Âli İmrân Suresi Türkçe Meali
Âli İmrân 1:
Elif Lâm- Mim.
Âli İmrân 2:
O, kendinden başka bir ilâh bulunmayan, diri ve yarattıklarını gözetip yöneten Allah´tır.
Âli İmrân 3:
Sana daha önceki semavi kitapları onaylayan hakk içerikli kitabı indirdi. Daha önce de insanlara doğru yolu göstermek için Tevrat´ı ve İncil´i indirmişti.
Âli İmrân 4:
Doğru ile eğriyi birbirinden ayıran bu kitabı da aynı amaçla indirdi. Allah´ın ayetlerini inkâr edenleri ağır bir azap beklemektedir. Hiç kuşkusuz Allah üstün iradeli ve intikam alıcıdır.
Âli İmrân 5:
Hiç şüphesiz, ne yerde ve ne gökteki hiçbir şey Allah için gizli değildir.
Âli İmrân 6:
Size döl yataklarında dilediği biçimi veren O´dur. O´ndan başka ilah yoktur. O, üstün iradeli ve hikmet sahibidir.
Âli İmrân 7:
Sana bu Kitab´ı indiren O´dur. Bu Kitab´ın bir kısım ayetleri kesin anlamlı (muhkem)dir, bunlar onun özünü oluştururlar. Diğer kısmı da birden çok anlamlı (müteşabih)dir. Kalplerinde eğrilik olanlar fitne çıkarmak ve keyfi yorumlar yapmak amacı ile bu kitabın birden çok anlamlı ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onların yorumunu sadece Allah bilir. Köklü bilgiye sahip olanlar ise «Bu Kitab ´a inandık, O bütünü ile Allah katından gelmiştir» derler. Bunu ancak aklı başında olanlar düşünebilirler.
Âli İmrân 8:
(Böyleleri şöyle der): «Ey Rabbimiz, bizleri doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi kaydırma, bize katından rahmet bağışla, kuşkusuz sen bağışı bol olansın.
Âli İmrân 9:
Ey Rabbimiz, sen geleceği kuşkusuz olan bir günde insanları kesinlikle biraraya getireceksin. Hiç şüphesiz Allah sözünden caymaz.
Âli İmrân 10:
Kafirlere gelince onların ne malları ve ne de evlatları Allah´ın karşısında hiç bir işlerine yaramaz. Onlar Cehennem ateşinin yakacağıdırlar.
Âli İmrân 11:
Tıpkı Firavunoğulları gibi, daha öncekilerin durumu gibi. Onlar ayetlerimizi yalanladılar. Allah da günahları yüzünden onların yakalarına yapıştı. Hiç kuşkusuz Allah´ın azabı ağırdır.
Âli İmrân 12:
Kafirlere de ki: «Yenilecek ve cehenneme sürüleceksiniz´ : Orası ne fena bir barınaktır.
Âli İmrân 13:
(Bedir savaşında) karşılaşan iki grubun durumunda sizin için ibret dersi vardır. Taraflardan biri Allah yolunda savaşıyordu, öbürü ise kafirdi ve karşı tarafı gözleri ile kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı. Hiç kuşkusuz Allah dilediğini yardımı ile destekler. Bu olayda basiret sahipleri hesabına ibret dersi vardır.
Âli İmrân 14:
Kadınlara, evlâdlara, tartı tartı biriktirilmiş altın ve gümüşe, otlağa yayılmış atlara, küçükbaş hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı tutkunluk insanlara cazip gösterildi. Bunlar dünya hayatının nimetleridir. Oysa asıl varılacak yer Allah katındadır.
Âli İmrân 15:
Deki: Size bunlardan daha hayırlı olanı haber vereyim mi? Takvalılar için Rabbleri katında sürekli kalacakları, altından ırmaklar akan Cennetler, el değmemiş eşler ve Allah´ın hoşnutluğu vardır. Hiç kuşkusuz Allah kullarını hakkıyla görür.»
Âli İmrân 16:
Bu kimseler ´Ey Rabbimiz, inandık, günahlarımızı affeyle, bizleri Cehennem ateşinin azabından koru´ derler.
Âli İmrân 17:
Bunlar sabırlılar, samimî bağlılar, gönülden kulluk edenler, mallarını Allah yolunda harcayanlar ve seher vakitlerinde günahlarının bağışlanmasını dileyenlerdir.
Âli İmrân 18:
Allah´tan başka ilâh olmadığına ve O´nun adaleti ayakta tuttuğuna Allah´ın kendisi, melekler ve bilgili kullar tanıktır. O´ndan başka ilâh yoktur. O üstün iradeli ve hikmet sahibidir.
Âli İmrân 19:
Allah katında geçerli olan din İslâm´dır. Kitap verilenler, kendilerine bilgi geldikten sonra karşılıklı ihtirasları yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Kim Allah´ın ayetlerini inkar ederse bilsin ki, Allah´ın hesaplaşması çok çabuktur.
Âli İmrân 20:
Eğer seninle tartışmaya kalkışırlarsa de ki; ´Ben bana uyanlar ile birlikte tüm varlığım ile Allah´a teslim oldum.´ Kendilerine kitap verilenler ile kitapsız müşriklere ´Siz de teslim oldunuz mü?´ diye sor. Eğer teslim olurlarsa doğru yola girmiş olurlar. Eğer sırt dönerlerse sana düşen sadece duyurmaktır. Allah kullarını hakkıyle görür.
Âli İmrân 21:
Allah´ın ayetlerini inkâr edenleri, peygamberleri sebepsiz olarak öldürenleri ve adaleti emreden insanları öldürenleri acıklı bir azapla müjdele!
Âli İmrân 22:
Onların emek ve çabaları dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onlara yardım eden bulunmaz
Âli İmrân 23:
Allah´ın kitabından kendilerine bir pay verilmiş olanları görmedin mi? Bunlar aralarında hüküm versin diye Allah´ın kitabına çağırılıyorlar, fakat sonra aralarından bir grup bu kitaba karşı çıkarak sırt çeviriyor.
Âli İmrân 24:
Bu olumsuz tutumları, onların ´Cehennem ateşi bize sayılı birkaç gün dışında dokunmayacak´ demelerinden kaynaklanıyor. Onların bu iftiraları dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür.
