Sâffât Suresi Türkçe Meali
Sâffât 1:
(1-4) Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir.
Sâffât 2:
(1-4) Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir.
Sâffât 3:
(1-4) Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir.
Sâffât 4:
(1-4) Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir.
Sâffât 5:
O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir.
Sâffât 6:
Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik.
Sâffât 7:
Ve (gökyüzünü) itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk.
Sâffât 8:
Onlar, artık mele-i a´lâ´ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar.
Sâffât 9:
Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır.
Sâffât 10:
Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder.
Sâffât 11:
Şimdi sor onlara! Yaratma bakımından onlar mı daha zor, yoksa bizim yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.
Sâffât 12:
Hayır, sen şaşıyorsun. Halbuki onlar alay ediyorlar.
Sâffât 13:
Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar.
Sâffât 14:
Bir mucize görseler alay ederler.
Sâffât 15:
Bu ancak açık bir büyüdür, derler.
Sâffât 16:
«Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, diriltileceğiz?»
Sâffât 17:
«İlk atalarımızda mı (diriltilecek)?»
Sâffât 18:
De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak (diriltileceksiniz).
Sâffât 19:
O (diriltme) korkunç bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri açılıp etrafa bakacaklar.
Sâffât 20:
(Durumu gören kâfirler:) Eyvah bize! Bu ceza günüdür, derler.
Sâffât 21:
İşte bu, yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür.
Sâffât 22:
(22-24) (Allah, meleklerine emreder:) Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve Allah´tan başka tapmış oldukları putlarını toplayın. Onlara cehennemin yolunu gösterin. Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!
Sâffât 23:
(22-24) (Allah, meleklerine emreder:) Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve Allah´tan başka tapmış oldukları putlarını toplayın. Onlara cehennemin yolunu gösterin. Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!
Sâffât 24:
(22-24) (Allah, meleklerine emreder:) Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve Allah´tan başka tapmış oldukları putlarını toplayın. Onlara cehennemin yolunu gösterin. Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!
Sâffât 25:
Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?
Sâffât 26:
Evet, onlar o gün zilletle boyun eğeceklerdir.
Sâffât 27:
(İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı, diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar.
Sâffât 28:
(Uyanlar, uydukları adamlara:) Siz bize sağdan gelirdiniz (sûreti haktan görünürdünüz) derler.
Sâffât 29:
(29-30) (Ötekiler de:) «Bilâkis, derler, siz inanan kimseler değildiniz. Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yok. Fakat siz kendiniz azgın bir toplum idiniz.»
Sâffât 30:
(29-30) (Ötekiler de:) «Bilâkis, derler, siz inanan kimseler değildiniz. Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yok. Fakat siz kendiniz azgın bir toplum idiniz.»
Sâffât 31:
«Onun için Rabbimizin hükmü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezayı) mutlaka tadacağız.»
Sâffât 32:
«Biz sizi azdırdık. Çünkü kendimiz de azmıştık.»
Sâffât 33:
Şüphesiz o gün onlar azapta ortaktırlar.
Sâffât 34:
İşte biz, suçlulara böyle yaparız.
Sâffât 35:
Çünkü onlara: Allah´tan başka tanrı yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi.
Sâffât 36:
«Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı bırakacak mıyız?» derlerdi.
Sâffât 37:
Hayır! O, gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı.
Sâffât 38:
Kuşkusuz siz acı azabı tadacaksınız.
Sâffât 39:
Çekeceğiniz ceza yapmakta olduğunuzdan başka bir şeyin cezası değildir.
Sâffât 40:
(Bu azaptan) Ancak Allah´ın hâlis kulları istisnâ edilecek.
Sâffât 41:
(41-44) Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir.
Sâffât 42:
(41-44) Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir.
Sâffât 43:
(41-44) Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir.
Sâffât 44:
(41-44) Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir.
Sâffât 45:
Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
Sâffât 46:
Berraktır, içenlere lezzet verir.
Sâffât 47:
O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.
Sâffât 48:
Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır.
