Şuarâ 2:
Bu, gâyet açıkça bildiren kitabın âyetleridir.
Şuarâ 3:
Sen, (onlar) mü´min olmayacaklar diye ihtimal ki, kendi nefsini helâk edeceksin!
Şuarâ 4:
Eğer dileyecek olsak üzerlerine gökten bir âyet indiririz de artık ona boyunları eğili kalmış olurlar.
Şuarâ 5:
Onlara Rahmân tarafından yeni bir mev´ize gelmez ki, illâ ondan kaçınır bir halde olmuşlardır.
Şuarâ 6:
Muhakkak ki, tekzîp ettiler. Artık kendisiyle istihzâda bulundukları şeyin haberleri kendilerine yakında gelecektir.
Şuarâ 7:
Yere bir bakmadılar mı ki, orada her çok menfaatli çiftten ne kadar bitirmişizdir!
Şuarâ 8:
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı.
Şuarâ 9:
Ve muhakkak ki, Senin Rabbin elbette o, çok izzet sahibidir, çok merhametlidir.
Şuarâ 10:
(10-11) Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin Mûsa´ya nidâ buyurdu ki: «Zalimler olan kavme gidiver. Fir´avun´un kavmine ki, daha sakınmayacaklar mı?»
Şuarâ 11:
(10-11) Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin Mûsa´ya nidâ buyurdu ki: «Zalimler olan kavme gidiver. Fir´avun´un kavmine ki, daha sakınmayacaklar mı?»
Şuarâ 12:
(12-13) Dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki, beni tekzîp edeceklerinden korkarım. Ve göğsüm daralır ve dilim açılmaz, artık Harun´a da risâlet ver.»
Şuarâ 13:
(12-13) Dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki, beni tekzîp edeceklerinden korkarım. Ve göğsüm daralır ve dilim açılmaz, artık Harun´a da risâlet ver.»
Şuarâ 14:
(14-15) «Ve hem onlar için benim üzerimde bir suç da var. Binaenaleyh beni öldüreceklerinden korkarım.» (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Asla! İmdi ikiniz de Bizim âyetlerimizle gidiniz. Şüphe yok Biz işiticiler olduğumuz halde sizinle beraberiz.»
Şuarâ 15:
(14-15) «Ve hem onlar için benim üzerimde bir suç da var. Binaenaleyh beni öldüreceklerinden korkarım.» (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Asla! İmdi ikiniz de Bizim âyetlerimizle gidiniz. Şüphe yok Biz işiticiler olduğumuz halde sizinle beraberiz.»
Şuarâ 16:
«Artık Fir´avun´a gidin de deyin ki, biz şüphe yok âlemlerin Rabbinin Resûlüyüz.»
Şuarâ 17:
(17-18) «İsrailoğullarını bizimle beraber salıveresin diye.» Fir´avun da dedi ki: «Seni çocuk iken içimizde büyütmedik mi? Ve aramızda ömründen senelerce kalmış olmadın mı?»
Şuarâ 18:
(17-18) «İsrailoğullarını bizimle beraber salıveresin diye.» Fir´avun da dedi ki: «Seni çocuk iken içimizde büyütmedik mi? Ve aramızda ömründen senelerce kalmış olmadın mı?»
Şuarâ 19:
«Ve o yaptığın fiilini yapıverdin. O halde sen nankörlerdensin.»
Şuarâ 20:
(Hazreti Mûsa) Dedi ki: «Onu o vakit yaptım, fakat ben (o zaman) cahillerden idim.»
Şuarâ 21:
«Vaktâ ki sizden korktum, sizden firar ettim, imdi Rabbim bana hüküm verdi ve beni peygamberlerden kıldı.»
Şuarâ 22:
«Ve o da bir nîmettir ki, benim üzerime minnet ediyorsun, İsrailoğullarından köle edinmiş olduğundan dolayıdır.»
Şuarâ 24:
(Musa aleyhisselâm da) Dedi ki: «Göklerin ve yerin ve bunların arasında bulunanların Rabbidir, eğer siz yakinen bilir kimseler oldunuz iseniz.»
Şuarâ 25:
(Fir´avun) Etrafında olanlara dedi ki: «İşitiyor musunuz?»
Şuarâ 26:
(Musa aleyhisselâm da) Dedi ki: «Sizin Rabbinizdir ve sizin evvelki atalarınızın Rabbidir.»
Şuarâ 27:
(Fir´avun da) Dedi ki: «Size gönderilmiş olan resûlünüz, şüphe yok ki elbette bir mecnûndur.»
Şuarâ 28:
(Hazreti Mûsa da) Dedi ki: «Maşrıkın ve mağrıbın ve bunların aralarında olanların Rabbidir. Eğer siz âkilâne düşünürler oldunuz iseniz.»