Âli İmrân 25:
Acaba geleceği kuşkusuz bir gün onların biraraya getirilecekleri ve hiç kimseye haksızlık edilmeksizin herkese kazandığı verileceği zaman halleri nice olur?
Âli İmrân 26:
De ki; ´Ey mülkün sahibi Allah´ım, sen mülkü (egemenliğin iktidarı) dilediğine verir, dilediğinden geri alırsın. Dilediğini üste çıkarır, dilediğini alçaltırsın. İyilik senin elindedir, senin gücün herşeye yeter.
Âli İmrân 27:
Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü geceye dönüştürürsün. Diriyi ölüden çıkarır, ölüyü diriden çıkarırsın. Dilediklerine hesapsız rızık verirsin.´
Âli İmrân 28:
Müminler, müminleri bırakarak kafirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa artık Allah ile arasında hiçbir ilişki kalmaz. Yalnız, kafirlerin size yönelik tehlikelerinden korunabilirsiniz. Allah sizi kendinden korkmaya çağırıyor. Dönüş Allah´adır.
Âli İmrân 29:
De ki; ´İçinizdeki duyguyu saklasanız da açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde olanı ve yerde olanı da bilir. Allah´ın gücü herşeye yeter.´
Âli İmrân 30:
O gün herkes yapmış olduğu her iyiliği karşısında bulur, yaptığı her kötülüğü de. Yaptığı kötülükle arasında uzak bir mesafe olsun ister. Allah sizi kendisinden korkmaya çağırır. Allah, kullarına karşı şefkatlidir.
Âli İmrân 31:
De ki; ´Eğer Allah´ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Hiç kuşkusuz Allah bağışlayıcı ve esirgeyicidir.´
Âli İmrân 32:
De ki; :´Allah´a ve peygambere itaat ediniz.´ Eğer bu çağrıya sırt çevirirlerse hiç şüphesiz Allah kafirleri sevmez.
Âli İmrân 33:
Allah Adem´i, Nuh´u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçerek alemlere üstün kıldı.
Âli İmrân 34:
Bunlar birbirinden türemiş tek bir kuşaktır. Hiç şüphesiz Allah işiten ve bilendir.
Âli İmrân 35:
Hani, İmran´ın karısı ´Rabbim, karnımdaki çocuğu, her türlü endişeden arınmış olarak sırf sana adadım, O´nu benden yana kabul buyur. Hiç , kuşkusuz sen işiten ve bilensin´ dedi.
Âli İmrân 36:
Fakat onu doğurunca Allah ne doğurduğunu gayet iyi bildiği halde şöyle dedi: ´Rabbim, doğurduğum kız çocuğudur, oysa erkek kız gibi değildir. Ona Meryem adını taktım. O´nu ve soyunu lânetlenmiş şeytandan senin himayene havale ederim.
Âli İmrân 37:
Bunun üzerine Rabbi onu güzelce kabul etti. Onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi, bakımıyla Zekeriyya´yı görevlendirdi. Zekeriyya ne zaman o mabede girse çocuğun yanında yiyecek bulur ve ´Ey Meryem bu sana nereden geldi´ diye sorardı. Meryem de: Allah tarafından geldi, hiç kuşkusuz Allah dilediğine hesapsız rızık verir´ derdi.
Âli İmrân 38:
Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti; ´Ey Rabbim, bana kendi tarafından temiz bir soy bağışla, hiç kuşkusuz sen şu duayı işitensin´ dedi.
Âli İmrân 39:
Bunun üzerine Zekeriyya, mabette namaz kılarken melekler ona şöyle seslendiler; Allah sana Yahya´yı müjdeliyor. O, Allah´ın dolaysız kelimesini doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.´
Âli İmrân 40:
Zekeriyya ´Ya Rabbi, kendim iyice yaşlanmış ve karım çocuktan kesilmişken nasıl oğlum olabilir?´ dedi. O da ´Böyledir, Allah dilediğini yapar´ dedi.
Âli İmrân 41:
Zekeriyya ´Rabbim, bana bunun belirtisini göster´ dedi. Allah ona şöyle buyurdu; ´Senin belirtin üç gün boyunca, işaretleşme dışında insanlarla konuşmamandır. Rabbinin adını çokça an ve sabah akşam O´nu noksanlıktan tenzih et :
Âli İmrân 42:
Hani melekler şöyle demişti; ´Ey Meryem, Allah seni seçti, arındırdı ve dünyanın kadınlarına üstün kıldı :
Âli İmrân 43:
Ey Meryem Rabbinin huzurunda saygı ile dur. Secdeye kapan ve rükua varanlarla birlikte sen de rükua var.
Âli İmrân 44:
Bunlar sana vahiy yolu ile bildirdiğimiz gayb alemine ilişkin haberlerdir. Onlardan hangisi Meryem´in sorumluluğunu üstlenecek diye kalemleri ile kur´a çekerlerken sen yanlarında değildin, bu konuda çekişirken de orada değildin.
Âli İmrân 45:
Hani Melekler dediler ki; ´Ey Meryem, Allah seni dolaysız Kelime´si ile müjdeliyor. Onun adı Meryemoğlu İsa Mesih´tir. O dünyada da ahirette de yüce, şanlıdır ve Allah´ın yakınlarındandır.
Âli İmrân 46:
O daha beşikteyken ve yetişkinlik çağında insanlarla konuşacaktır ve salih kullarındandır.
Âli İmrân 47:
Meryem ´Ey Rabbim, bana hiçbir insan dokunmamışken nasıl olur da çocuğum olabilir?´ dedi. De ki: ´İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. O bir şeyin olmasına karar verince ona sadece «ol» der o da hemen oluverir.´
Âli İmrân 48:
Allah O´na Kitab´ı, Hikmet´i, Tevrat´ı ve İncil´i öğretecek.
Âli İmrân 49:
O´nu, İsrailoğullarına şöyle diyecek olan bir peygamber olarak gönderecek; ´Ben size Rabbinizden mucize ile geldim. Ben sizin önünüzde çamurdan kuş biçiminde bir cisim yapar, sonra ona bir nefes üflerim de Allah´ın izni ile kuş oluverir; Doğuştan körler ile alacalık (ebras) hastalarını iyileştiririm; Allah´ın izni ile ölüleri diriltirim; evlerinizde hangi yiyeceklerinizi yediğinizi ve hangilerini sonraya bıraktığınızı haber veririm. Eğer mümin iseniz, bu sizin için ibret alacağınız kesin bir delildir.
