Yûsuf Suresi Türkçe Meali
Yûsuf 1:
Elif, lâm, raa. Bu (sûrenin âyetleri de her hakıykatı) açıklayan kitabın (Kur´ânın) âyetleridir.
Yûsuf 2:
Hakıykat biz onu, (manâsına) akıl erdiresiniz diye, Arabca bir Kur´an olarak indirdik.
Yûsuf 3:
Biz sana bu Kur´ânı (bu sûreyi) vahyetmek suretiyle en güzel beyânı kıssa olarak anlatacağız. Halbuki sen daha evvel bundan elbet haberdâr olmayanlardandın.
Yûsuf 4:
Bir vakit Yuusuf, babasına: «Babacığım, demişdi, gerçek ben rü´yâda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana secde edicilerdir».
Yûsuf 5:
(Babası Ya´kub) dedi ki:, «Oğulcağızım, rü´yânı biraderlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır».
Yûsuf 6:
«Rabbin seni öylece (rü´yâda gördüğün gibi) beğenib seçecek, sana rü´yâ ta´bîrine âid bilgi verecek, sana karşı da, Ya´kub haanedânına karşı da ni´metlerini — daha evvelden ataların İbrâhîme ve Ishaaka tamamladığı gibi — tamamlayacakdır. Şübhesiz ki Rabbin her şey´i bilendir, tam hüküm ve hikmet saahibidir».
Yûsuf 7:
Andolsun ki Yuusufun ve biraderler (inin haberler) inde (onları) soranlar için nice ibretler vardır.
Yûsuf 8:
Hani onlar (o kardeşler) şöyle demişlerdi: «Yuusufla biraderi babasının yanında muhakkak bizden daha sevgilidir. Halbuki biz. (birbirimizi destekleyen kuvvetli) bir cemâatiz. Babamız her halde açık bir yanlışlık içindedir».
Yûsuf 9:
«Yuusufu öldürün. Yahud onu (uzak ve ıssız) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalınız size münhasır olsun ve siz ondan sonra Saalih bir zümre olasınız».
Yûsuf 10:
İçlerinden bir sözcü: «Yuusufu öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine bırakın da bir yolcu kaafilesinden biri onu (yetik olarak) alsın. Eğer (mutlakaa) yapacaksanız (bari böyle yapın)» dedi.
Yûsuf 11:
Dediler: «Ey babamız, sen bize Yuusufu neye inanmıyorsun? Halbuki biz onun elbet hayırhahlarıyız».
Yûsuf 12:
«Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin, oynasın. Şübhesiz biz onun koruyucularıyız».
Yûsuf 13:
Dedi: «Onu götürmeniz muhakkak ki beni tasaya düşürür. Siz kendisinden gaafil, gaafil bulunurken onu kurt (gelib) yemesinden korkarım».
Yûsuf 14:
«Andolsun ki, dediler, bizim (kuvvetli) bir cemâat olmamıza rağmen onu kurt yerse bu takdirde muhakkak biz de husrâne uğrayanlar (dan) oluruz».
Yûsuf 15:
Nihayet vaktaki onu götürdüler, onu kuyunun dibine bırakmayı elbirlik kararlaşdırdılar. Biz de kendisine: «Andolsun ki sen onlara, hiç farkında değillerken, (bir gün) bu işlerini haber vereceksin» diye vahyetdik.
Yûsuf 16:
Akşam ağlaya ağlaya babalarına geldiler.
Yûsuf 17:
«Ey babamız, dediler, hakıykaten biz gitdik. Yarış edecekdik. Yuusufu da eşyamızın yanına bırakmışdık. (Bir de ne görelim) onu kurt yemiş! Biz doğru söyleyenler olsak da (biliyoruz ki) sen bize inanıcı değilsin».
Yûsuf 18:
Bir de üstüne yalan bir kan (bulaşdırılmış olan) gömleğini getirdiler. (Ya´kub) dedi ki: «Hayır, nefisleriniz sizi aldatıb (böyle büyük) bir işe sürüklemiş. Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin şu anlatışınıza karşı yardımına sığınılacak, (ancak) Allahdır».