Sâffât 49:
Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.
Sâffât 50:
İşte o zaman, birbirlerine dönerek (dünyadaki hallerini) soracaklar.
Sâffât 51:
İçlerinden biri: «Benim, bir arkadaşım vardı» der.
Sâffât 52:
(52-53) Derdi ki: Sen de (dirilmeye) inananlardan mısın? Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip) cezalanacak mıyız?
Sâffât 53:
(52-53) Derdi ki: Sen de (dirilmeye) inananlardan mısın? Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip) cezalanacak mıyız?
Sâffât 54:
(54-55) (O zât, dünyâda geçmiş olan hâdiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teâlâ orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vâkıf mısınız? dedi. İşte o zaman konuşan baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü.
Sâffât 55:
(54-55) (O zât, dünyâda geçmiş olan hâdiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teâlâ orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vâkıf mısınız? dedi. İşte o zaman konuşan baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü.
Sâffât 56:
(56-57) «Yemin ederim ki, sen az daha beni de helâk edecektin. Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden olurdum» dedi.
Sâffât 57:
(56-57) «Yemin ederim ki, sen az daha beni de helâk edecektin. Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden olurdum» dedi.
Sâffât 58:
(58-61) Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın.
Sâffât 59:
(58-61) Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın.
Sâffât 60:
(58-61) Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın.
Sâffât 61:
(58-61) Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın.
Sâffât 62:
(62-63) Şimdi, ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.
Sâffât 63:
(62-63) Şimdi, ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.
Sâffât 64:
Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.
Sâffât 65:
Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.
Sâffât 66:
(Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.
Sâffât 67:
Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.
Sâffât 68:
Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır.
Sâffât 69:
(69-70) Kuşkusuz onlar atalarını dalâlette buldular da peşlerinden koşup gittiler.
Sâffât 70:
(69-70) Kuşkusuz onlar atalarını dalâlette buldular da peşlerinden koşup gittiler.
Sâffât 71:
Andolsun ki, onlardan önce eski milletlerin çoğu dalâlete düştü.
Sâffât 72:
Kuşkusuz, biz onlara uyarıcılar göndermiştik.
Sâffât 73:
Uyarılanların âkıbetinin ne olduğuna bir bak!
Sâffât 74:
Allah´ın ihlâslı kulları müstesna.
Sâffât 75:
Andolsun, Nuh bize yalvarıp yakardı. Biz de duayı ne güzel kabul ederiz!
Sâffât 76:
Kendisini ve ailesini büyük felâketten kurtardık.
Sâffât 77:
Biz yalnız Nuh´un soyunu kalıcı kıldık.
Sâffât 78:
Sonradan gelenler içinde ona iyi bir nam bıraktık
Sâffât 79:
Bütün âlemlerde Nuh´a selam olsun!
Sâffât 80:
İşte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
Sâffât 81:
Zira o, bizim inanmış kullarımızdan idi.
Sâffât 82:
Nihayet ötekileri (inanmayanları) suda boğduk.
Sâffât 83:
Şüphesiz İbrahim de onun (Nuh´un) milletinden idi.
Sâffât 84:
Çünkü Rabbine kalb-i selîm ile geldi.
Sâffât 85:
Hani o, babasına ve kavmine: Siz kime kulluk ediyorsunuz? demişti.
Sâffât 86:
Allah´tan başka bir takım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?
Sâffât 87:
O halde âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?
Sâffât 88:
Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı.
Sâffât 89:
Ben hastayım, dedi.
Sâffât 90:
Ona arkalarını dönüp gittiler.
Sâffât 91:
(91-92) Yavaşça putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş yemekleri görünce:) Yemiyor musunuz? Neden konuşmuyorsunuz? dedi.
Sâffât 92:
(91-92) Yavaşça putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş yemekleri görünce:) Yemiyor musunuz? Neden konuşmuyorsunuz? dedi.
Sâffât 93:
Bunun üzerine, yanlarına gelip sağ eliyle vurdu (kırıp geçirdi.)