Âli İmrân 50:
Benden daha önce inen Tevrat´ı onaylayıcı olarak size haram kılınmış olan bazı şeyleri helâl ilan etmek üzere Rabbiniz tarafından kesin bir kanıtla size geldim. Allah´tan korkunuz ve bana itaat ediniz.
Âli İmrân 51:
Allah benim de sizin de Rabbimizdir, O´na kulluk ediniz, doğru yol işte budur.
Âli İmrân 52:
İsa, İsrailoğulları´nın inkarcı tutumlarını görünce Allah uğrunda bana yardımcı, destekçi olacak olanlar kimlerdir?´ diye sordu. Havariler ´Biz Allah´ın destekçileriyiz, Allah´a iman ettik, şahid ol ki biz müslümanız´ dediler.
Âli İmrân 53:
´Ey Rabbimiz, indirmiş olduğun mesaja inandık, Peygambere uyduk, bizleri bu mesajın canlı şahitleri arasına yaz!´
Âli İmrân 54:
Hile yaptılar. Allah da onları cezalandırdı. Ve Allah hile yapanların cezasını en iyi verendir.
Âli İmrân 55:
Hani Allah şöyle demişti; ´Ey İsa, ben senin canını alacak, katıma yükseltecek ve kâfirlerin iftiralarından arındıracağım, sana uyanları da kıyamet gününe kadar kâfirlere üstün kılacağım. Sonra hepiniz bana döneceksiniz ve ben anlaşmazlığa düştüğünüz konularda aranızda hüküm vereceğim.´
Âli İmrân 56:
Kâfirler var ya, onları ağır bir azaba çarptıracağım, onların hiçbir yardımcısı olmayacaktır.
Âli İmrân 57:
İman edip salih ameller (iyi işler) yapanlara gelince, Allah onların mükafatlarını eksiksiz olarak verecektir, Allah zalimleri sevmez.
Âli İmrân 58:
Sana okuduğumuz bu kıssalar ve direktifler, ayetlerden ve hikmetli zikirdendirler.
Âli İmrân 59:
Allah katında İsa örneği, Allah´ın topraktan yarattıktan sonra "ol" demesi ile oluveren Adem örneği gibidir.
Âli İmrân 60:
Bu anlattıklarımız Rabbinden gelen gerçektir. Sakın kuşkuya kapılanlardan olma.
Âli İmrân 61:
Sana gelen bilgiden sonra kim bu konuda seninle tartışacak olursa de ki; ´Geliniz, evlatlarımızı ve evlatlarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendinizi ve kendimizi biraraya çağıralım; sonra karşılıklı lânetleşerek Allah´ın lânetinin yalancıların üzerine olmasını dileyelim.
Âli İmrân 62:
Bu anlatılanlar gerçek olaylardır. Allah´tan başka ilah yoktur. Hiç kuşkusuz Allah üstün iradeli ve hikmet sahibidir.
Âli İmrân 63:
Eğer sırt çevirirlerse kuşkusuz Allah kimlerin bozguncu olduğunu bilir.
Âli İmrân 64:
De ki: “Ey ehl-i kitab! Hepiniz, sizinle bizim aramızda müsavi olan bir kelimeye gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. O’na hiçbir şeyi eş koşmayalım. Ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rab ittihaz edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse o vakit, şahit olun ki, biz müslümanız” deyin.
Âli İmrân 65:
Ey kitap ehli; ne diye İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat ve İncil O´ndan sonra indirildi. Bunu düşünemiyor musunuz?
Âli İmrân 66:
Diyelim ki, hakkında bilgi sahibi olduğunuz İsa konusu üzerinde tartıştınız. Peki hiç bilmediğiniz bir konu üzerinde ne diye tartışıyorsunuz? Allah bilir fakat siz bilmezsiniz.
Âli İmrân 67:
İbrahim ne yahudi ve ne de hıristiyan idi. O dosdoğru bir müslümandı. müşriklerden değildi.
Âli İmrân 68:
Gerçekten İbrahim´e en yakın insanlar O´na uymuş olanlar ile bu peygamber ile O´na inananlardır. Allah müminlerin dostudur.
Âli İmrân 69:
Kitap ehlinden bir grup, sizi yoldan çıkarma sevdasına kapıldı. Oysa onlar sadece kendilerini yoldan çıkarırlar, ama bunun farkında değildirler.
Âli İmrân 70:
Ey kitap ehli, niye göz göre göre Allah´ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz?
Âli İmrân 71:
Ey kitap ehli, niye gerçeğin üzerine batılı örtüyor ve bile bile gerçeği saklıyorsunuz?
Âli İmrân 72:
Kitap ehlinden bir grup dedi ki; ´müminlere indirilen mesaja günün başlangıcında inanınız, fakat günün sonunda onu reddediniz, böylece belki onlar da inançlarından dönerler.
Âli İmrân 73:
Aslında kendi dininize uyanlardan başkasına sakın inanmayınız: De ki; ´Doğru yol yalnız Allah´ın gösterdiği yoldur: Onlar birbirlerine ´Size verilen mesajın benzeri bir başkasına (peygambere) verildiği için ya da söyleyeceklerinizi, Rabbiniz katında size karşı delil olarak kullanırlar diye müslümanların dinlerine inanmayın´ derler. De ki; ´Lütuf, Allah´ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah´ın lütfu geniştir ve O her şeyi bilir.´
Âli İmrân 74:
O rahmetini dilediğinin tekeline verir. Hiç kuşkusuz Allah´ın lütfu büyüktür.
Âli İmrân 75:
Kitap ehlinden öylesi var ki, yanına yüklü bir emanet bıraksan onu sana geri verir, buna karşılık öylesi var ki, eğer ona bir dinarcık emanet versen, sürekli tepesinde dikilmedikçe onu sana geri vermez. ´Ümmilere (kendi dinimizden olmayanlara) karşı hiçbir sorumluluğumuz yoktur´ dedikleri için böyle davrananlar, böyle bile bile Allah adına yalan söylerler.