Yûsuf 19:
Bir yolcu kaafilesi gelib sakalarını (kuyu başına) yolladılar, o da kofasını saldı. «A, müjde, dedi, işte bir civan»! Onu bir ticâret malı gibi sakladılar. Allah ise ne yapacaklarını pek a´lâ bilici idi.
Yûsuf 20:
Onu değersiz bir bahâye, bir kaç dirheme satdılar. Onlar bunun hakkında rağbetsizdiler.
Yûsuf 21:
Onu satın alan bir Mısırlı, karısına dedi ki: «Bunun makaamını (indimizde) şerefli tut. Umulur ki bize fâidesi olur. Yahud onu evlâd ediniriz», işte Yuusufu böylece arz (-ı Mısır) da yerleşdirdik ve ona rü´yâların ta´bîrini öğretdik. Allah emrinde (haakim ve) gaalibdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.
Yûsuf 22:
O, tam erginlik çağına girince kendisine hüküm ve ilim verdik, işte iyi hareket eden insanları biz böyle mükâfatlandırırız.
Yûsuf 23:
Onun bulunduğu evdeki (kadın) onun nefsinden murad almak istedi, kapıları sımsıkı kapadı ve: «Sana söylüyorum, beri gel» dedi. O ise: «Allaha sığınırım, doğrusu o benim efendimdir. O, bana güzel bir mevki vermişdir. Hakıykat şudur ki zaalimler asla felah bulmaz» dedi.
Yûsuf 24:
O (kadın), andolsun ona niyyeti kurmuştu. Eğer Rabbinin bürhanını görmemiş olsaydı (belki Yuusuf da) onu kasd etmiş gitmişdi. İşte biz ondan fenalığı ve fuhşu bertaraf edelim diye böyle (bürhân gönderdik). Çünkü o, (taatde) ıhlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.
Yûsuf 25:
İkisi de kapıya koşdular. O (kadın) bunun gömleğini arkasından boylu boyunca yırtdı. Kapının yanında (kadının) efendisine rast geldiler. (Kadın) dedi ki: «Zevcene kötülük etmek isteyenin cezası zindana atılmakdan, yahud acıklı bir azâbdan başka ne olabilir»?
Yûsuf 26:
(Yuusuf): «O, kendisi, dedi, benim nefsimden murad almak istedi». Onun (kadının) yakınlarından biri şâhid de şehâdet etdi ki: «Eğer gömleği önünden yırtıldıysa (kadın) doğru söylemişdir, bu ise yalancılardandır».
Yûsuf 27:
«(Yok), eğer gömleği arkadan yırtıldıysa (kadın) yalan söylemişdir. Bu ise doğru söyleyicilerdendir».
Yûsuf 28:
Vaktaki (zevci, Yuusufun gömleğinin) arkadan yırtılmış olduğunu gördü, «Şübhesiz ki bu, sizin (siz kadınların) fendinizdendir. Çünkü sizin fendiniz büyükdür» dedi.
Yûsuf 29:
«Yuusuf, sen bundan (bu mes´eleyi söylemekden) vazgeç. (Ey kadın) sen de günâhına istiğfar et. Çünkü sen cidden günahkârlardan oldun».
Yûsuf 30:
Şehirdeki bir kısım kadınlar: «Azîzin karısı, delikanlısının nefsinden murad almak istiyormuş. Sevgi, yüreğinin zarına işlemiş! Görüyoruz ki o, muhakkak apaçık bir sapıklıkdadır» dedi (ler).
Yûsuf 31:
Vaktaki (kadın) onların gizliden gizliye yapdıkları dedi koduları işitdi, kendilerine (da´vetci) yolladı, onlar için (rahatça) yaslanacak bir yer (bir de sofra) hazırladı, onlardan her birine birer bıçak verdi. (Yuusufa): «Çık karşılarına» dedi; şimdi onlar bunu görünce kendisini büyük bir varlık olarak tanıdılar, (hayranlıklarından) ellerini kesdiler ve dediler ki: «Allâhı tenzîh ederiz. Bu, bir beşer değildir. Bu, çok şerefli bir melekden başkası değildir».
