Tâhâ 10:
O vakit ki, o bir ateş görmüş de ailesine demişti ki: «Durunuz, ben şüphesiz bir ateş gördüm, belki ondan size bir aydınlık getiririm, yahut ateşin yanında bir rehber bulurum.»
Tâhâ 11:
Vaktâ ki, ateşin yanına geldi. «Ya Mûsa!» diye nidâ olundu.
Tâhâ 12:
«Şüphe yok Ben´im. Ben senin Rabbinim. İmdi papuçlarını çıkar. Muhakkak ki, sen mübarek bir vadide, Tûvâ´dasın.»
Tâhâ 13:
«Ve ben seni ihtiyar ettim, şimdi vahyolunacak şeyi dinle.»
Tâhâ 14:
«Şüphe yok ki ben, ben Allah´ım, benden başka ilâh yoktur. İmdi Bana ibadette bulun ve Beni anmak için namaz kıl.»
Tâhâ 15:
«Şüphe yok ki, Kıyamet gelecektir, az kalıyor ki, onu gizleyeyim. Tâ ki, her nefis çalıştığı şey ile cezalandırılsın.»
Tâhâ 16:
«Sakın ona (o saate) inanmayıp hevâsına tâbi olan kimse, seni ondan alıkoymasın. Sonra helâk olursun.»
Tâhâ 32:
(32-33) «Ve onu işimde ortak kıl.» «Tâ ki, seni çokça tesbih edelim.»
Tâhâ 33:
(32-33) «Ve onu işimde ortak kıl.» «Tâ ki, seni çokça tesbih edelim.»
Tâhâ 34:
(34-35) «Ve seni çokça zikreyleyelim.» «Şüphe yok ki, Sen bizi bihakkın görücüsün.»
Tâhâ 35:
(34-35) «Ve seni çokça zikreyleyelim.» «Şüphe yok ki, Sen bizi bihakkın görücüsün.»
Tâhâ 36:
Buyurdu ki: «Ey Mûsa! Sana isteğin verilmiştir.»
Tâhâ 37:
«Ve andolsun ki, sana başka defa da ihsanda bulunmuşuzdur.»
Tâhâ 38:
Vaktâ ki, validene vahyolunacak şeyi vahyetmiştik.
Tâhâ 39:
Şöyle ki: «Onu tabut içine bırak, sonra onu denize at. Hemen deniz de onu sahile bıraksın da onu bana da düşman ve ona da düşman olan alıversin. Ve üzerine tarafımdan bir muhabbet bıraktım ki, hem de nezaretim önünde yetiştirilesin.»
Tâhâ 40:
«O vakit ki, hemşiren gidip de diyordu ki: «O´na bakacak bir kimse için size delâlet edeyim mi?» Artık seni validene döndürdük ki gözü aydın olsun da mahzun olmasın. Ve sen bir şahsı öldürdün. Sonra seni o gamdan kurtardık ve seni fitneden fitneye uğratmıştık. Sonra Medyen ahalisi arasında senelerce eğleştik. Sonra da ey Mûsa! Mukadder olduğu üzere (bu muayyen zamana) geliverdik.»
Tâhâ 41:
«Ve seni kendi zâtım için ihtiyar ettim.»
Tâhâ 42:
«Sen ve kardeşin âyetlerimle git ve benim zikrimde kusur etmeyiniz.»
Tâhâ 43:
«Fir´avun´a gidiniz. Şüphe yok ki, o haddi tecavüz etmiştir.»
Tâhâ 44:
«Ona yumuşakça söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar.»
Tâhâ 45:
Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Muhakkak biz korkarız ki, ya üzerimize şiddetle saldırır veya haddi tecavüz eder.»
Tâhâ 46:
Buyurdu ki: «Korkmayın, şüphe yok ki ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm.»
Tâhâ 47:
«Haydin ona varıp da deyiniz ki, şüphe yok biz Rabbin iki resûlüyüz. Artık İsrailoğullarını bizimle beraber gönder ve onlara işkence etme, biz sana muhakkak Rabbin tarafından mûcize ile geldik. Selâm ise hidâyete tâbi olan kimse üzerinedir.»
Tâhâ 48:
«Muhakkak bize vahyolundu ki, şüphe yok azap, tekzîp eden ve yüz çeviren kimse üzerinedir.»
Tâhâ 49:
(Fir´avun) Dedi ki: «O halde ey Mûsa! Sizin Rabbiniz kimdir?»