Âli İmrân 76:
Hayır, öyle değil. Kim sözünü yerine getirir ve günahtan sakınırsa bilsin ki Allah kesinlikle takva sahiplerini sever.
Âli İmrân 77:
Allah´a verdikleri sözü ve yeminleri birkaç para karşılığında satanlar var ya, onların ahirette hiçbir payları olmaz. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, taraflarına bakmaz ve kendilerini günahlardan arındırmaz; onları acıklı bir azap beklemektedir.
Âli İmrân 78:
Onlardan öyleleri var ki, kutsal kitabı dik durarak okurlar, böylece okuduklarını Allah kitabından sanmanızı sağlamaya çalışırlar. Oysa bu okudukları şeyler kitaptan değildir. ´Bu Allah katındandır´ derler. Oysa Allah katından değildir. Böylece bile bile Allah adına yalan söylerler.
Âli İmrân 79:
Hiçbir insana yakışmaz ki kendisine kitap, yetki ve peygamberlik verildikten sonra insanlara dönsün de Allah´ı bırakarak bana kul olunuz´ desin; tersine ona yakışan söz; ´Okuyup öğrendiğiniz bu kitap gereğince Allah ´a kul olmayı benimseyiniz´ demektir.
Âli İmrân 80:
Onun size, melekleri ve peygamberleri ilâh edinmenizi emretmesi de düşünülemez. O size, müslüman olduktan sonra, kâfir olmayı emreder mi hiç?
Âli İmrân 81:
Hani Allah, peygamberlerden ´Bakınız, size kitap ve hikmet verdim, ilerde yanınızdaki kitabı onaylayan bir peygamber gelince ona kesinlikle inanacak, kendisini destekleyeceksiniz´ diye söz aldı; ´Bu direktifimi kabul ettiniz, omuzlarınıza yüklediğim bu görevi üstlendiniz mi?´ dedi. ´Kabul ettik´ dediler, Allah da ´Birbirinize şahid olunuz, ben de sizinle birlikte şahidlerdenim´ dedi.
Âli İmrân 82:
O halde bundan sonra kim sözünden dönerse onlar fasıkların ta kendileridir.
Âli İmrân 83:
Yoksa onlar Allah´ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde bulunanların tümü ister- istemez O´na teslim olmuşlardır ve O´nun huzuruna döndürüleceklerdir.
Âli İmrân 84:
De ki; Allah ´a, bize indirilen kitaba; İbrahim´e, İsmail´e, İshak´a, Yakub´a ve torunlarına indirilen ilahi mesajlara; Musa´ya, İsa´ya ve diğer peygamberlere Rabbleri tarafından verilenlere inandık; onlar arasında ayırım yapmayız, biz O´na teslim olmuşuz;
Âli İmrân 85:
Kim İslâm´dan başka bir din ararsa, o din ondan kabul edilmez ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olur.
Âli İmrân 86:
Peygamberin haklı olduğunu gördükleri, kendilerine açık belgeler geldiği halde iman ettikten sonra kafir olanları Allah doğru yola nasıl iletir? Allah zalimleri doğru yola iletmez.
Âli İmrân 87:
Böylelerinin cezası; Allah´ın, meleklerin ve tüm insanların lanetine uğramalarıdır.
Âli İmrân 88:
Onların bu cezaları süreklidir. Ne azapları hafifletilir ve ne de yüzlerine bakılır.
Âli İmrân 89:
Ancak bu sapıtmanın ardından tevbe ederek durumlarını düzeltenler hariç. Çünkü Allah affedici ve merhametlidir.
Âli İmrân 90:
İman ettikten sonra kâfir olanlar sonra da kâfirliklerini koyulaştıranlar; bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmez, bunlar sapıkların ta kendileridir.
Âli İmrân 91:
Küfredip kâfir olarak ölenlere gelince, bunların hiç birinden yeryüzü dolusu kadar altını fidye olarak verse bile kabul edilmez. Onları acıklı bir azap beklemektedir, hiçbir yardımcı bulamazlar.
Âli İmrân 92:
Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyilik mertebesine eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, hiç şüphesiz Allah onu bilir.
Âli İmrân 93:
İsrail´in (Yakub´un), Tevrat´ın indirilişinden önce kendine yasakladıkları dışında kalan tüm yiyecekler İsrailoğulları´na helâl idi. De ki; ´Eğer doğru söylüyorsanız, Tevrat´ı getirip okuyunuz.´
Âli İmrân 94:
Kim bundan sonra Allah adına yalan uydurursa, bunlar zalimlerin ta kendileridirler.
Âli İmrân 95:
De ki; Allah doğru söyledi. Buna göre İbrahim´in dosdoğru dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi.´
Âli İmrân 96:
İnsanlar için kurulan ilk ev Mekke´deki bütün canlılar için bereket ve hidayet kaynağı olan (Kâbe)dir.
Âli İmrân 97:
Orada apaçık deliller ve İbrahim´in makamı vardır. Kim oraya girerse güvenliğe erer. Ona yol bulabilenlerin Kâbe´ye haccetmesi Allah´ın, insanlar üzerinde hakkıdır. Kim küfrederse bilsin ki Allah alemlerden müstağnidir.
Âli İmrân 98:
De ki; ´Ey ehl-i kitap, Allah yaptıklarınızı görüp dururken niye O´nun ayetlerini inkar ediyorsunuz?´
Âli İmrân 99:
De ki; ´Ey ehl-i kitap, niçin Allah´ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek inananları o yoldan döndürmeye çalışıyorsunuz? Oysa onun doğru olduğunu biliyorsunuz. Allah yaptıklarınızdan kesinlikle habersiz değildir :
Âli İmrân 100:
Ey müminler, kendilerine kitap verilenlerin bir grubuna uyarsanız bunlar sizi iman ettikten sonra döndürüp kafir yaparlar.
Âli İmrân 101:
Allah´ın ayetleri size okunuyorken ve O´nun Peygamberi aranızdayken nasıl kafir olabilirsiniz? Kim Allah´a sımsıkı sarılırsa doğru yola iletilmiş olur.
Âli İmrân 102:
Ey müminler, Allah´tan gerektiği gibi korkunuz ve mutlaka müslüman olarak ölünüz.