Yûsuf 32:
(Kadın) dedi: «İşte beni kendisi hakkında ayıbladığınız şu gördüğünüz (zât) dir. Andederim, onun nefsinden ben murad istedim de o, namuskârlık göster (ib reddet) di. Yemîn ederim, eğer o, kendisine emredeceğimi yapmazsa her halde zindana atılacak ve her halde zillete uğrayanlardan olacakdır»!
Yûsuf 33:
(Yuusuf) dedi: «Ey Rabbim, zindan bana bunların da´vet edegeldikleri şey (i irtikâb etmek) den daha sevgilidir. Eğer sen bunların tuzaklarını benden döndürmezsen (belki) onlara meyleder, câhillerden olurum».
Yûsuf 34:
Bunun üzerine Rabbi onun duasını kabul etdi ve onların tuzaklarını kendisinden savdı. Çünkü O, hakkıyle işidenin, her şey´i bilenin ta kendisidir.
Yûsuf 35:
Sonra, bütün o delilleri gördüklerinin ardından mutlakaa onu bir zamana kadar zindana atmaları (reyi) onlara zaahir oldu.
Yûsuf 36:
Onunla beraber zindana iki de delikanlı girdi. Bunlardan biri: «Ben rü´yamda kendimi şarab (üzüm) sıkıyor gördüm» dedi. Öbürü de: «Ben de rü´yâmda kendimi başımda ekmek götürüyor, kuşlarda ondan (kekmeleyib) yiyor gördüm», dedi, «Bize bunun ta´bîrini haber ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz».
Yûsuf 37:
Dedi ki: «Size rızıklanacağınız bir taam gelecek oldu mu, ben muhakkak onun ne olduğunu size daha gelmezden evvel haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğretdiği ilimlerdendir. Çünkü ben Allaha inanmaz bir kavmin dînini — ki onlar âhireti inkâr edenlerin ta kendileridir — terketdim».
Yûsuf 38:
«Atalarım İbrâhîmin, İshaakın, Ya´kubun dînine uydum. Allaha her hangi bir şey´i ortak tutmamız bizim için (doğru) olmaz. Bu (tevhîd), bize ve insanlara Allahın lütf-ü ınâyetindendir. Fakat insanların çoğu (buna karşı) şükretmezler».
Yûsuf 39:
«Ey zindan arkadaşlarım, darma dağınık bir çok düzme Tanrılar mı hayırlıdır, yoksa hepsine ve her şey´e gaalib, kahhâ´r olan bir tek Allah mı?»
Yûsuf 40:
«Sizin onu bırakıb tapdıklarınız kendinizin ve atalarınızın takmış oldukları (kuru) adlardan başkası değildir. Allah bunlara hiç bir bürhan indirmemişdir. Hüküm Allahdan başkasının değildir. O, kendisinden gayriye ibâdet etmemenizi emr eylem işdir. Dosdoğru dîn işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler».
Yûsuf 41:
«Ey zindan arkadaşlarım, (rüyalarınıza gelince:) Biriniz efendisine şarab içirecek, diğeri ise asılıb tepesinden kuşlar yiyecekdir. işte hakkında fetvaa istemekde olduğunuz mes´ele (böylece) olub bitmişdir».
Yûsuf 42:
Bu ikisinden kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki: «Beni efendinin yanında an». Fakat şeytan, efendisine anmayı ona unutdurdu da (bu yüzden Yuusuf) daha nice yıllar zindanda kaldı.
Yûsuf 43:
(Bir gün Mısır) pâdişâh (ı) dedi ki: «Ben rü´yamda yedi arık (ineğ) in yemekde olduğu yedi semiz inekle yedi yeşil başak ve diğer (yedi) kuru (başak) görüyorum. Ey ileri gelenler (kâhinler), eğer rü´yâ ta´bîrediyorsanız benim bu rü´yâmı da halledin» dedi.