Sâffât 94:
(Putperestler) koşarak İbrahim´e geldiler.
Sâffât 95:
(95-96) İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz! Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi.
Sâffât 96:
(95-96) İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz! Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi.
Sâffât 97:
Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın! dediler.
Sâffât 98:
Böylece ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları alçaklardan kıldık.
Sâffât 99:
(99-100) (Oradan kurtulan İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek. Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi.
Sâffât 100:
(99-100) (Oradan kurtulan İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek. Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi.
Sâffât 101:
İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.
Sâffât 102:
Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.
Sâffât 103:
(103-106) Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.
Sâffât 104:
(103-106) Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.
Sâffât 105:
(103-106) Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.
Sâffât 106:
(103-106) Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.
Sâffât 107:
(107-111) Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim´e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
Sâffât 108:
(107-111) Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim´e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
Sâffât 109:
(107-111) Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim´e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
Sâffât 110:
(107-111) Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim´e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
Sâffât 111:
(107-111) Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim´e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
Sâffât 112:
(112-113) Sâlihlerden bir peygamber olarak O´na (İbrahim´e) İshak´ı müjdeledik. Kendisini ve İshak´ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.
Sâffât 113:
(112-113) Sâlihlerden bir peygamber olarak O´na (İbrahim´e) İshak´ı müjdeledik. Kendisini ve İshak´ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.
Sâffât 114:
Andolsun biz Musa´ya da Harun´a da nimetler verdik.
Sâffât 115:
Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Sâffât 116:
Kendilerine yardım ettik de galip gelen onlar oldu.
Sâffât 117:
Her ikisine de apaçık anlaşılan bir kitabı (Tevrat´ı) verdik.
Sâffât 118:
Her ikisini de doğru yola ilettik.
Sâffât 119:
(119-120) Sonra gelenler içinde, Musa ve Harun´a selam olsun, diye (iyi bir nam) bıraktık.
Sâffât 120:
(119-120) Sonra gelenler içinde, Musa ve Harun´a selam olsun, diye (iyi bir nam) bıraktık.
Sâffât 121:
Doğrusu biz, iyileri böylece mükâfatlandırırız.
Sâffât 122:
Şüphesiz, ikisi de mümin kullarımızdandı.
Sâffât 123:
İlyas da şüphe yok ki, peygamberlerdendi.
Sâffât 124:
(124-126) (İlyas) milletine: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah´ı bırakıp da Ba´l´e mi taparsınız? demişti.
Sâffât 125:
(124-126) (İlyas) milletine: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah´ı bırakıp da Ba´l´e mi taparsınız? demişti.
Sâffât 126:
(124-126) (İlyas) milletine: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah´ı bırakıp da Ba´l´e mi taparsınız? demişti.
Sâffât 127:
(127-128) Bunun üzerine İlyas´ı yalanladılar. Onun için Allah´ın ihlâslı kulları müstesna; onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.
Sâffât 128:
(127-128) Bunun üzerine İlyas´ı yalanladılar. Onun için Allah´ın ihlâslı kulları müstesna; onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.
Sâffât 129:
(129-130) Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık, «İlyas´a selâm!» dedik.
Sâffât 130:
(129-130) Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık, «İlyas´a selâm!» dedik.
Sâffât 131:
Şüphesiz biz, iyileri işte böyle mükâfatlandırırız.
Sâffât 132:
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı.
Sâffât 133:
Lût da elbette peygamberlerdendi.
Sâffât 134:
(134-136) Geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, Lût´u ve ailesinin hepsini kurtardık. Sonra diğerlerini yok ettik.
Sâffât 135:
(134-136) Geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, Lût´u ve ailesinin hepsini kurtardık. Sonra diğerlerini yok ettik.
Sâffât 136:
(134-136) Geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, Lût´u ve ailesinin hepsini kurtardık. Sonra diğerlerini yok ettik.
Sâffât 137:
(137-138) (Ey insanlar!) Elbette siz de sabah ve akşam onlara uğruyorsunuz. Hâla akıllanmayacak mısınız?