Tâhâ 50:
(Hazreti Mûsa) Dedi ki: «Rabbimiz o zâttır ki, her şeye hilkatini vermiş, sonra da doğru yolu göstermiştir.»
Tâhâ 51:
(Fir´avun) Dedi ki: «Öyle ise evvelki ümmetlerin hali neden ibarettir?»
Tâhâ 52:
Hazreti Mûsa da dedi ki: «Onlara ait bilgi, Rabbimin indinde bir kitaptadır ki, Rabbim hata etmez ve unutmaz.»
Tâhâ 53:
O (Hâlık-i Azîm) ki sizin için arzı bir beşik kıldı ve orada sizin için yollar açtı ve gökten bir su indirdi. Artık onunla muhtelif nebattan çiftler çıkardık.
Tâhâ 54:
Yeyiniz ve hayvanlarınızı otlatınız, şüphe yok ki, bunda akıl sahipleri için ibretler vardır.
Tâhâ 55:
Sizi o yerden yarattık ve sizi ona döndüreceğiz ve sizi ondan diğer bir defa daha çıkaracağız.
Tâhâ 56:
Kasem olsun ki, Biz âyetlerimizin hepsini ona gösterdik. Böyle iken o tekzîp etti ve kaçındı.
Tâhâ 57:
(Fir´avun) Dedi ki: «Ey Mûsa! Sen geldin mi ki, bizi sihrin ile yurdumuzdan çıkarıveresin?»
Tâhâ 58:
«O halde biz de sana onun misli bir sihir elbette getireceğiz. Artık bizim aramızla senin aranda bir buluşacak vakit tayin et ki, o bizim de senin de caymayacağımız düz bir yer olsun.»
Tâhâ 59:
Hazreti Mûsa dedi ki: «Size vaadedilen vakit, ziynet günü ve nâsın toplanacağı kuşluk zamanıdır.»
Tâhâ 60:
Artık Fir´avun dönüp gitti, bütün hilesini topladı, sonra geliverdi.
Tâhâ 61:
Musa onlara (sihirbazlara) dedi ki: «Yazıklar olsun sizlere! Allah´a karşı yalan yere iftirada bulunmayın, sonra sizi azab ile helâk eder ve muhakkak ki, iftira eden hüsrâna uğramıştır.»
Tâhâ 62:
Artık (sahirler) aralarında işlerine dair münakaşada bulundular ve gizlice konuştular.
Tâhâ 63:
Dediler ki: «Bunlar herhalde iki sihirbaz istiyorlar ki, sizi sihirleriyle yurdunuzdan çıkarıversinler ve sizin en faziletli olan dininizi gidersinler.»
Tâhâ 64:
«Artık bütün çarelerinizi toplayınız, sonra saf halinde geliniz. Şüphesiz ki, bugün galebe eden, felâh bulmuş olacaktır.»
Tâhâ 65:
Dediler ki: «Ey Mûsa! Ya sen atıver, veyahut ilk atan biz olalım.»
Tâhâ 66:
Dedi ki: «Hayır siz atınız. Hemen onların ipleri ve sopaları sihirlerinden dolayı koşuyormuş gibi ona tehayyül olunur oldu.»
Tâhâ 67:
Mûsa içerisinde hemen bir korku hisseder oldu.
Tâhâ 68:
Dedik ki: «Korkma. Şüphe yok, üstün olan sensin, sen.»
Tâhâ 69:
«Ve elinde olanı bırakıver. Onların yaptıklarını yutuverir. Şüphe yok ki, onlar ne yaptılar ise bir sahir hilesinden ibarettir. Sahir ise her nerede olsa felâha eremez.»
Tâhâ 70:
Nihâyet sahirler, secde eder oldukları halde (yerlere) atıldılar. «Harun ile Mûsa´nın Rabbine imân ettik,» dediler.
Tâhâ 71:
(Fir´avun) Dedi ki: «Ben Size izin vermeden evvel siz O´na imân ettiniz. O sizin büyüğünüzdür ki, size sihri öğretmiştir. Artık sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama olarak elbette keseceğim ve elbette ki, sizi hurma dallarına asacağım ve elbette ki, bileceksiniz ki hangimiz azapça daha şiddetli ve daha devamlıdır.»
Tâhâ 72:
Dediler ki: «Elbette seni bize gelen âyetlere ve bizi yoktan var etmiş olana tercih edemeyiz. Artık sen, ne ile hükmedeceksen hükmet. Sen ancak bu dünya hayatında hükmedersin.»