Yûsuf 44:
Onlar da dediler ki: «(Bunlar) karma karışık (ve yalancı) düşlerdir. Biz böyle düşlerin ta´bîrini bilici (kimse) ler değiliz».
Yûsuf 45:
(Zindandaki) iki (arkadaş) dan kurtulanı, nice zaman sonra (Yuusufu) hatırladı da dedi ki: «Ben size onun ta´bîrini haber vereyim. Hemen beni gönderin».
Yûsuf 46:
(Zindana gidib): «Yuusuf, ey çok doğru sözlü (dedi) kendisini yedi arık (inek) yemekde olan yedi semiz inekle yedi yeşil ve diğer (yedi) kuru başak hakkında bize bir fetva ver. Ümîd ederim ki insanlara (isaabetli cevâbınızla) dönerim. Belki (bu suretle) onlar (senin yüce kadrini) bilirler».
Yûsuf 47:
(Yuusuf) dedi: «Yedi sene âdet (iniz) vech ile ekin ekin. Yiyeceğiniz az bir mıkdar haaric olmak üzere biçdiklerinizi başağında bırakın».
Yûsuf 48:
«Sonra bunun ardından yedi kurak (yıl) gelecek, (tohumluk için) saklayacağınızdan az bir mıkdar haaric olmak üzere önceden birikdirdiklerinizi yeyib götürecek».
Yûsuf 49:
«Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki insanlar onda (ya´ni o zaman) yağmura kavuşturulacak ve o anda sıkıb sağacaklar».
Yûsuf 50:
(Bunu duyan) padişah dedi ki: «Onu (Yuusufu) bana getirin». Bunun üzerine ona elçi gelince: «Efendine dön de ellerini kesen o kadınların zoru neydi, kendisine sor. Şübhe yok ki benim Rabbim onların fendini hakkıyle bilicidir» dedi.
Yûsuf 51:
(Padişah o kadınları toplayıb) dedi: «Yuusufun nefsinden kâm almak istediğiniz zaman ne halde idiniz»?. (Kadınlar): «Haaşâ, dediler, Allah için biz onun üstünde bir fenalık bilmedik». Azizin karısı da şöyle dedi: «Şimdi hak meydana çıkdı. Ben onun nefsinden murad almak istedim. O ise seksiz şübhesiz doğru söyleyenlerdendir».
Yûsuf 52:
(Elçi gidib de Yuusufa bu kat´î i´tirâfı nakletdikden sonra o, dedi ki: «(Benim) bu (i´tirâfa lüzum görüşüm azîzin) gıyaabında kendisine hakıykaten haainlik etmediğimi ve Allahın, haainlerin hıyiesini hiç şübhesiz muvaffakiyyete erdirmeyeceğini onun da bilmesi içindi».
Yûsuf 53:
«(Bununla beraber) ben nefsimi tebrie etmem. Çünkü nefs, olanca şiddetiyle kötülüğü emredendir muhakkak. Meğer ki Rabbimin esirgemiş bulunduğu (bir nefs) ola. Zîrâ Rabbim çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir».
Yûsuf 54:
Padişah: «Getirin onu bana, dedi, onu kendime has bir (müsteşar) edineyim». Onunla konuşunca da şöyle söyledi: «Sen bu gün (den itibaren) bizim nezdimizde mühim bir mevki saahibisin, emîn (bir müsteşar) sın».
Yûsuf 55:
(Yuusuf): «Beni memleketin hazineleri üzerine (me´mur) et. Çünkü ben onları iyice korumıya muktedirim, (bütün tasarruf şekillerini de) bilenim» dedi.
Yûsuf 56:
İşte o yerde Yuusufa kudret (ve şeref) verdik. O, o yerden neresini dilerse orada konaklardı. Biz rahmetimizi kime dilersek ona nasıyb ederiz, iyi hareket edenlerin mükâfatını zaayi etmeyiz.