Sâffât 138:
(137-138) (Ey insanlar!) Elbette siz de sabah ve akşam onlara uğruyorsunuz. Hâla akıllanmayacak mısınız?
Sâffât 139:
Doğrusu Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.
Sâffât 140:
Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı.
Sâffât 141:
Gemide olanlarla karşılıklı kur´a çektiler de kaybedenlerden oldu.
Sâffât 142:
Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
Sâffât 143:
(143-144) Eğer Allah´ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.
Sâffât 144:
(143-144) Eğer Allah´ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.
Sâffât 145:
Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık.
Sâffât 146:
Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.
Sâffât 147:
Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.
Sâffât 148:
Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık.
Sâffât 149:
Putperestlere sor: Kızlar Rabbinin de erkekler onların mı?
Sâffât 150:
Yoksa biz melekleri onların gözü önünde kız olarak mı yarattık?
Sâffât 151:
(151-152) Dikkat edin, kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar; «Allah doğurdu» diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar.
Sâffât 152:
(151-152) Dikkat edin, kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar; «Allah doğurdu» diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar.
Sâffât 153:
Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş!
Sâffât 154:
(154-156) Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz? Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?
Sâffât 155:
(154-156) Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz? Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?
Sâffât 156:
(154-156) Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz? Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?
Sâffât 157:
Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin!
Sâffât 158:
Allah ile cinler arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun, cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler.
Sâffât 159:
Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir.
Sâffât 160:
Allah´ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnadır (onlar azap görmeyeceklerdir).
Sâffât 161:
(161-163) Sizler ve taptığınız şeyler! Hiçbiriniz, cehenneme girecek kimseden başkasını Allah´a karşı azdırıp saptıramazsınız.
Sâffât 162:
(161-163) Sizler ve taptığınız şeyler! Hiçbiriniz, cehenneme girecek kimseden başkasını Allah´a karşı azdırıp saptıramazsınız.
Sâffât 163:
(161-163) Sizler ve taptığınız şeyler! Hiçbiriniz, cehenneme girecek kimseden başkasını Allah´a karşı azdırıp saptıramazsınız.
Sâffât 164:
(164-166) (Melekler şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır. Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz ve şüphesiz Allah´ı tesbih ederiz.
Sâffât 165:
(164-166) (Melekler şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır. Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz ve şüphesiz Allah´ı tesbih ederiz.
Sâffât 166:
(164-166) (Melekler şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır. Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz ve şüphesiz Allah´ı tesbih ederiz.
Sâffât 167:
(167-169) Putperestler: Eğer öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap olsaydı, mutlaka Allah´ın ihlâslı kulları olurduk! diyorlardı.
Sâffât 168:
(167-169) Putperestler: Eğer öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap olsaydı, mutlaka Allah´ın ihlâslı kulları olurduk! diyorlardı.
Sâffât 169:
(167-169) Putperestler: Eğer öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap olsaydı, mutlaka Allah´ın ihlâslı kulları olurduk! diyorlardı.
Sâffât 170:
İşte şimdi onu inkâr ettiler. Ama ileride bileceklerdir!
Sâffât 171:
Andolsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir:
Sâffât 172:
Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır.
Sâffât 173:
Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.
Sâffât 174:
Onun için sen bir süreye kadar onlara aldırma.
Sâffât 175:
Onların halini gör, onlar da görecekler.
Sâffât 176:
Azabımızı acele mi istiyorlar?
Sâffât 177:
Azap yurtlarına indiğinde, uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) sabahı ne kötü olur!
Sâffât 178:
Sen bir zamana kadar onlara aldırma.
Sâffât 179:
Onların halini gör, onlar da göreceklerdir.
Sâffât 180:
Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir.
Sâffât 181:
Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun!
Sâffât 182:
Âlemlerin Rabbi olan Allah´a da hamd olsun!
Sistemli Evden Eve Taşımacılık
Wholesale B2B Marketplaces