Kehf 1:
Hamd o Allah´a mahsustur ki, kuluna Kitab indirdi, içinde hiçbir yamukluk yapmadan,
Kehf 2:
dosdoğru; tarafından şiddetli bir azap ile korkutmak ve yararlı yararlı işler yapan müminlere şunu müjdelemek için: Kendilerine gerçekten güzel bir mükafat var;
Kehf 4:
Bir de, «Allah çocuk edindi.» diyenleri uyarmak için.
Kehf 5:
Bu hususta ne kendilerinin bir bilgisi vardır, ne de babalarının; o, ağızlarından çıkan ne büyük bir sözdür; sadece yalan söylüyorlar!
Kehf 6:
Şimdi bu söze (Kur´an´a) inanmazlarsa belki arkalarından üzülerek kendini tüketeceksin!
Kehf 7:
Biz yeryüzünde olan şeyleri ona bir süs yaptık ki insanları imtihan edelim: Hangisi daha güzel bir amel yapacak?
Kehf 8:
Bununla beraber şu da bir gerçek ki Biz, onun üzerinde olan herşeyi kupkuru bir toprak yapmaktayız.
Kehf 9:
Yoksa sen Ashab-ı Kehf ve Rakim´ın, ayetlerimizden şaşılacak bir olay olduklarını mı sandın?
Kehf 10:
O vakit o genç yiğitler mağaraya çekildiler ve şöyle dediler: « Ey Rabbimiz, bizlere tarafından bir rahmet ihsan et ve bizim için işimizden bir muvaffakiyet hazırla!»
Kehf 11:
Bunun üzerine yıllarca mağarada kulakları üzerine vurduk (uyuttuk).
Kehf 12:
Sonra da onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri gayeyi daha iyi hesap etmiş olduğunu bilelim.
Kehf 13:
Biz sana onların kıssalarını doğru olarak naklediyoruz: Hakikaten bunlar, Rablerine iman eden birkaç genç yiğitti; Biz de hidayetlerini artırdık.
Kehf 14:
Ve kalplerini pekiştirdik. O vakit ayağa kalkıp dediler ki: «Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir; kesinlikle O´ndan başka hiçbir tanrıya tapmayız; yoksa gerçekten saçma sapan konuşmuş oluruz.
Kehf 15:
Şunlar, bizim kavmimiz, tuttular O´ndan başka tanrılar edindiler; onların tanrı olduğuna açık bir delil getirselerdi ya! Allah´a bir yalanı uydurandan daha zalim kim olabilir?»
Kehf 16:
(İçlerinden biri demişti ki): «Madem ki, onlardan ve Allah´tan başka taptıklarından uzaklaşmayı tercih ettiniz, o halde mağaraya çekilin ki, sizin için Rabbiniz rahmetini yaysın ve size işinizden bir kolaylık hazırlasın.»
Kehf 17:
Güneşi görüyorsun ya, doğduğu vakit mağaralarından sağ tarafa meyleder, battığı vakit de onları sol tarafa makaslar. Onlar mağaranın geniş bir yerindedir. İşte bu Allah´ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o hidayete ermiştir; kimi de saptırırsa artık ona doğru yolu gösterecek bir yardımcı bulamazsın.
Kehf 18:
Bir de onları uyanık sanırdın, halbuki uykudadırlar ve biz onları sağa sola çevirirdik; köpekleri de giriş kısmında iki kolunu uzatmıştı. Onları görseydin mutlaka onlardan kaçar ve elbette için dehşet ile dolardı.
Kehf 19:
Yine böylece onları uyandırdık ki, birbirlerine sorsunlar. İçlerinden biri: «Ne kadar durdunuz!» dedi. «Bir gün yahut daha az.» dediler. Bir kısmı da: «Ne kadar durduğunuzu Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi siz şu gümüş paranızla birinizi şehre gönderin de, baksın kimin yemeği daha temizse ondan size yiyecek alıp getirsin; hem de çok kurnaz davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.
Kehf 20:
Çünkü sizi ellerine geçirirlerse muhakkak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman asla kurtuluşa eremezsiniz.»