Âli İmrân 103:
Hep birlikte Allah´ın ipine sımsıkı sarılınız sakın ayrılığa düşmeyiniz, Allah´ın size bağışladığı nimeti hatırlayınız. Hani bir zamanlar düşman olduğunuz halde O, kalplerinizi uzlaştırdı da O´nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Hani siz bir ateş kuyusunun tam kenarındayken O sizi oraya düşmekten kurtardı. Allah size ayetlerini işte böyle açık açık anlatır ki, doğru yolu bulasınız.
Âli İmrân 104:
Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır.
Âli İmrân 105:
Sakın kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra parçalanıp çatışmaya düşenler gibi olmayınız. Böyleleri için büyük bir azap vardır.
Âli İmrân 106:
O gün kimi yüzler ağarır, kimi yüzler kararır. Yüzleri kararanlara ´Siz iman ettikten sonra tekrar kâfir mi oldunuz? O halde kafir olmanızın karşılığı olarak bu azabı tadın´ denir.
Âli İmrân 107:
Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah´ın rahmeti içindedirler ve orada sürekli olarak kalacaklardır.
Âli İmrân 108:
Bunlar Allah´ın ayetleridir. Onları sana hakk içerikli olarak okuyoruz. Allah kesinlikle alemlere zulmetmek istemez.
Âli İmrân 109:
Göklerde ve yerde olanların tümü Allah´ındır. Her işin mercii Allah´tır.
Âli İmrân 110:
Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu emreder, münkerden nehyedersiniz. Ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitab da inanmış olsaydı kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla beraber, çoğu gerçek dinden çıkmış fasıklardır.
Âli İmrân 111:
Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşa girişirlerse arkaya dönüp kaçarlar, sonra onlara yardım eden de bulunmaz.
Âli İmrân 112:
Nerede olsalar, onlara aşağılık damgası vurulmuştur. Yalnız, Allah´ın ipine ve insanlar ile yaptıkları antlaşmalara bağlı kalanlar müstesna. Onlar Allah´ın gazabına uğradılar, alınlarına perişanlık damgası vuruldu. Bu, onların Allah´ın ayetlerini inkâr etmeleri ve sebepsiz yere peygamberleri öldürmeleri yüzündendir. Çünkü onlar Allah ´a başkaldırmış ve ölçüleri çiğnemişlerdir.
Âli İmrân 113:
Ama onların hepsi bir değildir. Kitap ehlinin içinde geceleri ayakta durup Allah´ın ayetlerini okuyan ve secdeye kapanan bir kesim vardır.
Âli İmrân 114:
Bunlar Allah´a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederek kötülükten sakındırırlar, hayırlı işlere koşarlar. Onlar iyi kullardandırlar.
Âli İmrân 115:
Onların yaptıkları hiçbir iyilik karşılıksız kalmayacaktır. Hiç kuşkusuz Allah takvalıların kimler olduğunu bilir.
Âli İmrân 116:
Kafirlere gelince, ne malları ve ne de evlatları kendilerine Allah´a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar Cehennemliktirler, orada sürekli olarak kalacaklardır.
Âli İmrân 117:
Onların bu dünya hayatındaki maddi harcamaları, kendilerine zulmetmiş kimselerin tarlası üzerinden eserek bu tarlanın ekinini mahveden dondurucu rüzgara benzer. Allah onlara zulmetmiş değildir, tersine onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdir.
Âli İmrân 118:
Ey müminler, kendinizden başkasını sırdaş ve dost edinmeyiniz. Olanca güçleri ile size zarar dokundurmaya, dirliğinizi bozmaya çalışırlar, karşılaştığınız her sıkıntı onları sevindirir. Gerçi kinleri ağızlarından taşmıştır ama kalplerinde saklı tuttukları kin daha büyüktür. Eğer düşünecek olursanız size ayetlerimizi açık açık anlattık.
Âli İmrân 119:
İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler; bir de kitabın tümüne inanırsınız. Onlar sizinle karşılaştıklarında ´inandık´ derler fakat kendi başlarına kaldıkları zaman size duydukları öfke yüzünden parmak uçlarını ısırırlar. De ki; ´Öfkenizden ölün (çatlayın). Hiç şüphesiz Allah kalplerin içini dışını bilir.´
Âli İmrân 120:
Eğer size bir iyilik dokunacak olsa bu onları üzer. Eğer başınıza bir kötülük gelse bu yüzden sevinirler. Eğer sabreder ve Allah´tan korkarsanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez. Hiç şüphesiz Allah´ın bilgisi onların yaptıklarını kuşatmıştır.
Âli İmrân 121:
Hani sen müminleri (Uhud´da) savaşacakları elverişli yerlere mevzilendirmek üzere evinden sabahleyin erken çıkmıştın. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi işiten ve bilendir.
Âli İmrân 122:
Hani sizden iki grupta yılgınlık ve çözülme emareleri belirmişti. Oysa onların dostu Allah´tı. Müminler, sırf Allah´a dayanmalıdırlar.
Âli İmrân 123:
Nitekim Bedir´de Allah sizi zafere ulaştırdı, oysa siz zayıftınız. O halde Allah´tan korkunuz, O´na şükretmiş olasınız.
Âli İmrân 124:
Hani sen müminlere ´Allah´ın gökten indirilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?´ diyordun.
Âli İmrân 125:
Evet, eğer siz sabreder ve Allah´tan korkarsanız, bu arada onlar şimdi, şu taraftan üzerinize saldırırlarsa Allah size beşbin nişanlı melekle yardım eder.
Âli İmrân 126:
Allah size bu yardımı sırf size müjde olsun ve bu sayede kalpleriniz rahatlasın diye yaptı. Yoksa zafer, sadece üstün iradeli ve hikmet sahibi olan Allah´tan kaynaklanır.
Âli İmrân 127:
Allah kafirlerin bir bölümünü kırıma uğratmak ya da bozguna düşürüp umutsuz biçimde geri dönmelerini sağlamak için size zafer kazandırdı.
Âli İmrân 128:
Bu konuda senin yapabileceğin birşey yok. Allah ya onların tevbelerini kabul eder ya da zalimlikleri yüzünden onları azaba çarptırır.
Âli İmrân 129:
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah´ındır. O dilediğini affeder, dilediğini de azaba çarptırır. Hiç kuşkusuz Allah affedici ve merhametlidir.