Yûsuf 57:
Îman edib de takvaada devam edenlere haas olan âhiret mükâfatı ise elbet daha hayırlıdır.
Yûsuf 58:
Yuusufun kardeşleri gelib onun huzuruna girdiler. (Yuusuf) onları tanıdı, onlar ise kendisini tanımıyorlardı.
Yûsuf 59:
Vaktaki (Yuusuf) onların (zahire) yüklerini hazırladı. Dedi ki: «Bana baba bir erkek kardeşinizi de getirin. Görmüyor musunuz (size) tam ölçek veriyorum. Ben müsâfirperverlerin hayırlısıyım».
Yûsuf 60:
«Eğer onu bana getirmezseniz artık benim yanımda size hiç bir kile yok. (Bîhûde) bana yaklaşmayın».
Yûsuf 61:
Dediler: «Onu babasından istemiye çalışırız ve her halde (bunu) yaparız».
Yûsuf 62:
(Yuusuf) uşaklarına: «Sermâyelerini yüklerinin içine koyuverin. Olur ki ailelerine avdet etdikleri zaman bunun farkına varırlar da belki yine (buraya) dönerler» demişdi.
Yûsuf 63:
Bu suretle babalarına döndükleri zaman: «Ey babamız, dediler, bizden ölçek men olundu. (Bu sefer) kardeşimizi de bizimle beraber yolla da ölçek alalım. Biz her halde onu muhaafaza edicileriz».
Yûsuf 64:
(Ya´kub) dedi: «Ben onu size inanır mıyım? Meğer ki daha evvel kardeşi (Yuusufu) inandığım gibi ola. Allah en hayırlı koruyucudur. O, esirgeyicilerin de esirgeyicisidir».
Yûsuf 65:
Meta´larını (zahîre yüklerini) açdıkları zaman sermâyelerini kendilerine geri gönderilmiş buldular. «Ey babamız, dediler, daha ne istiyoruz, işte sermâyemiz de bize iade edilmiş. (Biz onunla tekrar) ailemize zahîre getiririz. Kardeşimizi koruruz. Bir deve yükü zahîre de artırırız. Bu (seferki aldığımız) az bir ölçekdir (bizi idare etmez)».
Yûsuf 66:
(Ya´kub): «Etraafınız kuşatılıb (çaresiz kalmanız müstesna) onu bana behemehal getireceğinize dâir Allahdan bana sağlam bir teahhüd verilinceye kadar onu sizinle beraber, (kaabil değil) göndermem» dedi. Artık ona (babalarına) te´mînâtlarını verince o da: «Allah benim ve sizin bu dediklerimize vekîl (şâhid olsun)» dedi.
Yûsuf 67:
(Hareketleri esnasında da,şunu) söyledi: «Oğullarım, (Mısıra) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. (Bununla beraber bu sözümle) Allah (ın kazaasından) hiç bir şey´i sizden gideremem. Hüküm Allahdan başkasının değildir. Ben ancak Ona güvenib dayandım. Tevekkül edenler de yalınız Ona güvenib dayanmalıdır».
Yûsuf 68:
Vaktaki onlar (Mısıra), babalarının kendilerine emretdiği vech ile, girdiler. Bu, Allahın (kazaasından) hiç bir şey´i onlardan gidermedi. Sâdece Ya´kubun nefsindeki dileği meydana çıkarmış oldu. Şübhe yok ki (Ya´kub), kendisini (vahy ile) öğretdiğimiz için, bir ılîm saahibi idi. Ancak insanların çoğu (sırrı kaderi) bilmezler.
Yûsuf 69:
(Biraderler) Yuusufun huzuruna girince o, kardeşini kendi yanına aldı: «Ben senin hakîkî kardeşinim. Onların (geçmişde hakkımızda) yapmış olduklarına tasalanma» dedi.
Yûsuf 70:
Vaktaki (Yuusuf) onların (zahire) yüklerini hazırladı. Su kabını öz kardeşinin yükü içine koydu! Sonra bir münâdî (arkalarından) şöyle bağırdı: «Ey kaafile (durun), siz seksiz şübhesiz hırsızlarsınız»!.
