Müddessir 3:
(3-4) Ve Rabbini büyüklük ile an. Ve elbiseni imdi temizle.
Müddessir 4:
(3-4) Ve Rabbini büyüklük ile an. Ve elbiseni imdi temizle.
Müddessir 5:
(5-6) Azaba sebep olacak günahtan artık uzak ol! Çok görerek minnette bulunma.
Müddessir 6:
(5-6) Azaba sebep olacak günahtan artık uzak ol! Çok görerek minnette bulunma.
Müddessir 7:
(7-8) Ve Rabbin için artık sabret. Çünkü, Sûr´a üfürülünce.
Müddessir 8:
(7-8) Ve Rabbin için artık sabret. Çünkü, Sûr´a üfürülünce.
Müddessir 9:
(9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim.
Müddessir 10:
(9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim.
Müddessir 11:
(9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim.
Müddessir 12:
(9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim.
Müddessir 13:
(13-15) Ve yanında hazır oğullar (verdim). Ve onun için bir döşemekle döşeyiverdim. Sonra da arttırayım diye tamahkar bulunuyor.
Müddessir 14:
(13-15) Ve yanında hazır oğullar (verdim). Ve onun için bir döşemekle döşeyiverdim. Sonra da arttırayım diye tamahkar bulunuyor.
Müddessir 15:
(13-15) Ve yanında hazır oğullar (verdim). Ve onun için bir döşemekle döşeyiverdim. Sonra da arttırayım diye tamahkar bulunuyor.
Müddessir 16:
(16-17) Hayır. Şüphe yok ki o Bizim âyetlerimiz için bir muannid oldu. Onu yüklenmesi pek meşakkatli bir şey ile mükellef kılacağım.
Müddessir 17:
(16-17) Hayır. Şüphe yok ki o Bizim âyetlerimiz için bir muannid oldu. Onu yüklenmesi pek meşakkatli bir şey ile mükellef kılacağım.
Müddessir 18:
(18-19) Şüphe yok ki o, düşündü ve ölçtü biçti. Artık kahrolası, nasıl ölçtü biçti.
Müddessir 19:
(18-19) Şüphe yok ki o, düşündü ve ölçtü biçti. Artık kahrolası, nasıl ölçtü biçti.
Müddessir 20:
(20-21) Sonra kahrolası, nasıl ölçtü biçti. Sonra bakıverdi.
Müddessir 21:
(20-21) Sonra kahrolası, nasıl ölçtü biçti. Sonra bakıverdi.
Müddessir 22:
(22-23) Sonra kaşını çattı, suratını astı. Sonra gerisine döndü ve böbürlendi.
Müddessir 23:
(22-23) Sonra kaşını çattı, suratını astı. Sonra gerisine döndü ve böbürlendi.
Müddessir 24:
(24-25) Artık dedi ki: «Bu, naklolunagelen, bir sihirden başka değildir. Bu başka değil, ancak insan lâkırdısıdır.»
Müddessir 25:
(24-25) Artık dedi ki: «Bu, naklolunagelen, bir sihirden başka değildir. Bu başka değil, ancak insan lâkırdısıdır.»
Müddessir 26:
(26-27) Onu cehenneme yaslayacağım. Sana ne bildirdi; cehennem nedir?
Müddessir 27:
(26-27) Onu cehenneme yaslayacağım. Sana ne bildirdi; cehennem nedir?
Müddessir 31:
Ve Biz cehennemin muhafızlarını meleklerden başka kılmadık ve onların adetlerini kâfir olanlar için ancak bir fitne kılmış olduk. Tâ ki kendilerine kitap verilmiş olanlar, yakîn getirsinler. Ve imân etmiş olanlara da imân arttırsın ve kitap verilmiş olanlar ile mü´min bulunanlar, şüpheye düşmesinler. Ve kalblerinde bir maraz bulunanlar ile kâfirler de desin ki: «Allah bununla bir mesel olarak ne murad etmiş?» İşte Allah, dilediği kimseyi böyle dalâlete düşürür ve dilediği kimseye de hidâyet nâsib buyurur ve Rabbin ordularını ancak kendisi bilir ve o, insan için ancak bir öğüttür.
