karşı, asla seni tercih edemeyiz. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin.»
Tâhâ 73:
«Doğrusu biz hem günahlarımıza, hem bizi zorladığın sihre karşı, bizi bağışlasın diye, Rabbimize iman ettik. Allah (sevabça senden) daha hayırlı ve (azab verme bakımından da) daha devamlıdır.»
Tâhâ 74:
Her kim Rabbine suçlu olarak varırsa, şüphesiz ki ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de dirilir.
Tâhâ 75:
Kim de ona bir mümin olarak salih ameller işlemiş olduğu halde varırsa, işte onlara en yüksek dereceler vardır.
Tâhâ 76:
Adn cennetleri vardır ki, altlarından ırmaklar akar, onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Ve işte bu, (küfür ve isyandan) arınanların mükafatıdır.
Tâhâ 77:
Gerçekten Musa´ya şöyle vahyettik: «Kullarımla geceleyin yürü (Mısır´dan çık) de (asânı vurarak) onlara denizde kuru bir yol aç; (artık firavun tarafından) yetişilmekten korkmazsın ve (boğulmaktan) endişe de etmezsin.»
Tâhâ 78:
Firavun ordularıyla hemen onları takip etti, denizden kendilerini sarıveren (korkunç boğulma) sarıverdi
Tâhâ 79:
Böylece Firavun kavmini yanlış yola sürükledi ve doğru yola götürmedi.
Tâhâ 80:
Ey İsrailoğulları! Sizleri düşmanınızdan kurtardık ve Tûr dağının sağ yanında size söz verdik, üzerinize de kudret helvası ve bıldırcın indirdik.
Tâhâ 81:
Size verdiğimiz rızıkların en temizlerinden yiyin ve bunda taşkınlık etmeyin, sonra üzerinize gazabım iner. Kimin üzerine de gazabım inerse, muhakkak o mahvolur.
Tâhâ 82:
Bununla beraber, şüphe yok ki ben, tevbe eden, iman edip salih amel işleyen, sonra da hak yolda sebat gösteren kimse için çok bağışlayıcıyım.
Tâhâ 83:
«Ey Musa! Seni kavminden (ayırıp) daha çabuk (gelmeye) sevkeden nedir?» (dedik.)
Tâhâ 84:
Musa: «Onlar benim izimdeler (arkamdan beni takip edip geliyorlar). Ben sana acele ettim (geldim) ki, hoşnud olasın» dedi.
Tâhâ 85:
Allah: «Doğrusu biz senden sonra kavmini imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı» dedi.
Tâhâ 86:
Hemen Musa öfkeli ve üzgün olarak kavmine döndü (onlara şöyle) dedi: «Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaad ile söz vermedi mi? Size bu süre mi çok uzun geldi, yoksa Rabbinizden size bir gazab inmesini arzu ettiniz de mi, bana olan vaadinizden caydınız?»
Tâhâ 87:
Onlar dediler ki: «Biz sana verdiğimiz sözden, kendiliğimizden caymadık. Fakat biz o (Kıbtî) kavminin süs eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiştik. Onları (ateşe) attık. Sâmirî de (kendi mücevheratını) böylece atmıştı.»
Tâhâ 88:
Nihayet Sâmirî onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. Bunun üzerine Sâmirî ve adamları: «İşte sizin de, Musa´nın da ilâhı budur, ama o unuttu» dediler.
Tâhâ 89:
Onlar görmüyorlar mıydı ki, o buzağı, kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor; onlara ne bir zarar, ne de bir yarar vermeye sahip bulunamıyordu.
Tâhâ 90:
And olsun ki Harun daha önce onlara: «Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile) imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahmân´dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin» demişti.
Tâhâ 91:
Onlar (cevap olarak şöyle) demişlerdi: «Musa bize dönüp gelinceye kadar, biz ona tapmaya elbette devam edeceğiz.»
Tâhâ 92:
(Musa gelince kardeşine şöyle) dedi: «Ey Harun! bunların sapıklığa düştüğünü gördüğün vakit, seni engelleyen ne oldu?»
Tâhâ 93:
«(Neden) benim yolumu takip etmedin, benim emrime karşı mı geldin?»
Tâhâ 94:
Harun: «Ey anamın oğlu! Sakalımı ve başımı (saçımı) tutma. Ben senin ´İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözüme bakmadın´ diyeceğinden korktum.» dedi.
Tâhâ 95:
(Hz. Musa bu defa Sâmirî´ye dönerek) «Ey Sâmirî! Senin bu yaptığın nedir?» dedi.
Tâhâ 96:
Sâmirî: «Onların görmedikleri bir şey gördüm: (Sana gelen) ilâhî elçinin (Cebrail´in) izinden bir avuç (toprak) aldım ve onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu, bana böylece nefsim hoş gösterdi» dedi.
Tâhâ 97:
(Musa ona şöyle) dedi: «Haydi çekil git. Artık senin için hayat boyunca, ´benimle temas yok´ diye söylemen var (bir vahşi gibi yapayalnız yaşamağa mahkum olacaksın). Hem senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Bir de ibadet edip durduğun ilâhına bak; elbette biz onu yakacağız, sonra da kül edip muhakkak onu denize savuracağız.»
Tâhâ 98:
Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah´dır. Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
Tâhâ 99:
(Ey Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki, sana katımızdan bir zikir (düşünüp kendisinden ibret alınacak bir kitab) verdik.
Tâhâ 100:
Kim ondan yüz çevirirse, şüphesiz o, kıyamet günü bir günah yüklenecektir.