Yûsuf 71:
(Ya´kubun oğulları) onlara dönerek: «Ne gaaib etdiniz (Ne arıyorsunuz)?» dediler.
Yûsuf 72:
Dediler ki: «Pâdişâhın su kabını arıyoruz. Onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var. Ben de buna kefilim».
Yûsuf 73:
(Ya´kub oğulları): «Allah Allah! (Hüviyyetimizi, ahlâkımızı) siz de öğrenmişsinizdir. Biz bu yere, andolsun ki, fesâd çıkarmak için gelmedik. Hırsız kimseler de değiliz biz» dediler.
Yûsuf 74:
«Şimdi, dediler, yalancılar iseniz (çalanın) cezası nedir»?
Yûsuf 75:
«Onun cezası yükünde (hırsızlık mal) bulunan kimsenin kendisidir. İşte o kimse (şahsan) bunun cezasıdır. Biz (memleketimizde) zaalimleri (hırsızları) böyle cezalandırırız» dediler.
Yûsuf 76:
Bunun üzerine (Yuusuf), kardeşinin kabından evvel onların kafalarını (aramıya) başladı. Nihayet onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte biz Yuusuf için böyle bir tedbir kullandık. Yoksa o, pâdişâhın dînine göre kardeşini (esîr olarak) tutabilecek değildi: Meğer ki Allahın irâdesi ola. Biz kimi dilersek onu nice derecelerle yükseltiriz. Her ilim saahibinin üstünde daha iyi bilen vardır.
Yûsuf 77:
Dediler: «Eğer o çalmış bulunuyorsa onun daha evvel bir kardeşi de çalmışdı»! O vakit Yuusuf bu (sözü) içinde gizledi, bu (nun hakıykatını) onlara açıklamadı. (Kendi kendine) dedi ki «Sizin durumunuz daha kötüdür. Allah sizin anlatmakta olduğunuzun mâhiyyetini çok iyi bilendir».
Yûsuf 78:
«Ey azîz, dediler, hakıykat bunun ihtiyar bir babası var. Binâen´aleyh onun yerine (bizden) birimizi alıkoy. Seni muhakkak iyilik edenlerden görüyoruz».
Yûsuf 79:
«Eşyamızı nezdinizde bulduğumuz kimseden başkasını yakalamamızdan Allaha sığınırız. Çünkü o takdirde biz elbette zaalimler (deniz demekdir)» dedi.
Yûsuf 80:
Vaktaki artık ondan ümidlerini kesdiler, fısıldaşarak bir yana çekildiler. Büyükleri dedi ki: «Babanızın sizden Allah adiyle te´mînat almış olduğunu, daha evvel de Yuusuf hakkında işlediğimiz kusuuru bitmediniz mi? Artık ben, ya babam bana izin verinceye, yahud benim için Allah hükmedinceye kadar, buradan kat´iyyen ayrılmam. O haakimlerin hayırlısıdır».
Yûsuf 81:
«Siz dönün, babanıza da deyin ki: — Ey pederimiz, oğlun, inan ki, (zaahiri emre nazaran) hırsızlık etdi. Biz bildiğimizden başkasına şâhidlik yapmadık. Gaybın bekçileri de değildik».
Yûsuf 82:
«(İstersen) içinde bulunduğumuz (ve döndüğümüz) şehir (ya´ni Mısır ahâlisine) de, aralarında geldiğimiz kervana da sor. Biz seksiz şübhesiz doğru söyleyicileriz».
Yûsuf 83:
(Geldiler, aynı sözü söylediler. Bunun üzerine Ya´kub) dedi ki: «Hayır, sizi nefisleriniz aldatıb (böyle büyük) bir işe sürüklemiş. Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. Allahın, onların hepsini birden bana getirmesi yakın bir ümiddir. Hakıykat şudur ki: Her şey´i bilen, yegâne hüküm (ve hikmet) saahibi olan Odur».