Âli İmrân 130:
Ey müminler, sakın sürekli katlanan faizi yemeyiniz. Allah´tan korkunuz ki, kurtuluşa erebilesiniz.
Âli İmrân 131:
Kafirler için hazırlanmış olan cehennem ateşinden sakınınız.
Âli İmrân 132:
Allah´a ve Peygamber´e itaat ediniz ki rahmete kavuşabilesiniz.
Âli İmrân 133:
Rabbinizin affediciliğine ve genişliği gökler ile yer arası kadar olan Cennete koşunuz. Burası takvalılar için hazırlanmıştır.
Âli İmrân 134:
Onlar bollukta ve darlıkta Allah için mal harcarlar, öfkelerini yenerler ve insanların kusurlarını bağışlarlar. Hiç kuşkusuz Allah iyilikseverleri sever.
Âli İmrân 135:
Yine onlar bir kötülük işlediklerinde ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah´ı hatırlayarak hemen günahlarının affedilmesini dilerler. Günahları Allah´tan başka kim affedebilir? Onlar işledikleri günahlarda bile bile ısrar etmezler.
Âli İmrân 136:
İşte onların mükafatı, Allah tarafından affedilmek ve altından ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları Cennetlerdir. İyi işler yapanları bekleyen mükafat ne kadar güzeldir!
Âli İmrân 137:
Sizden önce ilahi yasaların değişmezliğini kanıtlayan birçok olaylar gelip geçti. Yeryüzünü geziniz ve Allah´ın ayetlerini yalan sayanların akıbetini görünüz.
Âli İmrân 138:
Bu Kur´an, insanlara yönelik bir açıklama, takvalılar için bir doğru yol kılavuzu, bir öğüttür.
Âli İmrân 139:
Sakın gevşemeyiniz, karamsarlığa kapılmayınız. Eğer mümin iseniz üstün gelecek olan taraf sizlersiniz.
Âli İmrân 140:
Eğer siz (Uhud´da) yara aldınız ise karşınızdakiler de benzeri bir yara almışlardır. Biz bu tür acı günleri insanlar arasında dolaştırırız. Allah´ın kimlerin mümin olduklarını belirlemesi ve aranızdan bazı şahitler seçmesi içindir bu. Hiç kuşkusuz Allah zalimleri sevmez.
Âli İmrân 141:
Bunun bir başka sebebi Allah´ın, müminleri arındırması ve kâfirleri yok etmesidir.
Âli İmrân 142:
Yoksa siz, Allah içinizdeki cihad edenleri ayırd etmeden ve sabırlıları belirlemeden Cennete girebileceğinizi mi sandınız?
Âli İmrân 143:
Sizler ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. Oysa onu görünce bakıp duruyorsunuz.
Âli İmrân 144:
Muhammed sadece bir peygamberdir. Ondan önce daha nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür ya da öldürülürse topuklarınız üzerinde geri mi döneceksiniz? Kim iki topuğu üzerinde geri dönerse bilsin ki, Allah´a hiçbir zarar vermez. Allah şükredenleri ödüllendirecektir.
Âli İmrân 145:
Allah´ın izni olmaksızın hiç kimsenin ölmesi söz konusu değildir. O süresi belirli bir yazıya bağlıdır. Kim dünya kazancını isterse ona ondan veririz. Kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri ödüllendireceğiz.
Âli İmrân 146:
Nice peygamber var ki, çok sayıda taraftarı kendisi ile birlikte savaştı. Bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşemediler, yılmadılar ve boyun eğmediler. Allah sabırlıları sever.
Âli İmrân 147:
Onlar sadece «Ey Rabbimiz, günahlarımızı ve davranışlarımızdaki aşırılıklarımızı affeyle, ayaklarımızı kaydırma ve kâfirler karşısında bize yardım et» demişlerdir.
Âli İmrân 148:
Allah da onlara hem dünya kazancını ve hem de ahiret mükâfatının en güzelini verdi. Allah iyi işler yapanları sever.
Âli İmrân 149:
Ey müminler, eğer kâfirlere itaat ederseniz sizleri topuklarınız üzerinde geriye döndürürler de hüsrana uğrarsınız.
Âli İmrân 150:
Oysa Allah´tır sizin mevlânız. O yardım edenlerin en hayırlısıdır.
Âli İmrân 151:
Biz kâfirlerin kalplerine korku salacağız. Çünkü onlar kendilerine hiçbir güç verilmemiş olan nesneleri Allah ´a ortak koşmuşlardır. Onların gidecekleri yer Cehennem´dir. Zalimlerin varacağı yer ne fenadır!
Âli İmrân 152:
Allah size verdiği sözü yerine getirdi. Hani size sevdiğinizi (zaferi) gösterdikten sonra bozuluncaya, savaş konusunda görüş ayrılığına düşünceye ve itaatsizlik edinceye kadar müşrikleri kırıp geçiriyordunuz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz de ahireti istiyordu. Sonra sizi deneyden geçirmek için onların başından savdı. Ama yine de sizi affetti. Allah müminlere karşı gerçekten lütuf sahibidir.
Âli İmrân 153:
Hani Peygamber arkanızdan sizi çağırırken, hiç kimseye bakmadan kaçıyordunuz; ne kaybettiğinize ve ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz diye Allah sizi kederden kedere uğrattı. Hiç kuşkusuz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Âli İmrân 154:
Sonra o kederin ardından üzerinize öyle bir emniyet, öyle bir uyku indirdi ki O, içinizden bir zümreyi bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah’a karşı cahiliyyet zannı gibi haksız bir zan besliyorlar, “Bu işten bize ne?” diyorlardı. De ki: “Bütün iş Allah’ındır”. İçlerinde sana açmadıkları bir şey gizliyorlar. “Bu bize ait bir şey olsaydı burada öldürülmezdik” diyorlar. De ki: “Evlerinizde olsaydınız üzerlerine ölüm yazılmış olanlar; yine muhakkak devrilecekleri yerlere çıkıp gidecektiler.” Bu, göğüslerinizin içindekini yoklamak, kalplerinizdekini temizlemek içindir. Ve Allah, sinelerdekini hakkıyla bilir.