Tâhâ 73:
«Muhakkak biz Rabbimize imân ettik ki, bizim için hatalarımızı ve bizi üzerine zorladığın sihirden dolayı yarlığasın. Ve Allah hayırlıdır ve ebedîdir.»
Tâhâ 74:
«Şüphe yok ki, her kim Rabbisine münkir olarak gelirse elbette ki, onun için cehennem vardır. Orada ne ölür ve ne de dirilir.»
Tâhâ 75:
«Her kim de sâlih sâlih ameller işlemiş olduğu halde O´na mü´min olarak gelirse işte onlar için en yüksek dereceler vardır.»
Tâhâ 76:
«Adn cennetleri ki, altlarından ırmaklar akar. Orada ebedîyen kalıcılardır ve bu temizlenmiş olan kimsenin mükâfaatıdr.»
Tâhâ 77:
Ve andolsun ki, Mûsa´ya şöyle vahyettik: «Kullarım ile beraber geceleyin yürü ve onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmazsın ve havf eder olma.»
Tâhâ 78:
Derken Fir´avun ordusuyla onların arkasına düştü. Artık kendilerini (Fir´avun ile ordusunu) denizden saran sarıverdi.
Tâhâ 79:
Ve Fir´avun, kavmini sapıklığa düşürdü ve onları doğru bir yola götüremedi.
Tâhâ 80:
Ey İsrailoğulları! Sizi muhakkak ki, düşmanınızdan halâs ettik ve size Tûr´un sağ cânibini vaadettik ve sizin üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
Tâhâ 81:
Size rızk olarak verdiğimiz şeylerin temizlerinden yiyiniz ve onda aşırı gitmeyiniz, sonra üzerinize gazabım teveccüh eder ve kimin üzerine gazabım teveccüh ederse artık helâk olmuş olur.
Tâhâ 82:
Ve şüphe yok ki, Ben tevbe eden ve imân eyleyen ve sâlih amelde bulunan, sonra da doğru yolda sebat gösteren kimse için çok yarlığayıcıyım.
Tâhâ 83:
Ya Mûsa! Seni kavminden (ayırıp) aceleye düşüren nedir?
Tâhâ 84:
Dedi ki: «Onlar da beni takip etmektedirler. Ve Rabbim ben Senin için acele ettim ki, (benden) razı olasın.»
Tâhâ 85:
Buyurdu ki: «Biz senden sonra kavmini fitneye düşürdük ve onları Sâmirî saptırdı.»
Tâhâ 86:
Artık Mûsa, kavminin yanına gazaplı bir halde mahzun olarak avdet etti. Dedi ki: «Ey kavmim! Size Rabbiniz güzel bir vaad ile vaadetmiş değil mi idi? Yoksa üzerinize zaman mı uzadı? Yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazap hulûlunu mu arzu ettiniz ki, bana olan vaadinize muhalefette bulundunuz?»
Tâhâ 87:
Dediler ki: «Biz sana olan vaade kendimize mâlik olarak muhalefette bulunmuş olmadık. Velâkin biz kavmin ziynetinden birtakım ağırlıkları yüklenmiştik, onları (ateşe) atıverdik. İşte Sâmirî de öyle atıverdi.»
Tâhâ 88:
Derken onlara bir buzağı böğürmesi olan bir ceset çıkardı. Dediler ki: «Bu sizin ilâhınızdır ve Mûsa´nın ilâhıdır, fakat unutmuş.»
Tâhâ 89:
Görmüyorlar mı idi ki, onlara ne bir söz iade edebiliyordu ve ne de onlar için bir zarara ve bir faideye malik bulunuyordu.
Tâhâ 90:
Ve muhakkak ki, Harun onlara daha evvel de demişti ki: «Ey kavmim! Siz bunun ile fitneye düşürülmüş oldunuz ve şüphe yok ki, sizin Rabbiniz Rahmân´dır. Artık bana tâbi olunuz, ve benim emrime itaat ediniz.»
Tâhâ 91:
Dediler ki: «Bize Mûsa dönüp gelinceye kadar biz buna (buzağıya) aleddevam tapmaktan geri duracak değiliz.»
Tâhâ 92:
Dedi ki: «Ey Harun! Onların dalâlete düştüklerini gördüğün zaman seni ne menetti?»
