Yâsîn 5:
Güçlü ve çok merhametli Allah´ın peyderpey indirdiği vahyi ile.
Yâsîn 6:
Babaları uyarılmamış olup gaflet içinde olan bir topluluğu uyarasın (vehameti haber veresin) diye.
Yâsîn 7:
Andolsun ki, pek çoklarına karşı söz hak olmuştur da artık onlar imana gelmezler.
Yâsîn 8:
Çünkü Biz, onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz de onlar, çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.
Yâsîn 9:
Hem önlerinden bir set, hem arkalarından bir set çekmişiz ve kendilerini sarmışızdır; artık baksalar da görmezler.
Yâsîn 10:
Onları uyarsan da uyarmasan da farketmez, inanmazlar.
Yâsîn 11:
Sen ancak Kur´an´a uyan ve Rahman´dan gıyabında saygı besleyen kimseyi sakındırırsın; İşte onu, hem bir bağışlama hem de değerli bir mükafatla müjdele!
Yâsîn 12:
Gerçekten Biz. Biziz, ölüleri diriltiriz; önden gönderdiklerini ve bıraktıkları eserleri kitaba geçiririz. Zaten herşeyi açık bir kütükte «İmam-ı Mübin» de de ihsa (sayıp tesbit) etmişizdir.
Yâsîn 13:
Ve onlara o şehir halkını örnek ver. Hani oraya o gönderilen elçiler varmıştı.
Yâsîn 14:
Hani onlara o iki elçiyi göndermiştik de onları yalanladılar; Biz de bir üçüncüsüyle onları güçlendirdik, varıp: «Haberiniz olsun, biz sizlere gönderilmiş elçileriz.» dediler.
Yâsîn 15:
«Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman hiç birşey indirmedi; siz sırf yalan söylüyorsunuz!» dediler.
Yâsîn 16:
Elçiler: «Rabbimiz biliyor ki, biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.
Yâsîn 17:
Açık bir tebliğden ötesi ise bizim üstümüze (vazife) değildir!» dediler.
Yâsîn 18:
Onlar: «Doğrusu, biz sizi uğursuzluk nedeni saydık. Yemin ederiz ki, vazgeçmezseniz sizi hiç tınmadan taşlarız ve kesinlikle size bizden acıklı bir azap dokunur.» dediler.
Yâsîn 19:
Elçiler: «Sizin uğursuzluk kuşunuz beraberinizdedir. Size öğüt verilse de öyle mi? Doğrusu siz israfı adet etmiş bir topluluksunuz.» dediler.
Yâsîn 20:
o sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve dedi ki: «Ey hemşerilerim, uyun o gönderilen elçilere!
Yâsîn 21:
Uyun sizden bir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar doğru yola ermişlerdir.
Yâsîn 22:
Hem neden kulluk etmeyeyim ben o beni yaratana, hep de döndürülüp O´na götürüleceksiniz!
Yâsîn 23:
Ben hiç O´ndan başka tanrılar mı edinirim? Eğer o Rahman, bana bir keder irade buyurursa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve beni kurtaramazlar.
Yâsîn 24:
Şüphesiz ben, o takdirde açık bir sapıklık içindeyimdir.
Yâsîn 25:
Haberiniz olsun ki, ben Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni!»
Yâsîn 26:
Denildi ki: «Haydi. gir cennete!» O: «Ah ne olurdu, kavmim bilseydi
Yâsîn 27:
Rabbimin beni bağışlamasını ve beni ikram olunan kullarından kıldığını.»
Yâsîn 28:
Arkasından kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
Yâsîn 29:
O sadece bir sayha (gürültü) oldu; hemen sönüverdiler.
Yâsîn 30:
Yazıklar olsun o kullara ki kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
Yâsîn 31:
Baksalar ya kendilerinden önce nice nesiller helak etmişiz. Onlar, hiç onlara dönüp gelmiyorlar (dünyaya bir daha dönmüyorlar).
Yâsîn 32:
Ancak hepsi toplanıp, bizim huzurumuza celbedilmişlerdir.
Yâsîn 33:
Hem ölü toprak onlara bir delildir. Biz ona hayat verdik ve onda taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.
Yâsîn 34:
Orada cennetler yaptık; hurma bahçeleri, üzüm bağları (daha neler) neler! İçlerinde pınarlar akıttık.
Yâsîn 35:
Ürününden ve kendi elleriyle elde ettikleri mamüllerinden yesinler diye; hala şükretmeyecekler mi?
Yâsîn 36:
Yüce ve münezzehtir o ki, herşeyden çiftler meydana getiriyor; yerin bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmeyecekleri neler, nelerden!
Yâsîn 37:
Gece de onlara bir delildir. Ondan gündüzü soyarız (çekip alırız), bir de bakarlar ki, karanlığa dalmışlar.
Yâsîn 38:
Güneş de (bir delildir ki) kendisine mahsus bir karargah için akıp gidiyor, işte bu, güçlü ve herşeyi bilen (Allah)ın takdiridir.
Yâsîn 39:
Aya da; ona da bir takım menziller tayin etmişizdir, nihayet dönmüş (dolanmış) eğri bir hurma dalı gibi olmuştur.
Yâsîn 40:
Ne güneşin Aya (yetişip) çatması kendisine (çarpması) yaraşır, ne de gece gündüzü geçer; herbiri birer felekte (yörüngede) yüzerler.
Yâsîn 41:
Onlara bir delil de o dolu gemide zürriyetlerini taşımamız;
Yâsîn 42:
ve kendilerine o gibisinden binecek şeyler yaratmamızdır.
Yâsîn 43:
Dilersek onları (suda) boğarız da o zaman onlara ne feryatçı vardır, ne de onlar kurtarılırlar.
Yâsîn 44:
Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka.
Yâsîn 45:
Durum böyle iken onlara: «Önünüzdekini ve arkanızdakini gözetip korunun ki rahmete erişeniz.» denildiği zaman;
Yâsîn 46:
kendilerine Rablerinin ayetlerinden her hangi bir ayet de gelse, mutlaka ondan yüz çevire geldiler.
Yâsîn 47:
Onlara: «Allah´ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın» denildiği zaman, o kafirler, iman edenler için şöyle dediler: «Allah´ın, dileseydi yiyecek verebileceği kimseyi biz hiç yedirir miyiz, siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?»
Yâsîn 48:
Ve: «Ne zaman bu tehdit , (gerçekleşek eğer) doğru (sözlü) iseniz.» diyorlar.
Yâsîn 49:
(Ondan) sadece bir tek sayhaya bakıyorlar, bir sayha ki, onlar çekişip dururlarken kendilerini yakalayıverir.
Yâsîn 50:
o zaman bir tavsiyede bile bulunamazlar; ailelerine de dönemezler.
Yâsîn 51:
Sur üfrülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.
Yâsîn 52:
Eyvah başımıza gelenlere! Bizi uyuduğumuz yerden kim kaldırdı? O Rahmin´ın va´d buyurduğu işte buymuş. Gönderilen peygamberler doğru söylemişler derler.
Yâsîn 53:
Başka değil, sadece bir sayha olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza getirilmişlerdir.
Yâsîn 54:
Artık bugün hiç kimseye zerrece zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
Yâsîn 55:
Gerçekten cennetlikler bugün bir eğlence içinde zevk etmektedirler.
Yâsîn 56:
Kendileri ve eşleri gölgelikler içinde koltuklar üzerinde kurulmuşlardır.
Yâsîn 57:
Onlara orada bir meyve vardır. Onlara orada ne isterlerse vardır.
Yâsîn 58:
Merhametli Rabbin kelamı bir «Selam» olacak.