Kehf 21:
Böylece kendilerini haberdar ettik ki, Allah´ın va´dinin hak olduğunu ve kıyamet gününün şüphesiz bulunduğunu bilsinler. O sırada kavimleri kendi aralarında bunların olayını tartışıyorlardı. Bunun üzerine dediler ki: «Üstlerine bir bina yapın; Rableri onları daha iyi bilir!» Düşmanlarına karşı galip gelenler: «Biz muhakkak bunların üzerine bir mescit yaparız.» dediler.
Kehf 22:
(Kimileri): «Üçtür. Dördüncüleri köpekleridir.» diyecekler; (kimileri de): «Beştir, altıncıları köpekleridir.» diyecekler. Her ikisi de gaybi taşlama=bilinmeyen şey hakkında tahmin yürütmektir. (Bir kısmı da): «Yedidir, sekizincileri köpekleridir.» diyecekler. De ki: «Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir; onları insanlardan ancak pek azı bilir.» Artık bunlar hakkında bildirilenin dışında bir tartışmaya girişme ve bunlar hakkında hiç kimseye birşey sorma!
Kehf 23:
Hiçbir şey hakkında da: «Ben bunu yarın muhakkak yaparım deme,
Kehf 24:
Allah´ın dilemesine bağlamaksızın. Unuttuğun zamanda Allah´ı an ve şöyle de: «Umarım ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir zamanda dosdoğru bir başarıya eriştire!»
Kehf 25:
Onlar mağaralarında üçyüz sene durdular, dokuz da ilave ettiler.
Kehf 26:
De ki: «Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir!» Göklerin ve yerin gaybı O´na aittir. O Öyle güzel görür, öyle güzel işitir ki, onlara O´ndan başka yardımcı yoktur; O hiçbir kimseyi hükmünde ortak kabul etmez!»
Kehf 27:
Rabbinden sana vahyolunanı oku! O´nun sözlerini değiştirecek yoktur. O´ndan başka bir sığınak da bulamazsın!
Kehf 28:
Sabah akşam Rablerine rızasını dileyerek dua eden kimselerle beraber nefsince sabret! Sen dünya hayatının süsünü arzu ederek onlardan gözlerini ayırma. Kalbini, Bizi anmaktan gafil kıldığımız, keyfinin ardına düşmüş ve işi aşırılık olmuş kimseye uyma!
Kehf 29:
Ve de ki: «O hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin! Çünkü Biz zalimler için öyle bir ateş hazırlamışızdır ki, serdakları (duvarları) kendilerini kuşatmıştır. Eğer yardım isterlerse, yüzleri çeviren erimiş cesed gibi bir su ile yardım edilirler. O ne fena içki ve o ne kötü kurultay!
Kehf 30:
İman edip iyi iyi amel işleyenlerin, şüphesiz ki, Biz öyle güzel işler yapanların mükafatını zayi etmeyiz.
Kehf 31:
İşte onlara Adn cennetleri vardır; altlarından ırmaklar akar; orada altın bileziklerle süslenecekler; ince ve kalın ipeklerden yeşil elbiseler giyecekler; tahtlar üzerine dayanıp kurulacaklar. O ne güzel mükafat, ne güzel kurultay!
Kehf 32:
Ve onlara iki adamı temsil getir: Birisine her türlü üzümden iki bağ vermişiz, her ikisini hurmalarla donatmışız; ikisinin arasına da bir ekinlik yapmışız.
Kehf 33:
İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş hiçbir şey noksan bırakılmamış, ikisinin ortasından bir de nehir akıtmışız.
Kehf 34:
Başka geliri de vardı; bu yüzden bu adam arkadaşıyla konuşurken: «Ben senden malca daha zengin, taraftarca daha güçlüyüm.» dedi.
Kehf 35:
Ve bağına girdi; kendine yazık ediyordu ve: «Bunun yok olacağını asla sanmam;
Kehf 36:
kıyametin kopacağını da zannetmem. Bununla beraber şayet Rabbime döndürülürsem, mutlaka bundan daha hayırlı bir sonuç bulurum.» dedi.
Kehf 37:
Arkadaşı da ona karşılık vererek dedi ki: «Sen, seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da insan şekline koyan Rabbini inkar mı ediyorsun?
Kehf 38:
Ancak o Allah benim Rabbim ve ben Rabbime kimseyi ortak koşmam.