Tâhâ 93:
«Ki, benim ardımca gelmedin? Emrime isyan mı ettin?»
Tâhâ 94:
Dedi ki: «Ey anamın oğlu! Ne sakalımı ve ne de başımı tutma. Ben muhakkak senin, ´İsrailoğullarının aralarını dağıttın ve benim sözümü gözetir olmadın´ diyeceğinden korktum.»
Tâhâ 95:
Mûsa aleyhisselâm dedi ki: «Ey Samirî! O acip işi yapmaktaki maksadın ne idi?»
Tâhâ 96:
(Sâmirî de) Dedi ki: «Onların görmediklerini ben gördüm. Artık Resûlün izinden bir avuç (toprak) aldım da onu attım ve nefsim bana öylece hoş göstermiş oldu.»
Tâhâ 97:
(Hazreti Mûsa da) dedi ki: «Çık git. Çünkü artık sana hayatta (bulundukça mukadder olan) dokunma yok demektir. Ve muhakkak ki, senin için bir va´de mahalli de vardır ki, ondan asla ayrılmayacaksın. Ve kendisine tapınıp durduğun tanrına da bak. Biz onu elbette ki yakacağız, sonra da onu denizde parça parça edip savuracağız.»
Tâhâ 98:
«Sizin ilâhınız ancak o Allah´tır ki, O´ndan başka ilâh yoktur. Her şeyi ilmen ihata etmiştir.»
Tâhâ 99:
İşte böylece geçmişlerin haberlerinden bir kısmını sana hikâye ediyoruz ve sana kendi tarafımızdan bir kitap da vermişizdir.
Tâhâ 100:
Her kim ondan yüz çevirirse şüphe yok ki, o Kıyamet günü bir ağır günah yükü yüklenecektir.
Tâhâ 101:
Orada ebedîyyen kalıcılardır ve onlar için Kıyamet gününde (O) ne fena bir yük olmuştur.
Tâhâ 102:
O gün ki, Sûr´a üfürülür ve o gün mücrimleri gök gözlü olarak haşrederiz.
Tâhâ 103:
Aralarında gizlice konuşurlar ki: «(Dünyâda) On günden ziyâde kalmış olmadınız.»
Tâhâ 104:
Biz onların ne diyeceklerini daha ziyâde biliriz, o vakit ki, onların daha mutedilce rey sahipleri olanları diyecektir ki, «Siz bir günden başka kalmış olmadınız.»
Tâhâ 105:
Ve sana dağlardan sorarlar. Binaenaleyh de ki: «Onları Rabbim darmadağın edip savuracaktır.»
Tâhâ 106:
«Artık onları dümdüz, bomboş bir halde bırakacaktır.»
Tâhâ 107:
Orada ne bir eğrilik ve ne de bir yumruluk göremezsin.
Tâhâ 108:
O gün çağırana tabî olurlar. Onun için bir eğrilik yoktur ve sesler Rahmân için bir korku ile kısılmıştır. Artık en hafif bir sesten başkasını işitemezsin.
Tâhâ 109:
O gün şefaat faide vermez, ancak Rahmân kime izin verirse ve kim için söylemeğe razı olursa o müstesna.
Tâhâ 110:
Onların ilerisinde olanı da, gerilerinde olanı da bilir. Onlar ise O´nu ilmen ihata edemezler.
Tâhâ 111:
Ve yüzler Hayy-ı Kayyûm için zelilâne bir vaziyet almışlardır ve zulmü yüklenmiş olan, muhakkak ki hüsrâna uğramıştır.
Tâhâ 112:
Ve her kim mü´min olduğu halde sâlih amellerden işlerse artık o ne zulme uğramaktan ve ne de sevabının eksilmesinden korkmaz.
Tâhâ 113:
Ve böylece O´nu bir Arabî Kur´an olarak indirdik ve O´nda tehditlerden mükerrer şeyler açıkladık. Belki korunurlar, yahut onlar için bir öğüt vücuda getirmiş olur.
Tâhâ 114:
Artık şüphe yok ki, melîk-i hak olan Allah Teâlâ pek müteâlîdir. Ve sana vahyedilmesi tamam olmadan evvel Kur´an´ı okumakta acele etme ve de ki: «Yarabbi! Benim için ilmi artır.»
Tâhâ 115:
Kasem olsun ki, bundan evvel Âdem´e de tavsiyede bulunmuştuk. O ise unuttu ve O´nun için bir azm bulmadık.