Müddessir 32:
(32-33) Hayır. Kasem olsun kamere. Ve döndüğü an o geceye.
Müddessir 33:
(32-33) Hayır. Kasem olsun kamere. Ve döndüğü an o geceye.
Müddessir 34:
(34-35) Ve açtığı vakit o sabaha. Şüphe yok ki, o (cehennem) elbette büyüklerin biridir.
Müddessir 35:
(34-35) Ve açtığı vakit o sabaha. Şüphe yok ki, o (cehennem) elbette büyüklerin biridir.
Müddessir 36:
(36-38) İnsan için bir korkutucu olarak. Sizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimse için. Her nefs, kazanmış olduğu şeye bağlıdır.
Müddessir 37:
(36-38) İnsan için bir korkutucu olarak. Sizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimse için. Her nefs, kazanmış olduğu şeye bağlıdır.
Müddessir 38:
(36-38) İnsan için bir korkutucu olarak. Sizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimse için. Her nefs, kazanmış olduğu şeye bağlıdır.
Müddessir 39:
(39-40) Ashâb-ı Yemîn ise müstesna. Onlar cennetlerdedirler, soruşurlar.
Müddessir 40:
(39-40) Ashâb-ı Yemîn ise müstesna. Onlar cennetlerdedirler, soruşurlar.
Müddessir 41:
(41-42) Günahkârlardan. «Sizi cehennemde bulunmaya ne şey sevketti?»
Müddessir 42:
(41-42) Günahkârlardan. «Sizi cehennemde bulunmaya ne şey sevketti?»
Müddessir 43:
(43-44) Dediler ki: «Biz namaz kılanlardan olmadık. Ve yoksullara taam verir de olmadık.»
Müddessir 44:
(43-44) Dediler ki: «Biz namaz kılanlardan olmadık. Ve yoksullara taam verir de olmadık.»
Müddessir 45:
«Ve biz bâtıla dalanlar ile beraber dalan kimseler olmuştuk.»
Müddessir 46:
(46-47) «Ve biz ceza gününü tekzîp eder olmuştuk.. Bize ölüm gelinceye değin.»
Müddessir 47:
(46-47) «Ve biz ceza gününü tekzîp eder olmuştuk.. Bize ölüm gelinceye değin.»
Müddessir 48:
(48-49) Artık onlara şefaat edecek olanların şefaati bir fâide verecek değildir. Onlar için ne var ki öğütten yüz çeviriyorlar?
Müddessir 49:
(48-49) Artık onlara şefaat edecek olanların şefaati bir fâide verecek değildir. Onlar için ne var ki öğütten yüz çeviriyorlar?
Müddessir 50:
(50-52) Sanki onlar, arslanlardan ürkerek firar etmiş yaban eşekleridir. Yok, onlardan her biri diler ki kendisine neşredilmiş sahifeler verilmiş olsun.
Müddessir 51:
(50-52) Sanki onlar, arslanlardan ürkerek firar etmiş yaban eşekleridir. Yok, onlardan her biri diler ki kendisine neşredilmiş sahifeler verilmiş olsun.
Müddessir 52:
(50-52) Sanki onlar, arslanlardan ürkerek firar etmiş yaban eşekleridir. Yok, onlardan her biri diler ki kendisine neşredilmiş sahifeler verilmiş olsun.
Müddessir 54:
(54-55) Yok yok. Şüphesiz ki, o, bir öğüttür. Artık kim dilerse onu okuyarak öğüt alır.
Müddessir 55:
(54-55) Yok yok. Şüphesiz ki, o, bir öğüttür. Artık kim dilerse onu okuyarak öğüt alır.
Müddessir 56:
Maamafih düşünüp tefekkür edemezler, meğer ki Allah dilesin, kendisinden korkulacak olan ve mağfiret buyurmaya ehl olan da ancak O (Hâlık-i Kerîm)dir.