Kehf 39:
Bağına girdiğin zaman: «Maşallah, Allah´ın yardımından başka hiçbir kuvvet yoktur!» deseydin olmaz mıydı? Eğer malca ve evlatça beni kendinden az görüyorsan,
Kehf 40:
ne biliyorsun belki Rabbim bana senin bağından daha hayırlısını verir; seninkinin de üstüne gökten bir afet indiriverir de yalçın bir toprak haline gelir.
Kehf 41:
Yahut suyu çekiliverir de bir daha onu aramakla bulamazsın.»
Kehf 42:
Derken bütün serveti istilaya uğradı. Bunun üzerine bağına yaptığı masraflara karşı ellerini oğuşturmaya başladı. Bağ, çardakları üzerine çökmüş kalmıştı; «Ah! Keşke Rabbime hiçbir ortak koşmamış olsaydım!» diyordu.
Kehf 43:
Allah´tan başka kendisine yardım edecek bir topluluk da bulunmadı; kendi kendini de kurtaramadı.
Kehf 44:
İşte burada hakimiyet gerçekten Allah´ındır. O sevapça da daha hayırlıdır, sonuçça da daha hayırlıdır.
Kehf 45:
Onlara dünya hayatının misalini şöyle ver (Dünya hayatı) gökten indirdiğimiz bir suya benzer ki. onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karışmış, nihayet rüzgarların savurup götürdüğü bir çöp kırıntısı olmuştur. Allah herşeye muktedirdir.
Kehf 46:
Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür; ebedi kalacak iyi işler ise, Rabbinin katında sevapça da hayırlıdır, ümitçe de hayırlıdır.
Kehf 47:
Düşün o günü ki, dağları yürüteceğiz; yeryüzünü çırılçıplak göreceksin. Onları mahşer meydanına toplamışızdır, hiçbir kimseyi geride bırakmamışızdır.
Kehf 48:
Hepsi saf saf Rabbine arzedilecekler; (O da şöyle) buyurur: «İşte andolsun ki, ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz; fakat siz va´d ettiğimiz zamanı gerçekleştiremeyeceğimizi sanmıştınız, değil mi?»
Kehf 49:
Defter de (ortaya) konulmuştur; artık suçluların korku yüzünden heyecan içinde titrediklerini görürsün. Ve şöyle derler: «Vay halimize! Bu nasıl defter ki, ne küçük koymuş, ne büyük, hepsini saymış dökmüş!» Ve bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır; Rabbin kimseye zulmetmez.
Kehf 50:
Yine o vakti hatırla ki, meleklere: «Adem için secde edin!» demiştik, hemen secde ettiler, ancak İblis cinlerden idi Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onu ve soyunu kendinize dost mu ediniyorsunuz? Onlar size düşman iken! Zalimler için ne kötü bir değişme!
Kehf 51:
Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına ne de kendilerinin yaratılışına şahit tutmadım; ve hiçbir zaman yoldan saptıranları yardımcı edinmiş değilim.
Kehf 52:
Ve o gün diyecek ki: «Ünleyin (çağırın) bakalım, bana ortak olduklarını sandığınız şeyleri!» Derken onları çağırırlar, yalvarırlar, fakat kendilerine cevap verilmez. Ve biz aralarına bir uçurum koymuşuzdur.
Kehf 53:
Suçlular ateşi görmüş artık ona düşeceklerini anlamışlardır da ondan kaçacak bir yer bulamamışlardır.
Kehf 54:
Andolsun ki, gerçekten Biz bu Kuran´da insanlara ibret olacak her türlü misali tekrar tekrar açıklamışızdır. İnsan ise herşeyden çok mücadelecidir.
Kehf 55:
Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber geldiğinde insanları iman etmekten ve günahlarının bağışlanmasını istemekten alıkoyan şey, sadece kendilerine, öncekilere gelen dünya azabının gelmesi veya ahiret azabının gözleri önüne serilmesini beklemek olmuştur.
Kehf 56:
Halbuki, Biz gönderdiğimiz peygamberleri ancak müjdeleyici ve uyarıcı olmak üzere göndeririz. Küfredenler ise, hakkı batılla kaydırmak için mücadele ediyorlar; ayetlerimizi ve kendilerine yapılan tehdidi alaya aldılar.