Şuarâ 29:
(Fir´avun) Dedi ki: «Andolsun, eğer benden başka ilâh ittihaz etmiş oldun isen elbette seni zindana atılmışlardan kılarım.
Şuarâ 30:
Mûsa aleyhisselâm da dedi ki: «Ben sana apaçık bir şey getirmiş olunca da mı beni zindana atacaksın!»
Şuarâ 31:
Fir´avun da dedi ki: «Haydi onu getir, eğer sen sâdıklardan oldun isen.»
Şuarâ 32:
Bunun üzerine asasını bırakıverdi, o hemen bir apaçık ejderha kesildi.
Şuarâ 33:
Ve elini çekip çıkardı. Hemen o, nazar edenlere karşı bembeyaz (kesilmiş) idi.
Şuarâ 34:
(34-35) (Fir´avun) Etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: «Şüphe yok, bu elbette bir ziyâde bilgin sâhirdir. Sizi büyüsü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Artık siz ne emredersiniz?»
Şuarâ 35:
(34-35) (Fir´avun) Etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: «Şüphe yok, bu elbette bir ziyâde bilgin sâhirdir. Sizi büyüsü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Artık siz ne emredersiniz?»
Şuarâ 37:
(37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?»
Şuarâ 38:
(37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?»
Şuarâ 39:
(37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?»
Şuarâ 40:
«Umulur ki, biz de sâhirlere tâbi oluruz. Eğer galip olanlar onların kendileri olmuş olursa.»
Şuarâ 41:
Vaktâ ki sahirler geldi. Fir´avun´a dediler ki: «Eğer galip olanlar bizler olursak bizim için mutlaka bir mükâfaat var mı?»
Şuarâ 42:
(Fir´avun da) Dedi ki: «Evet. Ve o vakit elbette siz, en yakın bulunmuşlardansınız.»
Şuarâ 43:
Mûsa onlara dedi ki: «Siz ne atacaksanız atıveriniz.»
Şuarâ 44:
Hemen iplerini ve sopalarını atıverdiler ve dediler ki: «Fir´avun´un izzet-i hakkı için şüphe yok ki, elbette biz galip olanlarız.»
Şuarâ 45:
Bunu müteakip Mûsa da asasını bırakıverdl, hemen o zaman o (asası) onların uydurdukları şeyleri süratle yutar oldu.
Şuarâ 46:
Sihirbazlar, hemen secde ediciler olarak yere atıldı.
Şuarâ 49:
(Fir´avun) Dedi ki: «Ben size izin vermeden evvel siz ona imân ettiniz, şüphesiz ki, o size sihri öğretmiş olan büyüğünüzdür. Artık yakında bileceksiniz, elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlamasına kestireceğim ve muhakkak ki sizi toplu bir halde astıracağım.»
Şuarâ 50:
O imân edenler de dediler ki: «Zararı yok, şüphesiz ki, biz Rabbimize dönücüleriz.»
Şuarâ 51:
«Biz mü´minlerin evveli olduğumuzdan dolayı bizim için hatalarımızı Rabbimizin mağfiret buyuracağını ümid ederiz.»
Şuarâ 52:
(52-53) Ve Mûsa´ya vahiy ettik ki kullarım ile beraber geceleyin yürü. Çünkü, siz şüphesiz ki takip edileceklersiniz. Artık Fir´avun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
Şuarâ 53:
(52-53) Ve Mûsa´ya vahiy ettik ki kullarım ile beraber geceleyin yürü. Çünkü, siz şüphesiz ki takip edileceklersiniz. Artık Fir´avun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
Şuarâ 54:
Şöyle diyordu: «Şüphe yok, onlar (israiloğulları) az kimselerden ibaret bir tâifedir.»
Şuarâ 55:
«Ve muhakkak ki, onlar bizi elbette çok öfkelendirmekte bulunan kimselerdir.»
Şuarâ 56:
«Ve şüphe yok ki, bizler elbette pek uyanık bir cemiyetiz.»
Şuarâ 57:
Cenâb-ı Hak da buyuruyor ki: «Artık biz onları bostanlardan, ırmaklardan çıkardık.»
Şuarâ 58:
(58-59) «Ve hazinelerden ve pürnîmet bir makamdan (mahrum bıraktık).» İşte böyle oldu ve bunları (bu nîmetleri) İsrailoğullarına miras kıldık.
Şuarâ 59:
(58-59) «Ve hazinelerden ve pürnîmet bir makamdan (mahrum bıraktık).» İşte böyle oldu ve bunları (bu nîmetleri) İsrailoğullarına miras kıldık.
Şuarâ 60:
Derken (Fir´avun ile kuvvetleri) güneş parlamaya başlamış iken onların (İsrailoğullarının) arkalarına düştüler.