Âli İmrân 155:
İki topluluğun karşılaştığı gün savaştan geri dönenlerinizi şeytan bazı günahkar duyguları yüzünden ayartmaya girişmişti. Ama Allah onları yine de affetti. Hiç kuşkusuz Allah affedici ve halimdir.
Âli İmrân 156:
Ey müminler, yolculuğa çıkan ya da savaşa katılan kardeşleri hakkında «Eğer onlar yanımızda olsalardı ölmezler ya da öldürülmezlerdi» diyen kâfirler gibi olmayınız. Allah bu asılsız saplantıyı onların kalplerine çöreklenen acı bir hayıflanmaya dönüştürdü. Oysa can veren de öldüren de Allah´tır. Hiç kuşkusuz Allah yaptıklarınızı görür.
Âli İmrân 157:
Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah´tan gelecek olan bağışlama ve rahmet, onların biriktirecekleri dünya nimetlerinden daha hayırlıdır.
Âli İmrân 158:
Kuşku yok ki, ölseniz de öldürülseniz de Allah katında toplanacaksınız.
Âli İmrân 159:
Allah´tan gelen merhamet sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer sert, katı kalpli biri olsaydın, kuşkusuz çevrenden uzaklaşırlardı. Onları bağışla, kendileri için Allah´tan af dile, yapacağın işler hakkında onların görüşlerini al, ama karar verince artık Allah´a dayan. Hiç kuşkusuz Allah kendisine dayananları sever.
Âli İmrân 160:
Eğer Allah size yardım ederse sizi hiç kimse yenemez. Fakat eğer sizi yüzüstü bırakırsa O´ndan başka size kim yardım edebilir? Müminler sadece Allah´a dayansınlar.
Âli İmrân 161:
Bir peygamber için emanete hıyanet etmek olur şey değildir. Kim, böyle hainlik ederse, kıyamet günü bu hainlik ettiği şey ile gelir. Sonra herkese kazanmış olduğu şey ödenir. Ve onlara zulmedilmez.
Âli İmrân 162:
Allah´ın rızasına uyan kimse, Allah´ın gazabına uğrayan kimse gibi olur mu? Onun varacağı yer Cehennem´dir. Orası ne kötü bir varış yeridir!
Âli İmrân 163:
Onların Allah katındaki dereceleri farklıdır. Allah onların neler yaptıklarını görmektedir.
Âli İmrân 164:
Allah, müminlere kendi özlerinden bir peygamber göndermekle onlara karşı lütufta bulundu. Bu peygamber onlara Allah´ın ayetlerini okuyor, onları arındırıyor, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretiyor. Oysa onlar daha önce açık bir sapıklık içinde idiler.
Âli İmrân 165:
Karşı tarafa iki katını tattırdığımız musibet, bu kez sizin başınıza gelince «Bu nereden geldi?» demediniz mi? De ki; «O musibet kendinizden kaynaklandı.» Hiç şüphesiz Allah´ın gücü herşeye yeter.
Âli İmrân 166:
İki topluluğun karşılaştığı gün başınıza gelen musibet, Allah´ın izni ile gerçekleşti. Bu musibet, Allah´ın müminleri belirlemesi için meydana geldi.
Âli İmrân 167:
Bir de münafıkları ayırd etmesi içindi. Onlara «Geliniz, Allah yolunda savaşınız, ya da savunma yapınız» denince «Eğer savaşmayı bilseydik, mutlaka peşinizden gelirdik» dediler. O gün onlar imandan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızları ile söylüyorlardı. Hiç kuşkusuz Allah, onların gizli tuttukları duyguları çok iyi bilir.
Âli İmrân 168:
Onlar, evlerinde oturup savaşa katılan kardeşleri için «Eğer bizim sözümüzü dinleselerdi, öldürülmezlerdi» diyenlerdir. De ki; «Eğer doğru söylüyorsanız, ölümü kendi başınızdan savın bakalım.»
Âli İmrân 169:
Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayınız, tersine onlar yaşıyor ve Allah katında besleniyorlar.
Âli İmrân 170:
Allah´ın, keremiyle kendilerine sunduğu nimetlerden dolayı sevinç içindedirler. Arkadaki henüz kendilerine katılmamış olanlar için korku ve üzüntü söz konusu değil diye onlar adına sevinçlidirler.
Âli İmrân 171:
Onların sevinci Allah´tan gelen nimet ve lütuf ile O´nun müminlerin mükâfatını kayba uğratmayacağı müjdesinden kaynaklanıyor.
Âli İmrân 172:
O müminler ki, yaralandıktan sonra Allah´ın ve peygamberin savaşma çağrısına uydular, onlardan «İhsan» (Allah´ı görüyormuş gibi ibadet etmek - Mütercim-) ilkesine uyanlar ile takva sahiplerini büyük bir ödül beklemektedir.
Âli İmrân 173:
O kimseler ki, insanlar kendilerine «Düşmanlarınız size saldırmak için yığınak yaptılar, onlardan korkmalısınız» dediklerinde, bu sözden imanları daha güçlenerek ´Allah bize yeter, O ne güzel bir vekildir» dediler.
Âli İmrân 174:
Bundan dolayı Allah´tan gelen nimet ve lütufla geri döndüler, kendilerine hiçbir zarar dokunmadı, Allah´ın rızasına uydular. Hiç kuşkusuz Allah büyük lütuf sahibidir.
Âli İmrân 175:
O şeytan sizi yardakçıları ile korkutur, o halde eğer gerçekten mümin iseniz onlardan değil, benden korkunuz.
Âli İmrân 176:
Doludizgin küfre koşanlar seni üzmesin. Onlar Allah´a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara hiçbir pay bırakmamayı diliyor. Onları büyük bir azap bekliyor.
Âli İmrân 177:
İman karşılığında kâfirliği satın alanlar Allah´a hiçbir zarar veremezler. Onları acıklı bir azap bekliyor.
Âli İmrân 178:
Kafirler, sakın kendilerine mühlet vermemizin, fırsat tanımamızın iyiliklerine olduğunu sanmasınlar. Onlara sırf günahları artsın diye mühlet tanıyor, fırsat veriyoruz. Onları onur kırıcı bir azap bekliyor.