Kehf 57:
O kimseden daha zalim kim olabilir ki, kendisine Rabbinin ayetleri anlatılmıştır da o, onlardan yüz çevirmiş ve ellerinin önceden yaptığı şeyleri unutmuştur. Çünkü Biz onların kalpleri üzerine onu iyi anlamalarına engel birtakım kabuklar ve kulaklarına bir ağırlık koymuşuzdur; sen onları doğru yola çağırsan da onlar asla yola gelmezler.
Kehf 58:
Hem o bağışlaması çok, merhamet sahibi Rabbin onları kazandıkları günahlar yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, elbette hemen azap ederdi. Fakat onlar için va´dolunmuş bir zaman vardır ki, o gelince hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar.
Kehf 59:
İşte o memleketler ki, Biz onları zulmettiklerinde helak etmiş ve helakları için de bir zaman belirlemiştik.
Kehf 60:
Bir vakit Musa genç hizmetçisine demişti ki: «İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, yahut senelerce gideceğim.»
Kehf 61:
Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. O zaman balık denizde bir deliğe doğru yolunu tutmuştu.
Kehf 62:
Bu şekilde geçtikleri zaman genç hizmetçisine: «Getir kuşluk yemeğimizi; gerçekten biz bu yolculuğumuzda yorulduk.» dedi.
Kehf 63:
Genç: «Gördün mü dedi kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unuttum; onu hatırlamamı muhakkak şeytan unutturdu. O şaşılacak bir şekilde denizdeki yolunu tutmuştur.»
Kehf 64:
Musa da dedi ki: «İşte aradığımız oydu!» Bunun üzerine izlerini takip ederek gerisin geri döndüler;
Kehf 65:
derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
Kehf 66:
Musa ona: «Sana öğretilen ilimden bana da öğretmen şartıyla sana tabi olabilir miyim» dedi.
Kehf 67:
O: «Doğrusu sen benimle beraber olmaya sabredemezsin.
Kehf 68:
Havsalanın almadığı şeye nasıl sabredeceksin!» dedi.
Kehf 69:
Musa: «İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmem.» dedi.
Kehf 70:
O: «O halde eğer bana uyacaksan, bana hiçbir şey hakkında soru sorma, ta ki ben sana ondan söz açıncaya kadar.»
Kehf 71:
Bunun üzerine ikisi beraber gittiler; nihayet gemiye bindiklerinde tuttu gemiyi yaraladı. Musa: «A, içindekileri boğmak için mi yaraladın onu? Doğrusu kötü bir şey yaptın!» dedi.
Kehf 72:
O: «Demedim mi ki sen benimle beraber olmaya sabredemezsin?» dedi.
Kehf 73:
Musa: «Unuttuğum şeyle beni suçlama ve bu işimden dolayı bana güçlük çıkarma!» dedi.
Kehf 74:
Yine gittiler nihayet bir oğlana rastgeldiler; tuttu onu öldürüverdi. Musa: «Bir can karşılığı olmaksızın masum bir cana mı kıydın? Doğrusu çok kötü birşey yaptın!» dedi.
Kehf 75:
«Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?» dedi.
Kehf 76:
Musa: «Eğer bundan sonra sana birşey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme! Doğrusu tarafımdan beyan edilecek son özre erdin.»
Kehf 77:
Bunun üzerine yine gittiler. Nihayet bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Ancak onlar, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular, tutup onu doğrulttu. Musa: «İsteseydin bunun karşılığında mutlaka bir ücret alırdın» dedi.
Kehf 78:
O: «İşte bu, seninle benim ayrılmamız olacak! Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereyim.
Kehf 79:
Önce gemi, denizde çalışan birtakım zavallılarındı. Ben onu kusurlu hale getirmek istedim; çünkü ötelerinde bütün sağlam gemileri gaspedip alan bir hükümdar vardı.
Kehf 80:
Oğlana gelince, anne babası mümin kimselerdi. Onun bunları azgınlık ve küfür ile sarmasından korktuk.
Kehf 81:
İstedik ki, Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin.
Kehf 82:
Gelelim duvara; o, şehirde iki yetim oğlanındı, altında onlar için saklanmış bir define vardı ve babaları iyi bir zat idi. Onun için Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Bütün bunlar, Rabbinden bir rahmet olmak üzeredir ve ben hiçbirini kendi görüşümle yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin açıklaması!» dedi.