Şuarâ 61:
Vaktâ ki, iki tâife birbirini gördü. Mûsa´nın ashâbı dedi ki: «Şüphe yok, bizler elbette yetişilmiş (yakalanmış)leriz.
Şuarâ 62:
(Hazreti Mûsa da) Dedi ki: «Asla. Muhakkak ki Rabbim benim ile beraberdir, beni yakında selâmete erdirecektir.»
Şuarâ 63:
Artık Mûsa´ya vahyettik ki, asan ile denize vur, (vurunca) derhal yarıldı, hemen her parça pek büyük dağ gibi oluverdi.
Şuarâ 86:
«Ve babam için mağfiret buyur. Şüphe yok, o sapıklardan oldu.»
Şuarâ 87:
(87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.»
Şuarâ 88:
(87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.»
Şuarâ 89:
(87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.»
Şuarâ 90:
Ve cennet muttakîler için yaklaştırılmıştır.
Şuarâ 91:
Cehennem de azgınlar için açılıp âşikâre kılınmıştır.
Şuarâ 92:
Ve onlara denildi: «İbadet eder olduğunuz şeyler nerede?»
Şuarâ 93:
«Allah´tan gayrı, (onlar) size yardım ediyorlar mı? Veya kendilerine mi yardıma çalışıyorlar.»
Şuarâ 94:
(94-95) Artık onlar (putlar) ve o azgınlar orada (ateşlere) fırlatılmışlardır. Ve şeytanın bütün orduları da (o ateşe) atılmışlardır.
Şuarâ 95:
(94-95) Artık onlar (putlar) ve o azgınlar orada (ateşlere) fırlatılmışlardır. Ve şeytanın bütün orduları da (o ateşe) atılmışlardır.
Şuarâ 96:
(96-97) Ve onlar orada birbirleriyle husumette bulunarak diyecekler ki: «Allah´a kasem olsun, biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz.»
Şuarâ 97:
(96-97) Ve onlar orada birbirleriyle husumette bulunarak diyecekler ki: «Allah´a kasem olsun, biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz.»
Şuarâ 98:
«Çünkü biz sizi (ey putlar) Âlemlerin Rabbine müsavî tutuyorduk.»
Şuarâ 99:
«Ve bizi ancak o mücrimler sapıtmış oldular.»
Şuarâ 100:
(100-101) «Artık bize ne şefaat edicilerden var. Ne de yakın bir dost var.»
Şuarâ 101:
(100-101) «Artık bize ne şefaat edicilerden var. Ne de yakın bir dost var.»
Şuarâ 102:
«İmdi bizim için bir kere (geriye) dönüş olsa idi de artık mü´minlerden olsa idik.»
Şuarâ 103:
(103-104) Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. Ve şüphe yok, senin Rabbin elbette O, azîzdir, rahîmdir.
Şuarâ 104:
(103-104) Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. Ve şüphe yok, senin Rabbin elbette O, azîzdir, rahîmdir.
Şuarâ 105:
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
Şuarâ 106:
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
Şuarâ 107:
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
Şuarâ 108:
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
Şuarâ 109:
(109-110) «Ve bunun mukabilinde sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfaatım, ancak alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
Şuarâ 110:
(109-110) «Ve bunun mukabilinde sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfaatım, ancak alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
Şuarâ 111:
Dediler: «Sana imân eder miyiz? Halbuki, sana en bayağı kimseler tebaiyyet edivermişlerdir.»
Şuarâ 112:
Dedi ki: «Onların ne yapar olduklarına benim ne bilgim olabilir?»
Şuarâ 113:
«Onların hesabı ancak Rabbime aittir, eğer anlayabilirseniz!»
Şuarâ 114:
«Ve ben mü´minleri tard edici değilim.»
Şuarâ 115:
«Ben apaçık bir korkutandan başka değilim.»
Şuarâ 116:
Dediler ki: «Ey Nûh! Eğer vazgeçmez isen elbette taşlanılmışlardan olursun.»
Şuarâ 117:
(Nûh aleyhisselâm) Dedi ki: «Ya Rabbi! Şüphe yok ki, kavmim beni tekzîp ettiler.»
Şuarâ 118:
«Artık benim aram ile onların aralarını bir feth ile fethet ve benimle beraber olan mü´minleri necâta erdir.»
Şuarâ 119:
Binaenaleyh O´nu ve O´nunla beraber dolmuş gemide bulunanları necâta erdirdik.
Şuarâ 148:
«Ve ekinlerin ve tomurcukları latif hurma ağaçlarının içinde?»
Şuarâ 149:
«Ve dağlardan hazıkâne bir halde evler yontuyorsunuz?»
Şuarâ 150:
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
Şuarâ 151:
(151-152) «Ve müsriflerin emrine itaat etmeyin. Öyle kimseler ki, yerde ifsat ederler ve ıslah olmazlar.»