Yûsuf 84:
(Ya´kub) onlardan yüz çevirdi: «Ey Yuusufun üstünde (titreyen) tasam, (gel, şimdi tam senin gelmen zamanıdır)» dedi ve huzn-ü kederinden iki gözüne ak düşdü. (Bununla beraber) o, artık gamını tamamen yutmakda idi.
Yûsuf 85:
Dediler ki: «Haalâ Yuusufu anıb duruyorsun. Andolsun ki sonunda ya kederinden hastalanıb eriyeceksin, yahud helake uğrayanlardan olacaksın».
Yûsuf 86:
(Ya´kub da): «Ben (taşan) kedirimi, mahzunluğumu yalınız Allaha şikâyet ediyorum. Ben Allah tarafından sizin bilmeyeceğiniz (nice) şeyleri de biliyorum» dedi.
Yûsuf 87:
«Oğullarım, gidin, Yuusufla kardeşinden (bütün duygularınızla) bir haber arayın. Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Zîrâ hakıykat şudur ki kâfirler güruhundan başkası Allahın rahmetinden ümidini kesmez».
Yûsuf 88:
Bunun üzerine (Ya´kubun oğulları tekrar Mısıra gidib Yuusufun) huzuruna girdikleri zaman dediler ki: «Ey azîz, bizi de, ailemizi de darlık basdı. Pek ehemmiyyetsiz bir sermâye ile geldik. Bize yine tam ölçek ver. Hakkımızda ayrıca lütufkârlık da et. Zîrâ Allah lûtufkârları mükâfatlandırır».
Yûsuf 89:
(Yuusuf şöyle) dedi: «Siz (henüz) câhil kimseler iken Yuusufa ve kardeşine neler yapdığınız) biliyor musunuz»?.
Yûsuf 90:
«A, sen, sen, saahi Yuusuf musun?» dediler. O da: «Ben, dedi, Yuusufum. Bu da kardeşim. Allah bize (selâmet ve kerametle) lûtfetdi. Zîrâ hakıykat şudur ki: Kim (Allahdan) korkar, (belâlara) katlanırsa her halde Allah iyi hareket edenlerin mükâfatını zaayi etmez».
Yûsuf 91:
(Kardeşleri): «Allaha yemîn ederiz, Allah seni hakıykat bizden üstün kılmışdır. Biz doğrusu (sana yapdığımız hareketde) suçlu idik» dediler.
Yûsuf 92:
(Yuusufu) da: «Size, dedi, bugün hiç bir başa kakma ve ayıblama yok. Sizi Allah yarlığasın. O, esirgeyicilerden daha esirgeyicidir».
Yûsuf 93:
«Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun. İyice görür (bir hale) gelir. Bütün ailenizi de bana getirin».
Yûsuf 94:
Vaktaki kaafile (Mısırdan) ayrıldı, (öteden) babaları (Ya´kub)i dedi ki: «Bana bunak demezseniz, inanın ki, (şimdi) Yuusufun kokusunu duyuyorum»!
Yûsuf 95:
(Yanındakiler) dediler: «Allaha yemîn ederiz ki sen haalâ eski yanlışlığında (berdevam) sın».
Yûsuf 96:
Fakat müjdeci gelib de onu (Ya´kubun) yüzüne koyduğu, o da derhal (yeni başdan) görür bir haale geldiği zaman dedi ki: «Ben size bilmeyeceğiniz şeyleri Allahdan muhakkak biliyorum demedim mi»?
Yûsuf 97:
(Mısırdan gelen evlâdları) dediler: «Ey pederimiz, bizim için (günâhlarımıza) istiğfar ediver. Biz hakıykaten suçlular idik».
Yûsuf 98:
(Ya´kub): «Sizin için Rabbime sonra istiğfar ederim. Hakıykat şudur ki O, çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir» dedi.
Yûsuf 99:
Sonra vaktaki onlar (Yuusufun) nezdine girdiler. O, babasını ve anasını kucakladı (yanına aldı) ve: «Allahın iradesiyle,hepiniz emin emin Mısır (şehrine) girin» dedi.
