Kehf 1:
Hamd, Kitabı kulu üzerine indiren ve onda hiç bir çarpıklık kılmayan Allah´a aittir.
Kehf 2:
Dosdoğru (bir Kitaptır) ki, kendi katından şiddetli bir azabla uyarıp korkutmak ve salih amellerde bulunan mü´minlere müjde vermek için (onu indirdi) ; şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır.
Kehf 3:
Onlar orda ebedi olarak kalıcıdırlar.
Kehf 4:
(Bu Kur´an) «Allah çocuk edindi» diyenleri uyarıp korkutmaktadır.
Kehf 5:
Bu konuda ne kendilerinin, ne de atalarının hiç bir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar.
Kehf 6:
Şimdi onlar bu söze (Kur´an´a) inanmayacak olurlarsa sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi) ?
Kehf 7:
Şüphesiz biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.
Kehf 8:
Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru, çorak bir toprak yapabiliriz.
Kehf 9:
Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?
Kehf 10:
O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: «Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).»
Kehf 11:
Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına (ağır bir uyku) vurduk.
Kehf 12:
Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık.
Kehf 13:
Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarmaktayız. Gerçekten onlar, Rablerine iman etmiş gençlerdi ve biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.
Kehf 14:
Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: «Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi´dir; ilah olarak biz O´ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız.»
Kehf 15:
«Şunlar, bizim kavmimizdir; O´ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah´a karşı yalan düzüp uydurandan daha zalim kimdir?
Kehf 16:
(İçlerinden biri demişti ki:) «Madem ki siz onlardan ve Allah´tan başka taptıklarından kopup ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.»
Kehf 17:
(Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda onların mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah´ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi de saptırırsa onun için asla doğru yolu gösterici bir veli bulamazsın.
Kehf 18:
Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Onların köpekleri de iki kolunu uzatmış yatmaktaydı. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.
Kehf 19:
Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık) . İçlerinden bir sözcü dedi ki: «Ne kadar kaldınız?» Dediler ki: «Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.» Dediler ki: «Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.»
Kehf 20:
«Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.»
Kehf 21:
Böylece onları (Şehir halkına) duyurduk ki, Allah´ın vaadinin gerçek olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini, onda asla şüphe olmadığını bilsinler. (Fakat onlar meseleyi böyle ele alacakları yerde) kendi aralarında onların (Mağarada uyuyanlar) durumunu tartışıyorlardı. Bazıları: «Onların üzerine bir bina yapın. Çünkü Rableri onları daha iyi bilendir,» dediler. Fakat onların işine galip gelenler ise: «Mutlaka onların üstüne bir mescit yapacağız» dediler.
Kehf 22:
(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: «Üç´tüler, onların dördüncüsü de köpekleridir.» Ve: «Beştiler, onların altıncısı köpekleridir» diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. «Yedidirler, onların sekizincisi de köpekleridir» diyecekler. De ki: «Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında da kimse bilemez.» Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.
Kehf 23:
Hiç bir şey hakkında: «Ben bunu yarın mutlaka yapacağım» deme.
Kehf 24:
Ancak: «Allah dilerse» (yapacağım, de) . Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: «Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip iletir.»
Kehf 25:
Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar,
Kehf 26:
De ki: «Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O´nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O´nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.»
Kehf 27:
Sana Rabbinin Kitabından vahyedileni oku. O´nun sözlerini değiştirici yoktur ve O´nun dışında kesin olarak bir sığınacak (makam) bulamazsın.
Kehf 28:
Sen de sabah akşam O´nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi ´istek ve tutkularına (hevasına) ´ uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.
Kehf 29:
Ve de ki: «Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen küfre sapsın. Şüphesiz biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir.
Kehf 30:
Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız.
Kehf 31:
Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orda altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek.
Kehf 32:
Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik.
Kehf 33:
İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiç bir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında da bir ırmak fışkırtmıştık.
Kehf 34:
(İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer) leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: «Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm.»
Kehf 35:
Daha sonra Cennet´ine girdi ve kendisine zulmederek: «Bunun hiç yok olacağını sanmam.» dedi.