Tâhâ 116:
Ve o vakit ki, meleklere dedik, «Âdem´e secde ediniz.» Onlar da hemen secde ediverdiler. İblis müstesna, o kaçındı.
Tâhâ 117:
Biz de demiştik ki: «Ey Âdem! Bu şüphesiz senin için ve refikan için bir düşmandır. Sizi cennetten çıkarmasın, sonra meşakkate düşmüş olursun.»
Tâhâ 118:
«Muhakkak ki, senin için orada acıkmak da yoktur, çıplak kalmak da yoktur.»
Tâhâ 119:
«Ve şüphesiz ki, sen orada susamazsın ve güneşin hararetine uğramazsın.»
Tâhâ 120:
Sonra O´na şeytan vesvesede bulundu, dedi ki: «Ey Âdem, seni ebedîyyet ağacına ve fena bulmayacak bir mülke delâlet edeyim mi?»
Tâhâ 121:
Artık ikisi de ondan yediler, hemen ikisi için avret mahalleri açılıverdi. Üzerlerine cennetin yaprağından yapıştırmaya başladılar. Ve Âdem Rabbine âsi oldu da şaşırdı kaldı.
Tâhâ 122:
Sonra O´nu Rabbi mümtaz kıldı, tevbesini kabul etti ve O´nu doğru yola muvaffak buyurdu.
Tâhâ 123:
Buyurdu ki: «Bazınız bazınıza düşman olarak hepiniz oradan ininiz, ne vakit size benden bir hidâyet gelir de kim hidâyete tâbi olursa artık dalâlete düşmez ve şekavete uğramaz.»
Tâhâ 124:
«Ve her kim benim zikrimden kaçınırsa artık şüphe yok ki, onun için pek dar bir maişet vardır ve O´nu Kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.»
Tâhâ 125:
Der ki: «Yarabbi! Ne için beni âmâ olarak haşrettin ve halbuki ben görücü idim.»
Tâhâ 126:
(Allah Teâlâ da) Buyuruyor ki: «Öyledir. Sana âyetlerimiz geldi, sen hemen onları unutuverdin. Bugün de sen öylece unutulursun.»
Tâhâ 127:
«Ve israf eden ve Rabbisinin âyetlerine imân etmeyen kimseyi böylece cezalandırırız ve ahiretin azabı ise elbette ki, daha şiddetlidir ve daha bakidir.»
Tâhâ 128:
Onlar için vesile-i hidâyet olmadı mı ki, onlardan evvel nice asırlar ahalisini helâk ettik. Onların yurtlarında yürüyorlar. Şüphe yok ki, bunda güzel akıl sahipleri için büyük ibretler vardır.
Tâhâ 129:
Ve eğer Rabbinden sabk etmiş bir kelime ve tayin edilmiş bir müddet olmasa idi elbette büyük bir azap lâzım olurdu.
Tâhâ 130:
Artık onların dediklerine sabret ve güneşin doğmasından evvel ve batmasından evvel Rabbine hamd ile tesbihte bulun. Ve gece saatlerinde de tesbih et ve gündüzün etrafında da. Tâ ki sen hoşnut olasın.
Tâhâ 131:
Ve gözlerini uzatma o şeye ki onunla kâfirlerden bazı zümreleri dünya hayatının bir ziyneti olmak üzere faidelendirmişizdir, onları o şeyde imtihana tâbi tutmak için ve Rabbin ise hayırlıdır ve daha devamlıdır.
Tâhâ 132:
Ehline namaz ile emret, ve sen de onun üzerine sabret, Biz senden bir rızk istemiyoruz, seni Biz merzûk ederiz. Akibet ise takvâ içindir.
Tâhâ 133:
Ve dediler ki: «Rabbinden bize bir âyet getirmeli değil mi idi?» Onlara evvelki sahifelerde olanın beyanı gelmiş değil midir?
Tâhâ 134:
Ve eğer Biz onları ondan evvel bir azab ile ihlâk etmiş olsa idik, elbette diyeceklerdi ki: «Ey Rabbimiz! Bize bir peygamber göndermeli değil mi idin ki, bir zillete ve rüsvaylığa düşmeden evvel senin âyetlerine tâbi olsa idik?»
Tâhâ 135:
De ki: «Hepsi gözlemektedir. Artık siz de gözleyiniz. Yakında bileceksiniz ki, doğru yol sahipleri kimlerdir ve hidâyete ermiş olanlar kimlerdir?»