Âli İmrân 179:
Allah müminleri, şimdi içinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir, pis olanı temiz olandan ayıracaktır. Ayrıca Allah sizi, gaybın bilgisine de erdirecek değildir. Fakat Allah bunun için peygamberlerinden dilediğini seçer. O halde Allah´a ve O´nun peygamberlerine inanınız. Eğer iman eder ve günahlardan sakınırsanız size büyük bir ödül vardır.
Âli İmrân 180:
Allah´ın lütuf olarak bağışladığı şeylerde cimrice davrananlar sakın bu tutumlarının kendileri hesabına hayırlı olduğunu sanmasınlar. Tersine bu, onlar hesabına kötüdür. Cimrilikle yanlarında tuttukları mal kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yeryüzünün mirası Allah´a aittir. Hiç kuşkusuz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Âli İmrân 181:
Allah fakir, biz ise zenginiz diyenlerin sözünü Allah işitti. Gerek bu sözlerini ve gerekse sebepsiz yere peygamberleri öldürmelerini hesaplarına yazacak ve onlara «Kavurucu azabı tadın bakalım» diyeceğiz.
Âli İmrân 182:
Bu kendi elleriniz ile yaptıklarınız yüzündendir. Yoksa Allah´ın, kullara haksızlık etmesi kesinlikle söz konusu değildir.
Âli İmrân 183:
Ateşin yakıp yiyeceği bir kurban mucizesi göstermedikçe hiçbir peygambere inanmayalım diye Allah bize kesin direktif verdi diyenlere de ki; «Benden önce size açık belgeler getiren ve sözünü ettiğiniz mucizeyi gösteren peygamberler geldi. Eğer doğru söylüyorsanız, onları niçin öldürdünüz?»
Âli İmrân 184:
Bunlar eğer seni yalanlıyorlarsa (bilesin ki) senden önce açık mucizeler, sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren birçok peygamberi de yalanlamışlardı.
Âli İmrân 185:
Herkes kesinlikle ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılıkları, kıyamet günü, size eksiksiz olarak verilecektir. O zaman kim Cehennem ateşinden uzak tutulur da Cennet´e konursa gerçekten başarıya ulaşmıştır. Dünya hayatı aldatıcı bir hazdan başka birşey değildir.
Âli İmrân 186:
Mallarınız ve canlarınız konusunda kesinlikle deneyden geçirileceksiniz, gerek kitap ehlinden ve gerekse müşriklerden birçok incitici söz işiteceksiniz. Eğer (bunlara karşı) sabreder ve Allah´tan korkarsanız, bu tutum azimliliğinizin, kesin kararlılığınızın bir belirtisidir.
Âli İmrân 187:
Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden «Bu kitabı insanlara mutlaka açıklayacaksınız, onu asla saklamayacaksınız» diye söz almıştı. Fakat onlar bu sözlerine sırt çevirerek o kitabı birkaç paraya sattılar. Almış oldukları o karşılık ne kötü bir şeydir!
Âli İmrân 188:
Yaptıklarına sevinen ve yapmadıklarına karşılık övülmekten hoşlananlar var ya, sakın onların azaptan kurtulabileceklerini sanma, onları acıklı bir azap beklemektedir,
Âli İmrân 189:
Göklerin ve yeryüzünün egemenliği Allah´ın tekelindedir. Hiç kuşkusuz Allah´ın gücü herşeye yeter.
Âli İmrân 190:
Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini kovalayışında derin düşünceliler için birçok ibret dersi vardır.
Âli İmrân 191:
Onlar ayakta, otururken ve yatarken Allah´ı anarlar; göklerin ve yeryüzünün yaratılışı hakkında kafa yorarlar ve derler ki; «Ey Rabbimiz, sen bu evreni boşuna yaratmadın, sen (böyle bir anlamsızlıktan) münezzehsin, bizi Cehennem azabından koru!
Âli İmrân 192:
Ey Rabbimiz, sen birini Cehennem´e atınca onu perişan edersin. Zalimlerin hiçbir yardım edeni yoktur.
Âli İmrân 193:
Ey Rabbimiz, biz «Rabbinize inanınız» diye seslenen bir davetçinin çağrısını işittik ve hemen iman ettik. Ey Rabbimiz, günahlarımızı affeyle, kusurlarımızı ört ve iyiler ile birlikte canımızı al.
Âli İmrân 194:
Ey Rabbimiz, peygamberlerinin ağzından vaad ettiklerini bize ver, kıyamet günü bizi perişan etme, kuşku yok ki sen sözünden caymazsın.»
Âli İmrân 195:
Rabbleri onlara cevap verdi ki; «Ben birbirinizden meydana gelmiş bir bütün oluşturan sizlerden, erkek- kadın, hiçbir iyi amel işleyenin emeğini boşa çıkarmam. Buna göre göç edenlerin, yurtlarından sürülenlerin, benim yolumda eziyet çekenlerin, savaşanların ve öldürülenlerin kusurlarını örtecek ve kendilerini Allah tarafından verilmiş bir ödül olarak altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyacağım. Ödüllerin güzeli yalnız Allah katındadır.
Âli İmrân 196:
Kafirlerin (zevk içinde) diyar diyar gezinmeleri sakın seni aldatmasın.
Âli İmrân 197:
Sadece az bir hazdır bu. Sonra varacakları yer Cehennem´dir. Orası ne kötü bir barınaktır!
Âli İmrân 198:
Fakat Rabblerinden korkanlar için altlarından ırmaklar akan Cennetler vardır. Onlar Allah´ın konukları olarak orada süresiz kalacaklardır. Allah´ın iyi kullara yönelik mükafatı daha hayırlıdır.
Âli İmrân 199:
Kuşkusuz kitap ehlinden Allah´a size indirilen ve kendilerine indirilmiş olan mesaja, Allah korkusu içinde, inananlar, Allah´ın ayetlerini birkaç paraya satmayanlar vardır. Bunlar Rabbleri katında ödüllerini alacaklardır. Hiç şüphesiz Allah´ın hesaplaşması pek çabuktur.
Âli İmrân 200:
Ey müminler, sabırlı olunuz, sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakınız, sürekli savaşa hazırlıklı olunuz ve Allah´tan korkunuz ki, kurtuluşa eresiniz.
Sistemli Evden Eve Taşımacılık
Wholesale B2B Marketplaces