Kehf 36:
«Kıyamet saati´nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.»
Kehf 37:
Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: «Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah) ı inkâr mı ettin?»
Kehf 38:
«Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.»
Kehf 39:
«Bağına girdiğin zaman, ´Maşallah, Allah´tan başka kuvvet yoktur´ demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan.»
Kehf 40:
«Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne de gökten ´yakıp yıkan bir afet´ gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir.»
Kehf 41:
«Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin.»
Kehf 42:
(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) evirip çeviriyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: «Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım.»
Kehf 43:
Allah´ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım edemedi.
Kehf 44:
İşte burda (bu durumda) velayet (yardımcılık, dostluk) hak olan Allah´a aittir. O, sevap bakımından hayırlı, sonuç bakımından hayırlıdır.
Kehf 45:
Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz suya benzer, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı, böylece rüzgârların savurduğu çalı çırpı oluverdi. Allah, her şeyin üzerinde güç yetirendir.
Kehf 46:
Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici süsüdür; sürekli olan ´salih davranışlar´ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.
Kehf 47:
Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiç birini dışarda bırakmamışızdır.
Kehf 48:
Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, siz, bizim size bir kavuşma zamanı tesbit etmediğimizi sanmıştınız değil mi?
Kehf 49:
(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu günahkârların, onda olanlardan dolayı dehşetle korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: «Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp döküyor?» Yapıp ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
Kehf 50:
Hani meleklere: «Adem´e secde edin» demiştik; İblis´in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Kehf 51:
Göklerin ve yerin yaratılışında da, kendi nefislerinin yaratılışında da Ben onları şahid tutmadım. Ben, saptırıcıları yardımcı güç de edinmedim.
Kehf 52:
«Benim ortaklarım sandığınız şeyleri çağırın» (diye küfre sapanlara) diyeceği gün; işte onları çağırmışlardır, ama onlar, kendilerine cevap vermemişlerdir. Biz onların aralarında bir uçurum koyduk.
Kehf 53:
Suçlu günahkârlar ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır; ancak ondan bir kaçış yolu bulamamışlardır.
Kehf 54:
Andolsun, bu Kur´an´da insanlar için Biz her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsan, her şeyden çok tartışmacıdır.
Kehf 55:
Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi ya da azabın onları karşılarcasına kendilerine gelmesi(ni beklemeleri) dir.
Kehf 56:
Biz peygamberleri, müjde vericiler ve uyarıp korkutucular olmak dışında (başka bir amaçla) göndermemekteyiz. Küfre sapanlar ise, hakkı batıl ile geçersiz kılmak için mücadele etmektedirler. Onlar benim ayetlerimi ve uyarılıp korkutuldukları (azabı) alay konusu edindiler.
Kehf 57:
Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, onlara sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri) ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, onların kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik) kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar.
Kehf 58:
Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazanmakta olduklarından dolayı onları (azabla) yakalayıverseydi, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır.
Kehf 59:
İşte ülkeler (ve onların halkları), zulme saptıkları zaman onları yıkıma uğrattık; ve yıkımları için de bir buluşma zamanı tesbit ettik.
Kehf 60:
Hani Musa genç yardımcısına demişti: «İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim.»
Kehf 61:
Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık da) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.
Kehf 62:
(Varmaları gereken yere gelip) geçtiklerinde (Musa) genç yardımcısına dedi ki: «Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız yolculuktan gerçekten yorulduk.»
Kehf 63:
(Genç yardımcısı) dedi ki: «Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unutmuş oldum. Onu hatırlamamı Şeytan´dan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.»
Kehf 64:
(Musa) Dedi ki: «Bizim de aradığımız buydu.» Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.
Kehf 65:
Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.
Kehf 66:
Musa ona dedi ki: «Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?»
Kehf 67:
Dedi ki: «Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.»
Kehf 68:
(Böyleyken) «Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?»
Kehf 69:
(Musa:) «İnşaallah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiç bir işte sana karşı gelmeyeceğim» dedi.