Kehf 83:
Bir de sana Zulkarneyn´den soruyorlar. Dedi: «Size ondan bir hatıra okuyacağım.»
Kehf 84:
Biz onun için yeryüzünde bir iktidar hazırladık ve ona ulaşmak istediği şeyden bir sebep verdik.
Kehf 86:
Güneşin battığı yere vardığında onu, balçıklı bir kaynakta batıyor buldu. Ayrıca onun yanında bir kavim gördü. Dedik ki: «Ey Zulkarneyn, ya onları cezalandırırsın veya haklarında bir güzel muamelede bulunursun.»
Kehf 87:
O şöyle dedi: «Her kim haksızlık ederse, onu muhakkak cezalandırırız, sonra Rabbine iade edilir ve O da onu görülmedik bir azaba çeker.
Kehf 88:
Ancak her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da mükafat olarak en güzel akibet vardır ve ona emrimizin kolayını söyleriz.»
Kehf 90:
Nihayet güneşin doğduğu yere vardığında, güneşin kendilerini ondan koruyacak bir siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğmakta olduğunu gördü.
Kehf 91:
İşte böyle. Halbuki Biz, onun yanında nelerin bulunduğunu tamamen biliyorduk.
Kehf 93:
Nihayet iki set arasına vardığı zaman, önlerinde neredeyse hiç söz anlamayan bir kavim buldu.
Kehf 94:
Onlar: «Ey Zulkarneyn, haberin olsun, Ye´cuc ve Me´cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar; bu yüzden onlarla bizim aramızda bir set yapman şartıyla sana bir vergi ödesek olur mu?» dediler.
Kehf 95:
Dedi ki: «Rabbimin beni içinde bulundurduğu iktidar daha hayırlıdır; haydi siz bana bedenen yardım edin de sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım.
Kehf 96:
Bana demir kütleleri getirin. İki ucu denkleştirdiği vakit: «Körükleyin!» dedi. Demiri bir ateş haline getirince: «Getirin bana üzerine erimiş bakır dökeyim!» dedi.
Kehf 97:
Artık ne onu aşabildiler, ne de delebildiler.
Kehf 98:
Zulkarneyn: «Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin va´dettiği an gelince, onu dümdüz edecektir. Rabbimin va´di de haktır.»
Kehf 99:
Ve o gün Biz onları, birbirlerinin içinde dalgalanır bir durumda bırakıvermişizdir Sura da üfürülmüştür, artık hepsini toplamış da toplamışızdır.
Kehf 100:
Ve o gün cehennemi kafirlere öyle bir gösteriş göstermişizdir ki...
Kehf 101:
Onlar ki, gözleri, Beni hatırlatan ayetlerin karşısında bir örtü içindeydi, işitmeye de tahammül edemiyorlardı.
Kehf 102:
Yoksa o kafirler, Beni bırakıp da kullarımı kendilerine dost edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi o kafirlere bir konukluk hazırladık.
Kehf 103:
De ki: «Size amelleri en çok hüsrana gidenleri haber vereyim mi?
Kehf 104:
Kendilerinin gerçekten güzel sanat yaptıklarını sandıklan halde dünya hayatında çabaları boşa gitmiş olanları.
Kehf 105:
Bunlar, işte o kimselerdir ki, Rablerinin ayetlerini ve O´na kavuşmayı inkar etmişlerdir de hayır adına yaptıkları bütün işleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü Biz onlara hiçbir tartı tutturmayız.
Kehf 106:
İşte böyle, onların cezası cehennemdir. Çünkü küfretmişler, benim ayetlerimi ve peygamberlerimi alaya almışlardır.
Kehf 107:
İman edip güzel güzel işler yapan kimselere gelince, onlar için Firdevs cennetleri bir konukluk olmuştur.
Kehf 108:
İçlerinde sonsuza dek kalırlar, onlardan çıkmak istemezler.
Kehf 109:
De ki: «Eğer Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsaydı, kesinlikle Rabbimin sözleri tükenmeden deniz tükenirdi, bir misli de yardımcı getirsek bile.»
Kehf 110:
De ki: «Ben ancak sizin gibi bir insanım, bana ancak ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor, onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse, güzel bir amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiçbir şirk karıştırmasın!»