Tâhâ 101:
Devamlı o azabın altında kalacaklar. Kıyamet günü onlar için, bu ne fena bir yüktür!
Tâhâ 102:
Sûr´a üfürüleceği gün ki biz suçluları o gün, (gözleri korkudan) göğermiş olarak mahşerde toplayacağız.
Tâhâ 103:
«Siz dünyada sadece on(gün) kaldınız» diye kendi aralarında gizli gizli konuşurlar.
Tâhâ 104:
Aralarında ne konuşacaklarını biz çok iyi biliriz. Görüşü en üstün olan: «Ancak bir gün kaldınız» diyecektir.
Tâhâ 105:
(Ey Muhammed!) Sana dağlar(ın kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: «Rabbim onları ufalayıp savuracak.»
Tâhâ 106:
«Böylece yerlerini dümdüz boş bir halde bırakacak.»
Tâhâ 107:
«Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin.»
Tâhâ 108:
O gün, hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye (Sûr´a üfleyenin çağrısına) uyarlar. Öyleki, Rahmân´ın heybetinden sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezsin.
Tâhâ 109:
O gün, Rahmân´ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez.
Tâhâ 110:
Allah, onların geleceklerini de, geçmişlerini de bilir. Onlar ise O´nu ilmen kavrayamazlar.
Tâhâ 111:
Bütün yüzler, diri ve bütün yarattıklarını gözetip duran Allah´a baş eğmiştir. Bir zulüm yüklenen gerçekten hüsrana uğramıştır.
Tâhâ 112:
Her kim de mümin olarak salih amelleri işlerse, artık o, ne bir haksızlıktan ve ne de çiğnenmekden korkar.
Tâhâ 113:
İşte böylece biz onu Arapça bir Kur´ân olarak indirdik. Onda tehditlerden nice türlüsünü tekrar tekrar açıkladık ki belki sakınırlar, yahut onlara bir ibret ve uyanış verir.
Tâhâ 114:
Hükmü her yerde geçerli gerçek hükümdar olan Allah yücedir. (Ey Muhammed!) Kur´ân sana vahyedilirken, vahiy bitmeden önce (unutma korkusu ile) Kur´ân´ı okumada acele etme; «Rabbim! benim ilmimi artır» de.
Tâhâ 115:
Doğrusu bundan önce Âdem´e (bu ağaçtan yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık.
Tâhâ 116:
Bir vakit meleklere: «Âdem(e hürmet) için secde edin» demiştik; İblis´ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti.
Tâhâ 117:
Biz de (Âdem´e) şöyle demiştik: «Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun).»
Tâhâ 118:
«Doğrusu senin acıkmaman ve çıplak kalmaman (ancak) cennettedir.»
Tâhâ 119:
Ve sen orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın»
Tâhâ 120:
Nihayet şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi: «Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?»
Tâhâ 121:
Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve üzerlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbinin emrinden çıktı da şaşırdı.
Tâhâ 122:
Sonra Rabbi, onu seçti de tevbesini kabul buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi.
Tâhâ 123:
Allah (onlara) şöyle dedi: «Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan (cennetten) inin. Artık benden size bir hidayet (kitab) geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte o, sapıklığa düşmez ve (ahirette) zahmet çekmez.
Tâhâ 124:
Her kim de benim zikrimden (Kur´ân´dan) yüz çevirirse, (bilsin ki) ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.
Tâhâ 125:
(O zaman Kur´ândan yüz çeviren kimse) «Rabbim! beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören bir kimseydim» der.
Tâhâ 126:
Allah: «Böyledir, sana âyetlerimiz gelmişti de onları sen unutmuştun, bugün de öylece unutulursun» der.
Tâhâ 127:
İşte haddi aşanları, Rabbinin âyetlerine inanmayanları biz böyle cezalandırırız. Ve muhakkak ki ahiret azabı (dünya azabından) daha şiddetli ve daha devamlıdır.
Tâhâ 128:
Onları, yerlerinde gezip durdukları şu kendilerinden önce yok ettiğimiz bunca nesiller(in o korkunç akibeti) doğru yola sevk etmedi mi? Doğrusu bunda ibret alacak aklı olanlar için nice deliller vardır.
Tâhâ 129:
Eğer Rabbinin verdiği bir hüküm ve tayin ettiği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı.
Tâhâ 130:
O halde, dediklerine sabret; güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında da tesbih et ki hoşnudluğa eresin.
Tâhâ 131:
Kâfirlerden bir kısmına, onları sınamak için dünya hayatının zineti olarak verdiğimiz ve onunla kendilerini geçindirdiğimiz şeye (mal ve saltanata) sakın rağbetle bakma. Rabbinin (ahiretteki) rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.
Tâhâ 132:
(Ey Muhammed!) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel akibet takva sahiplerinindir.
Tâhâ 133:
(İnkâr edenler): «Rabbinden bize bir mucize getirse ya» dediler. Onlara önceki kitablarda olan apaçık deliller gelmedi mi?
Tâhâ 134:
Eğer biz, onları bundan (peygamber veya Kur´ân´dan) önce bir azab ile yok etseydik, muhakkak «Ey Rabbimiz! bize bir peygamber gönderseydin de, alçak ve rezil olmadan önce âyetlerine uysaydık, olmaz mıydı?» diyeceklerdi.
Tâhâ 135:
De ki: «Hepimiz beklemekteyiz, siz de bekleyedurun. Şüphesiz düz yolun sahiplerinin kimler olduğunu ve kimlerin doğru yolda bulunduğunu yakında bileceksiniz.