Yûsuf 100:
Babasını ve anasını tahtının üstüne çıkarıb oturtdu. Hepsi onun için (ona kavuşdukları için) secdeye kapandılar. (Yuusuf) dedi ki: Ey babam, işte bu, evvelce gördüğüm rü´yânın tehakkukudur. Gerçek, Rabbim onu doğru çıkardı. Bana iyilik etdi. Çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimizin arasını bozduktan sonra da O, sizi çölden getirdi. Şübhesiz ki Rabbim, dileyeceği şeyleri çok güzel, çok ince tedbîr edendir. Hakkıyle bilen, tam hikmet saahibi olan Odur».
Yûsuf 101:
«Ya Rab, Sen bana mülk (-ü saltanat) verdin ve sözlerin te´vîlini öğretdin. Ey gökleri ve yeri yaratan, sen, dünyâda da, âhiretde de benim yârimsin. Benim canımı müslüman olarak al. Beni saalihler (zümresin) e kat».
Yûsuf 102:
(Habîbim), bu (kıssa), sana vahy edegeldiğimiz gayb haberlerindendir. (Yoksa) onlar hıyle yaparak işleyecekleri işi kararlaşdırdıkları zaman sen yanlarında değildin.
Yûsuf 103:
Sen ne kadar hırs göstersen yine insanların çoğu îman ediciler değildir.
Yûsuf 104:
Halbuki sen buna (bu tebliğaata) karşı onlardan hiç bir ücret de istemiyorsun. O (Kur´an) âlemlere nasıyhatden başka bir şey değildir.
Yûsuf 105:
Göklerde ve yerde (Allahın varlığını, birliğini ve kemâl-i kudretini isbat eden) nice âyetler (nişaneler) vardır ki (insanlar) bunlardan yüz çevirici olarak, üstüne basar geçerler.
Yûsuf 106:
Onların çoğu Allaha îman etmez, ille Allaha ortak katanlardır onlar.
Yûsuf 107:
Onlar (aammeyi) kaplayacak bir azâb-ı ilâhînin kendilerine gelib çatmasına, yahud kendileri farkında olmayarak onlara ansızın kıyamet kopub gelmesine (karşı) kendilerini emîn mi gördüler?
Yûsuf 108:
De ki (Habîbim:) «işte bu, benim yolumdur. Ben (insanları) Allaha (körü körüne değil) bir basıyret üzere da´vet ediyorum. Ben de, bana tâbi olanlar da (böyleyiz). Allahı (ortaklardan) tenzîh ederim. Ben müşriklerden değilim».
Yûsuf 109:
Senden evvel (peygamber olarak) gönderdiklerimiz (başka değil senin gibi) şehirler halkından kendilerine vahy eder olduğumuz erkek adamlardı. (Acaba müşrikler) kendilerinden evvelkilerin akıbeti nice olduğunu görmeleri için hiç de yer yüzünde gezib dolaşmadılar mı? Âhiret yurdu (şirkden ve günâhlardan) sakınanlar için elbet daha hayırlıdır. Siz (ey müşrikler) haalâ akıllanmayacak mısınız?
Yûsuf 110:
Hattâ o peygamberler (kavmlerinin îmanından) ümidlerini kesib de onların (va´d edildikleri nusret-i ilâhiyye hususunda) muhakkak yalana çıkarıldıklarını zannetdikleri sırada onlara nusretimiz yetişib gelmiş, biz kimi dilersek o (ya´ni peygamberler ve tabileri) kurtuluşa erdirilmişdir. Günahkârlar güruhundan ise azabımız asla döndürülmeyecekdir.
Yûsuf 111:
Andolsun, onların kıssalarını açıklamada salim akıl saahibleri için birer ibret vardır. (Bu Kur´an) uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden evvel (inen kitabların) tasdıyk), (dîne âid) her şey´in tafsilidir, îman edecekler zümresi için de bir hidâyet ve rahmetdir o.
Sistemli Evden Eve Taşımacılık
Wholesale B2B Marketplaces