Şuarâ 152:
(151-152) «Ve müsriflerin emrine itaat etmeyin. Öyle kimseler ki, yerde ifsat ederler ve ıslah olmazlar.»
Şuarâ 153:
Dediler ki: «Şüphe yok sen çok büyülenmişlerdensin.»
Şuarâ 154:
«Sen başka değil, bizim gibi bir insansın. Eğer sâdıklardan isen haydi bir alâmet getiriver.»
Şuarâ 155:
(155-156) Dedi ki: «İşte bu bir dişi devedir. Bunun için belli bir günde bir su içme hakkı vardır, sizin için de malum bir günde bir su içme hakkı vardır. Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.»
Şuarâ 156:
(155-156) Dedi ki: «İşte bu bir dişi devedir. Bunun için belli bir günde bir su içme hakkı vardır, sizin için de malum bir günde bir su içme hakkı vardır. Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.»
Şuarâ 157:
Derken onu boğazladılar, sonra pişman olarak sabahladılar.
Şuarâ 158:
Artık onları azap yakaladı. Şüphe yok ki, bunda bir ibret vardır. Böyle iken onların çokları imân etmiş olmadılar.
Şuarâ 159:
Ve muhakkak, senin Rabbin elbette O, pek galipdir, pek esirgeyicidir.
Şuarâ 160:
Lût kavmi, gônderilen peygamberleri tekzîp ettiler.
Şuarâ 161:
O vakit ki, onlara kardeşleri Lût dedi ki: «Korkmaz mısınız?»
Şuarâ 162:
«Muhakkak ki, ben sizin için emin bir peygamberim.»
Şuarâ 163:
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
Şuarâ 164:
«Ve buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfaatım (başkasına değil) ancak âlemlerin Rabbine aittir.»
Şuarâ 165:
«Siz ademîlerden erkeklere mi gidiyorsunuz?»
Şuarâ 166:
«Ve Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz da. Hayır, siz haddi tecavüz eden bir kavimsiniz.»
Şuarâ 167:
Dediler ki: «Ey Lût! Andolsun ki, eğer sen nihâyet vermezsen elbette çıkarılmışlardan olacaksın.»
Şuarâ 168:
Dedi ki: «Şüphe yok, ben sizin işlediğiniz şey için buğz edenlerdenim.»
Şuarâ 169:
«Ya Rabbi! Beni ve ehlimi onların yapar oldukları şeylerden necâta erdir.»
Şuarâ 170:
Artık O´nu ve ehlini tamamen necâta erdirdik.
Şuarâ 171:
Ancak bir kocakarı geri kalan içinde (kaldı).
Şuarâ 194:
Senin kalbin üzerine, tâ ki, sen korkutuculardan olasın.
Şuarâ 195:
(195-196) Pek açık olan Arabî bir lisan ile. Ve şüphe yok ki, o, daha evvelkilerin kitaplarında da (mezkûr)dur.
Şuarâ 196:
(195-196) Pek açık olan Arabî bir lisan ile. Ve şüphe yok ki, o, daha evvelkilerin kitaplarında da (mezkûr)dur.
Şuarâ 197:
Onlar için bir delil olmuş değil midir, onu Benî İsrail âlimlerinin bilir olmaları.
Şuarâ 198:
(198-199) Eğer onu Arapça bilmeyenlerin bazısı üzerine indirmiş olsa idik. Artık onu onlara karşı okuyacak olsa idi ona imân edenler olmuş olmazlardı.
Şuarâ 199:
(198-199) Eğer onu Arapça bilmeyenlerin bazısı üzerine indirmiş olsa idik. Artık onu onlara karşı okuyacak olsa idi ona imân edenler olmuş olmazlardı.
Şuarâ 200:
İşte öylece onu (küfrü) günahkârların kalplerine sokmuşuzdur.
Şuarâ 201:
O pek acılı azabı görünceye değin ona (Kur´an´a) imân etmezler.
Şuarâ 202:
Artık (o azap) onlara hiç farkedemez bir haldeler iken ansızın geliverir.
Şuarâ 223:
Onlar (şeytanın sözlerine) kulak verirler ve onların ekserisi yalancı kimselerdir.
Şuarâ 224:
Şairlere gelince onlar da sapıklara tâbi olurlar.
Şuarâ 225:
Görmez misin ki, onlar her vadide şaşkıncasına yürür dururlar.
Şuarâ 226:
Ve şüphe yok ki, onlar yapmayacak oldukları şeyleri söylerler.
Şuarâ 227:
Ancak imân edenler ve sâlih sâlih amellerde bulunanlar ve Allah´ı çokca zikredenler ve zulme uğradıklarından sonra öçlerini alanlar müstesna. Ve o kimseler ki, zulmettiler, nasıl bir inkılab mahalline yuvarlanıp gideceklerini yakın da bileceklerdir.