Kehf 70:
Dedi ki: «Eğer bana uyacak olursan, hiç bir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle anlatıp söz edinceye kadar.»
Kehf 71:
Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: «İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.»
Kehf 72:
Dedi ki: «Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?»
Kehf 73:
(Musa:) «Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma» dedi.
Kehf 74:
Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: «Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın.»
Kehf 75:
Dedi ki: «Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?»
Kehf 76:
(Musa:) «Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun» dedi.
Kehf 77:
(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip onlardan yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: «Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.»
Kehf 78:
Dedi ki: «İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.
Kehf 79:
Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.»
Kehf 80:
Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü´min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve küfür zorunu kullanmasından endişe edip korktuk.»
Kehf 81:
Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik.»
Kehf 82:
«Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin onlara karşı sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.»
Kehf 83:
Sana (Ey Muhammed,) Zu´l Karneyn hakkında sorarlar. De ki: «Size, ondan da, ´öğüt ve hatırlatma olarak´ (bazı bilgiler) vereceğim.
Kehf 84:
Gerçekten, biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.
Kehf 85:
O da, bir yol tutmuş oldu.
Kehf 86:
Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında da bir kavim gördü. Dedik ki: «Ey Zu´l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.»
Kehf 87:
Dedi ki: «Kim zulme saparsa biz onu azablandıracağız, sonra da Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azabla azablandırıverir.»
Kehf 88:
Kim de iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan da kolay olanını söyleyeceğiz.»
Kehf 89:
Sonra (yine) bir yol tutmuş oldu.
Kehf 90:
Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için ona karşı bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.
Kehf 91:
İşte böyle, onun yanında «özü kapsayan bilgi olduğunu» (veya yanında olup biten her şeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.
Kehf 92:
(92-93) Sonra (yine) bir yol tuttu. Nihayet iki dağ arasına ulaştığı zaman orada hiç söz anlamayan bir kavim buldu.
Kehf 93:
(92-93) Sonra (yine) bir yol tuttu. Nihayet iki dağ arasına ulaştığı zaman orada hiç söz anlamayan bir kavim buldu.
Kehf 94:
Dediler ki: «Ey Zu´l-Karneyn, gerçekten Ye´cuc ve Me´cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaktalar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?»
Kehf 95:
Dedi ki: «Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkân), daha hayırlıdır. Madem öyle, siz bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.»
Kehf 96:
«Bana demir kütleleri getirin,» iki dağın arası eşit düzeye gelince, «Körükleyin» dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: «Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.»
Kehf 97:
Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne de onu delmeye güç yetirebildiler.
Kehf 98:
Dedi ki: «Bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin va´di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va´di haktır.»
Kehf 99:
Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sur´a da üfürülmüştür, artık onların tümünü bir arada toparlamışız.
Kehf 100:
Ve o gün, cehennemi, küfre sapanlara tam bir sunuşla sunmuşuz.
Kehf 101:
Ki onlar, beni zikretme (konusun)da gözleri bir perde içindeydi, (Kur´an´ı) dinlemeye katlanamazlardı.
Kehf 102:
Küfre sapanlar, beni bırakıp kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar? Gerçekten biz cehennemi kâfirler için bir durak olarak hazırlamışız.
Kehf 103:
De ki: «Davranış (tarzı olan ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?»
Kehf 104:
«Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar.»
Kehf 105:
İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O´na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Artık onların yapıp ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız.
Kehf 106:
İşte, küfre sapmaları, ayetlerimi ve peygamberlerimi alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir.
Kehf 107:
İman edip salih amellerde bulunanlar; Firdevs cennetleri onlar için bir ´konaklama yeridir.´
Kehf 108:
Onda ebedi olarak kalıcıdırlar, ondan ayrılmak istemezler.
Kehf 109:
De ki: «Rabbimin sözleri (ni yazmak) için deniz mürekkep olsa ve yardım için bir benzerini (bir o kadarını) dahi getirsek, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, elbette deniz tükeniverirdi.»
Kehf 110:
De ki: «Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.»
Sistemli Evden Eve Taşımacılık
Wholesale B2B Marketplaces